20 Haziran 2010 Pazar

Büyük gün bugün...
çilek okul müsameresine çıkacak ve 3 haftalık eğitim hayatının mezuniyetini verecek aman aman :)
anne ve baba çileksiz geçirecekleri 2 saat içerisinde başbaşa kalıp 5 yılın muhasebesini yapıp, ileriye bakıp planlar yapıp hayaller kuracaklar. Ardından küçük hanımın müsamere alanına gidecekler teyzesi ve anneannesiyle birlikte...

Bugün evlilik yıl dönümümüz, göz açıp kapayıncaya kadar geçen 5 sene, acısıyla tatlısıyla, zirvesi ve çukuruyla tam 5 sene!
öyle kallavi laflar edemeyeceğim ama evlilik "müessese" olarak ifadelendirilmeyi hakediyor gerçekten. demir leblebi yut yutabilirsen!
hayatta başınıza gelen herşey gibi evlilik de olgunlaştırıyor insanı, geliştiriyor, kişiliğini pekiştiriyor bir yerde...
velhasıl uzun lafın kısası, güzel şey evlilik :) buna dair uzun bir şeyler yazmak istiyorum başka bir zamana...
güzel bir gün olsun bugün inşaAllah, bana ve bu yazıyı okuyanlara :))

Klimanın kumandasını ele geçirmiş ve göze batan en büyük açma kapama tuşuna da rast gelerek klimayı çalıştırıverdi. Elinden alırken kumandayı “bi-yasssss havaaa geeee-şinnnnn” diyor.

---

Kaşıktaki lokmayı ağzına vermek istiyorum “aç ağzını annecim” diyince açıyor. Ama uzaktan… Hiç yaklaşmıyor. Ben kaşığı uzatınca geri çekiyor kafasını. “Yiyoo-yummm zaaatennn!!” diyor. Meğer ağzı doluymuş kuzumun da, onu göstermek için ağzını açmışmış.

19 Haziran 2010 Cumartesi

Annesine zorla bir şey yedirmeye çalışıyor, kendi ağzına götürdüğü kaşığı bu kez de benimkine sokmaya uğraşıyor. Prensip olarak bunu yapmamaya gayret ettiğimden reddediyorum ve reddetme sebebimi “hayır annecim o senin kaşığın. Ben ağzıma alamam” diye uzatmak yerine kısaca kestirmeden “hayır annecim istemiyorum yemicem” diyorum. Israr kıyamet… ben de aynı tonda devam ediyorum. Sonun da “biraaaa-cıkkkk (birazcık) yeeeeee” diyiveriyor. Devamında da “iiitttt-teee miyo musunnn (istemiyo musun) doooooydun muuu” diye soruyor.

Oyuncagını nasıl oynayabileceğini göstermeye çalışıyorum. Alternatif yani benimkisi. Şöyle de yapabilirsin diyeceğim tam. Elimden hızla çekip “hayıyyy izin veeee-miyoyummm” diyor. Benim ellememe izin vermiyormuş hanımefendi…

17 Haziran 2010 Perşembe

Yıkanmış kurumuş giysilerini katlıyorum da küçük hanımın. Sanki ilk kez görüyor gibi bakıyor kıyafetlerine büyük bir keyifleee. “aaaa anne bu çilek’in miiii” diye soruyor zevkle, ardından daaa “annneee bu kaça” diyor. Fiyatını soruyor hanımefendi :))))

Ardından yerleştirme kısmına geçiyoruz kıyafetlerini. Çekmecesini açınca hemen bir güzel elbisesini çekip çıkarıyor ve “aaaa anneee gelinlik miii” diye soruyor. Gülümsüyorum. Sonra kapıyor elbiseyi, “ayy” diye iç geçire geçire… ardından yanıma gelip “bu sana oluuuuu mu” diye soruyor?? Kıyafet alırken benim tıpkı ona yaptığım gibi. “du bakimmm” diyerek elbisesini üzerime tutuyor sırıtarak :)))) ben de kapıp yiyorum çilek’imi…

