29 Ekim 2008 Çarşamba

Bugün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı
Dışarıda havai fişekler atılıyor
Bayılırım seyretmeye,
Yine burnumu cama dayadım ve gözümü kırpmadan izledim bu görsel şöleni…
-------
Çilek ilk dişini patlattı, hiç beklemiyordum, inanamadım, görünce gözlerim doldu, içim bir tuhaf oldu o kadar etkiledi ki bu durum beni anlatamam, ağlamak istedim. Tamam çıkması için olağan bir zaman dilimi. Ama çilek doğmak, dönme hareketlerini tamamlamak için hiç acele etmediği için daha geç bekliyorduk incimizi, birden bire geliverdi işte. Umarım sorunsuz bir şekilde geçiverir bu dönem, gözümün önüne böyle altta iki küçük incisi ile bana gülümseyen çilek pozları geliyor tavşansı tavşansı :)

Çileğim büyümek için hiç acele etmiyor.
Bu ay aldığı gramaj o kadar düşük ki, doktorumuz ufaktan bir azarladı beni. Kendisi bu persantil eğrilerini fazlaca önemseyenlerden çıktı. Çileğe bir sürü kaşık maması yazdı. Bir koşu gidip aldık tabii. Aman ne pahalı şeylermiş bu biberon mamaları! Allahım emmeyen bebeklerin ailelerine güç kuvvet versin, hiç ilgimiz olmadığından, bilgim de yoktu fiyatlara dair, bir kez daha şükrettik halimize.
Ama çilek mamaları pek sevmedi. bir heves koca mama kasesi hazırladım, iki kaşık (çay kaşığı) yemedi. ziyan oldu mama, sonra biraz daha azalttım yine ziyan oldu, şimdi yarım çay bardağından daha az hazırlıyorum, iki çay kaşığından. onu da kırk kıyamet, bir naz pir naz, oyun kandırmaca arasında yedirmeye çalışıyorum, ama ı ıh,
o kadar tepkili ki ağzına yaklaşan kaşığa… ağzını her açtığında içeri dalan kaşık yüzünden dudaklarını sıkı sıkı kapatarak ağlamayı bile öğrendi çocuğum benim
onun için hazırladığım yoğurtları yemiyor ama geçen gün annemlerde bilmem kaç günlük ekşimiş hazır yoğurdu sürdüm dudaklarına ardından 4-5 kere koca koca yoğurt kümelerini lüp lüp yuttu. Patates, kabak, havuç, fasulye ve mis gibi tavuk suyundan onun için hazırlayıp süzgeçten geçirdiğim çorbaları yemeyip kendimize hazırladığım yeşil mercimek çorbasını, tuzlu salçalı şehriye çorbasını yiyor. Anlamıyorum ben bu çocuğu.
ölçümüz çeyrek çay bardağı. kaşığımız da çay kaşığı. Böyle iğneyle kuyu kazar gibi ilerliyoruz. Bir de tükürmeyi öğrendi küçük hanım, oyun mu sanıyor nedir, ağzına verdiğimi püskürtüyor, henüz profesyonelleşememiş olsa da.

--------
Bana bakışları her geçen gün o kadar bilinçli oluveriyor ki gurulanıyorum. altı ayın külfetlerinin ardından nimetlenmeye başladığımı hissediyorum. sanki bazen laftan anlıyormuş gibi davranıyor, farklı bir evde farklı bir yatakta uyanınca korkudan ağlıyor, o anda konuşarak yanına yaklaştığımda beni gördüğü andaki gülümsemesi herşeye değiyor.
onu yatakta bırakıp bir başka odaya gittiğimde, geri döndüğümde, beni gördüğünde kollarını uzatıyor al beni diye.
Almadan uzaklaşırsam içini çeke çeke ağlıyor, tekrar yanına döndüğümde kollarını tekrar uzatarak gülme ağlama arası kesik kesik bir sesle bana doğru hamle yapıyor, çırpınıyor.
Kucağıma her yatırdığımda o aranması yok mu bütün kalbimin bebeğim için çıldırdığını hissediyorum,
Kucağıma aldığımda boynuma sarılıyor, kafasını omzuma yaslıyor, ya da eliyle bir yandan omzumdan tutunarak etrafını seyrediyor.
Yanına yattığım da, bana doğru dönüp, ellerini koynuma doğru uzatıp, sokuluyor. O zaman defalarca defalarca sıka sıka öpüyorum onu, şap şap sesleri kulaklarımı çınlatıyor, ama o hiç rahatsız olmuyor, sessizce kıpırtısızca duruyor. Sevildiğini anlıyor benim sevgi arsızı çileğim.