Sanki roller değişmiş, ben çocuk, o anne… Sen ne ara bu kadar bilmiş kız oldun benim tatlı çilek’im heee ??

ilerde ne yapıcazzz böyleee bilmişliğinle bilemiyorum. Halimiz duman öyle gözüküyor…

15 Haziran 2010 Salı

okullu çilek

En son doğum gününde kalmışız heyhat... yazacak o kadar çok şey varken aslında, yazıdan bir o kadar uzak kalmışız. nasıl da büyümüş olgunlaşmış benim çileğim. etmediği laf, söylemediği söz, bilmediği kelime kalmamış... büyük adam gibi konuşur sohbet eder olmuş annesiyle... gittiği yerleri "anne burası ne" diye merakla sorar olmuş, büyümüş okullu olmuş da sene sonu müsameresi için provalar yapar olmuş...

çilek bir aydır yuvaya gidiyor, bir türlü atlatmayı beceremediği korkuları aşsın, yaratıklarmış gibi bakındığı yaşıt çocuklarla kaynaşsın diye niyetlendiğimiz, acaba dediğimiz düşünce, psikolog tavsiyesiyle de pekişince yuvaya duyduğumuz ihtiyaç tavan yaptı. Anne de haftanın bir kaç günü işine dersine vakit bulsun diye başlayan maceranın üçüncü haftasındayız. haftada üç gün toplamda şu güne kadar 8 kez gittiği yuva çilek'e ne kadar çok şey kazandırdı inanamıyorum. bu güne kadar hep büyüklerin arasında büyüyen, çocuk gibi davranmayı bilmeyen kızım çocuk olmayı, bir çocuk gibi hoplamayı zıplamayı yuvarlanmayı el kol sallamayı öğrenmiş! meğer benim kızım bu güne kadar kendini yetişkin (mi) zannediyormuş da farkında değilmişiz.

kelime dağarcığı daha bir genişleyen çilek okulda da öğretmenleri başta olmak üzere herkesi dilbazlığı ile şaşırtıyor maşaAllah barekaAllah

ilk iki gün annesine el sallayarak gayet mutlu ayrılan çilek 3. günden sonra su koyvermeye başladı. okula gitmek istemiyorum diye mızıldanıyor arada. gün boyu çok iyi olmasına rağmen giriş çıkışlarda bir iki inci saçıyoruz etrafa. ama bunlarda geçecek biliyorum, güveniyorum ben kızıma...

15 Nisan 2010 Perşembe

2'lik Çilek


Hayat denilen, hızla akan bir nehirde küçük bir salda gibiyiz...


Vakit sanki bizim değil, bizim elimizde, bize ait değil...


insanoğlunun şu hayatta herşeye gücü yeter belki,


belki herşeye kafa tutar aciz aklıyla ama...


zamanın akışına karşı ne kadar da çaresiziz....



saatler, günler, haftalar, aylar, seneler....


aklımızı alacak ama bir o kadar da hissettirmeyecek hızda geçip gidiyor


tıpkı dünyanın dönüşü gibi...


Sen hayatımıza gireli 2 yıl olacak. inanılır gibi değil! bu günleri hayal etmek bile imkansız geliyordu insana, ama bak işte karşımda bıcır bıcır bir şeyler isteyen, sürekli konuşan, gülen, şarkılar söyleyen, saçlarını elleriyle savuran, kollarına boynuna taktığın tokalara gıpta ile bakan sevinen "anne bak" diye bana gösterip sevincini paylaşan bir kız oldun!


Ufacık şeylerle sevinen, böylece insana aslında hayatın ne kadar da anlamsız olduğunu gösteren "anneeee bak ben mutlu oldum" diye gülümseyen gözlerle içimi ısıtan sen, benim kızımsın!