---------
çilek, anne ve babasının yatağından düştü :( berbat bir deneyimdi, o kadar sinirlendi ki, neden düştüm diye, içini çeke çeke, sıkına sıkına ağladı uzun zaman, canım bebeğim, o an kendimden nefret ettim ben biçim bir anneyim diye.
---------
Nihayet bir baston pusetimiz oldu, çilekle uzun zaman sonra ilk kez bugün baş başa dışarı çıktık, anakucağı ile birleşen diğer kazulet puseti meğer ne büyük işkence imiş de bu baston meğer ne rahatmış, içerisinde çilek varken kucaklayıp merdivenleri bile çıktım, sokaklarda kaldırımlarda seke seke uça uça gezdik
Şimdilik yakın bölgelerde gezinsem bile,
bekle bizi İstanbul kelebek geliyor çilekle! :)

28 Ekim 2008 Salı

28 ekim 2008 salı

tam 6 ay 10 günlüksün

bu sabah büyük teyzen ilk dişini gördü

Allahım büyüyorsun

inanamıyorum..

16 Ekim 2008 Perşembe

Zıp-zıp çilek

Bayram bitti, biz de normal hayatımıza döndük…


Bayram bitince sanki bir rüya bitmiş de uyanmış gibi oluyorum. Kendimi fazla kaptırıyorum. Hayatla ilgili yaşayacağım güzel şeylere kilitleniyorum en baştan, sabırla o vaktin gelmesini bekliyorum, hayal kuruyorum, heyecanlanıyorum. Sonra o güzel şey geliyor, yaşayıp tüketiyorum, ardından bir sonra gelecek olan güzelliğe kilitlenip beklemeye ve yeniden hazırlanmaya, yeniden heyecanlanmaya başlıyorum. Tabii bu arada yapılması gereken şeyler aksıyor. Bayramı bekledik geçti gitti. Şimdi önümüzde güzel bir düğün var inşaAllah. Şimdi onu sabırsızlıkla bekliyoruz.

Sadece güzel şeylere değil, zor ve çetrefilli, olumsuz sonuçlanmasından endişe ettiğim şeylere de kilitleniyor ve gün içinde, ya da o zorluk yaşanıp aşılıp bitene kadar önümdeki hoş şeylere konsantre olamıyor, stres yapıyor, kendimi harap ediyorum. Bunun en iyi örnekleri girdiğim sınavlar… o sınavları aşıp başarılı olana kadar sanki eğlenmek bana haram. Ne saçma bir psikolojim var ama ne yapayım böyle işte. Bu bahsettiğim (olumsuz olan örnekteki) süreç dolana kadar ne kendime rahat veriyorum ne de etrafımdakilere. Stresimden fazlasıyla etkileniyorlar. Başta paşa, ve eminim çilek de öyle… Yapmamalıyım. Diyorum kendi kendime ama olmuyor.
Yeni ders dönemim başladı. Ama ben çalışıyor muyum? Koca bir hayır!! Hamilelikten 9, doğumdan sonra da 6 aydır hiç bir şey çalışmıyorum.

6 ay…

Çilek doğalı iki gün sonra altı ay doluyor. Çileğim ilk seneyi yarıladı bile. Geriye dönüp baktığımda sanki çok hızlı geçti zaman. Ama ileriye bakarken sanki hiç geçmek bilmiyor.

--------

Her gün büyüyen değişen varlık bebekler…

Çilek de her gün bir şeyler öğreniyor, eskilerini unutuyor, sonra tekrar unuttuklarını hatırlıyor. Değişiyor gelişiyor… hem de büyük bir hızla. Bazen şaşırıyorum. Çok kısa süreli bir hafızaya sahip olduklarını düşünmeye başladım. Elinde oynadığı oyuncaktan sıkılıp kenara atıyor. İki saniye sonra sanki yeni bulmuş gibi zevkle oynamaya devam ediyor. Yüzüme bakıp gülüyor, kafasını çeviriyor iki saniye sonra tekrar bakıştığımızda ya da sesimi duyduğunda sanki saatlerdir beni görmemiş gibi davranıyor, seviniyor tepiniyor :)

evimizin cephanesi :)

Çilek doğduğundan beri yatma pozisyonuna geçirildiğinde acayip sinirlenen bir bebek. Sanırım daha öne bundan bahsetmemiştim. Bu sebepten ötürü emme vakitlerimiz hep kabus gibi idi. Yatma pozisyonuna geçirilmeden bir bebek nasıl emzirilir, tabii ki dik tutularak. Ve ben de bu süre içerisinde ayakta duruyordum. Azıcık yatırır gibi olduğumda çığlıklarla bağırıyordu, iki dakika emzirebilmek için yorgunluktan halsiz düşüyordum, bazen tepem atıyor emmeyi bıraksın istiyordum, benim yerimde bir başkası olsa uğraşmazdı eminim. Ve ben de uğraşmasaydım, üzerine düşmeseydim çilek emmeyi çok rahat bırakacak bir bebekti.