Kucağıma sarılıp "bidanemm bebeyyyimm can-nnnımm taddı tızımm" diyerek annesine sevgisini ifade eden, azıcık suratımı asık görsen koşarak gelipp "üzüldünn müüü aaa-laamıyoo-musunnn" diye teselliye kalkışan güzel biricik kızımsın sen benim!!


Erken bir ikinci yaş yazısı oldu bu. aslında söylenebilecek şeyler asla bu kadar değil, sana söyleyeceklerim, kucağıma alıp sıka sıka sevdiğimde içimden sana akanlar kelimelere sığacak şeyler hiç değil, sadece yıllar sonra bir gün sen ya da ben bu yazıyı okursak şayet, sana olan sevgimi birazcık hissedelim istedim.


aslında bu yazıyı yazmak için oturmama sebep, çok güzel bir blog annemizden gelen süpriz oldu, bak kuzucum bizim için kendi elleriyle neler hazırlamış neslihan teyzemiz! kendisine bir kez de burdan çok teşekkür edelim istedimmm


İyiki doğdun bebeğim iyiki benim kızım oldunn, Sahip olduğun güzellikler için, sahip olduğum bu güzellik için Rabbime sonsuz şükürler olsun!!!

30 Mart 2010 Salı

Geçen akşam annemlerdeyken çilek'i, o çok sevdiği ve sürekli oyunlar oynadığı, küçük teyzesine ait ayıyla gizliden oynarken yakaladık. keşke bir resmini çekebilseydim...

Ayıcık çilek'ten bile iri. ama olabildiğine yumuşak. küçük hanım onunla oyunlar oynamaya bayılıyor. çamaşır sepetine koyup yıkıyor, kapıların arkasına bırakıp bırakıp "ayıcıttt neeeee-deymişşşş aaaa buuuu-daaaymışşş" diye koyduğu yerde buluyor. Yastığa yatırıp yatırıp uyutuyor...

Ama bu seferki başkaydı. nasıl mı??

Çilek tişörtünü aşağıdan yukarıya doğru sıyırmış çenesinin altına kıstırmış. ayıyı da kulağından tutmuş göğsüne bastırmış emziriyordu!!!

Emmeyi bıraktığımız şu günlerde ne kadar manidar geldi bu oyun bana...

5 Mart 2010 Cuma

"Annecim bak misafirimiz gelicek sen gidip yatar mısın" sorusuna cevap acaba ne zaman "peki annecim" şeklinde verilir bir evlat tarafından??
çilek'in yaşında olmadığı kesss-siiinnn... gündüz uykusu da uyumadığından bütün akşam bacaklarımın arasında mızıldandı durdu.

Buzdolabının kapağını açmayı öğrendi, artık gidip gelip açıp boyunun yettiği yerden domates meyve kuruyemiş falan alıp yiyor hanımefendi...

K: "annecim oyuncaklarını toplar mısın"

Ç: "top-la-mıyoyummmmmmmmmmmmm"

K: "annecim makinenin kapağını kapatır mısın"

Ç: "ta-pat-mıyoyummmmmmmmm"

K: "annecim terlikleri çıkartır mısınn"

Ç: "çı-tayt-mıyooyummmmmmmm"

Sadece lafta değil, hakikaten yapmıyor artık bunları. hem de annesinin kibar kibar ricalarına rağmen... ne oldu benim söz dinler uslu kızıma?? iki yaşına mı yaklaşıyor yoksa?? eyvahh eyvahhh

Yarın çok önemli misafirlerimiz var, çok heyecanlıyız ve mutluyuz, güzel bir gün olmasını diliyoruz.

18 Şubat 2010 Perşembe

Kırmızı-pembe çilek

Renk olgusu henüz yerleşmedi çilekte. Zihin öncelikle şematik öğrenmeye meyilli olduğundan renkler ilk etapta dikkat edilecek bir özellik olmuyor herhalde. Bazen çok güzel bir şekilde sarı kırmızı mavi ve pembe rengi seçiyor ve söylüyor. Bazen de hepsi karman çorman oluyor. bu aralar bir de “anne mu nee?” yi öğrendik bolca soruyor tekrar tekrar soruyor aynı şeyi. Ben de bir iki seferden sonra “sen söyle annecim bu ne” diyorum. Bana tekrarlattığı şeyi hiç düşünmeden cevaplayıveriyor. Çok ilginç madem bir seferde anladın niye habire sorarsın ki dimi??