Hasılı, yatma pozisyonunu hala sevmese de emme vakitlerinde razı oluyor. Şimdilerde bu işi oturma pozisyonu içinde yapıyor, kucağımda iki saniye oturtamıyorum, sürekli direniyor ve ayakta durmak istiyor, sonuç her daim koltuk altından tutularak ayakta dikeltilen bir çilek.
Emeklemesini istemiyorum, iyi ki de istemedim yani kızım, böyle intikam alıyorsun sanırım benden…

Ayakta durma isteği kızımı 6. ayı bitmeden hoppalasına kavuşturdu.

Geçtiğimiz akşam dedesi ona çok güzel bir hoppala almış. Bir diğer adıyla zıpzıp, daha oturalı 5 dakika olmadan ne işe yaradığını çözdü benim bıdığım, zıp zıp zıplamaya başladı. Şimdilerde favori oyuncağımız olsa da ona da tahammülü sınırlı. Daha doğrusu yalnız bırakılmak istemiyor, kapının eşiğine takıyorum ben de odanın içinde olmama rağmen uzaktan laf atmama razı olmuyor, yanında durup onunla konuşmamı istiyor prenses :))

Bu ay kaç kilo aldığını merak ediyorum, daha doğrusu kaç yüz gram aldığını. Umarım yeterli bir miktar olmuştur. Ek gıdalarla aramız çok iyi değil. Uzun süreli yemeğe dayanamıyor, en fazla 2- ya da 3 çay kaşığı, bazen de sadece parmağımı yalamayı yeterli buluyor, zaten kaşığa karşı antipatisini parmağım sayesinde aştık çok şükür, parmağımı yumurta, pekmez, meyve ne bulursam batırıyorum, dudaklarına sürüyorum, hoşlandıysa ardından uzattığım kaşığa eh işte razı oluyor, yani çay kaşığına… ve en fazla 3 defaya izin veriyor ve gönülsüzce açıyor ağzını. Israr etmiyorum. Ama her şeyi tattırıyorum, et suyu, her türlü sebze suyu, şekerli tuzlu yağlı salçalı pek çok çorba türü… damak tadı gelişsin de, ne kadar isterse o kadar yesin

Bu haftanın en büyük gelişmesi, salıncağımızı söküp kaldırmamız oldu. Çilek artık geceleri yatağında uyuyor, bazı geceler bu durum daha sık uyandırılmam anlamına gelse de mutluyuz. Gündüzleri uyumak ise problemli olmaya devam ediyor. Geçen hafta boyunca çilek yanına uzandığım zaman içerisinde 5 dakika da uyuya kalıyordu. Çok sevinmiştim havalara uçmuştum. Ama bu durum 1 hafta sürdü. Şimdi yanına uzansam da ağlamaktan uyuyamıyor, ayakta sallanmayı da kabul etmiyor. Salıncağı aradığını zannetmiyorum zira onda da ağlaya ağlaya uyurdu. Kısacası ne istediğini, nasıl uyumak istediğini çözemedim. Sanırım tek bildiğim ağlayarak uyumak istediği…

güzel güzel uyuduğumuz geçen haftadan bir anı :(


Bazen ağlama sesi beynimde çınlıyor, susmuyor, kucağıma alıyorum uykum var diye tepiniyor, kafama doğru turmanıyor!... iki tane tıkaç takıyorum kulağıma… o ise kucağımda veya yanına uzandığım halde ağlamaya devam ediyor.

Bazen emerek uyuyor, buna alışmasını isteyip istemediğimi bilemiyorum, iki yıl sonra emmeyi kestiğimiz de kötü olacağını düşünüyorum. Adam sen de daha 2 yıl var diyemiyorum. hep böyleyim ben işte. İleride olacakları düşünmekten anın keyfini çıkarmayı bilmem. Bırak işte çocuk öyle ya da böyle uyumadı mı uyudu, ama yok şimdiden plana programa bağlamak istiyorum her şeyi.

O büyüyor, bazen devam eden hayatta bir şeyler kaçırdığımı hissediyorum. Annelik böyle bir şey sanırım…