Pijamamın rengini sordu:
Ç: “anne mu ne yenk?”
K: “pembe annecim”
Ç: “tım-mıı-zııı” (kırmızı)
K: “yok annecim pembe”
Ç: “tım-mıı-zıııııııı”
K: “hayır annecim pembeeee”
Ç: “tım-mıı-zııııııııııııııı” (sırıtmaya ve yan yan bakmaya başlıyor)
K: “pembe annecim pembeeeeeeeee”
Ç: “tım-mıı-zıııııııııııııııııııııııı”
İyice oyuna vurup gülmeye başlıyor. Bakalım ne yapacak diyerek ben de lafı değiştiriyorum:
K: “kırmızı renk annecim”
Bu sefer ne derse beğenirsiniz???
Ç: “pemmmm-beeeeeeeeeeeeeeeeeeee”
Ve ardından ana kız kıkırdaşarak yiyoruz birbirimizi :)))

Gardrobun alt kısmında annesinin ev ayakkabıları ve terliklerinin yığılı olduğunu öğrendiği günden beri, her gün en az 3-4 kez o terlikler ayakkabılar dökülüyorrrr uygun renklerde birbirleriyle çift kombin yapılarak evin içinde alt komşunun kafasına çivi çakar gibi takk takkk geziliyor. Biliyorum çıkan sesten de büyük keyif alıyor. Dolabı kendi de açamadığından yalvar yakar ağıtlarla bana açtırıyor. Her seferinde uyarmama rağmen özellikle parke üzerinde giyiyor. Ses daha iyi çıkıyor diye. Ben “halıda giy annecim” diye gürleyince biraz tıkırdatmayı yavaşlatıp ardından bir süre sonra tekrar hızlanıyor. Bu böyle devam ediyor bütün gün. Artık elimden tutup çekiştirdiğinde hemen anlıyorum ki dolabın başına gidicez. Peşin peşin yok olmaz diyorum ben de. Geçen gün yine çekiştiriyor beni bu sefer kesin bir dille “hayır annecim çok gürültü yapıyorsun açmıcam dolabı” deyince “ann-nee haaayiinin üütt-ttünndeeee” deyiverdi. Halının üstünde giyecekmiş baştan söz veriyor hanımefendi :)

Bazen bir çift giyiyor şöyle en süslü ve en yüksek topuklusundan. Bir çift daha seçip zorla bana giydirtiyor. Ardından elimden tutuyor evin içinde birlikte turluyoruz el ele tutuşmuş halde!? Ne diyim?? Kızımla birlikte yapacağım şeylerin hayalini kuruyordum evet. Ama bu kadar erken başlayacağımızı düşünmemiştim hiç :))))

11 Şubat 2010 Perşembe


Evettt biliyorummm :)

17 Ocak 2010 Pazar

Bir bebeği/çocuğu en iyi annesi tanır…

En iyi…

Sadece annesi…

Biyolojik annelikten bahsetmiyorum. Ona emek veren, her anını onunla yaşayan, kendini unutup sadece “o” olan annesi…

Annelik vazifesini devralan babalarda vardır mutlak, onlar da konumuz dışı…

Bir varlıkla geçirdiğiniz zaman dilimi, onu özümsemenize sebep oluyor. Onunla hareket ediyorsanız hep, davranışlarını gözlemleyip varlığını kabulleniyorsanız, onun gibi düşünmeyi de öğreniyorsunuz. “Bunu istemiyor musun” “tamam o zaman bu” “bu da mı değil o halde şu” “evet sen bundan hoşlanıyorsun” “şimdi istemiyor musun, ama geçen sefer sevmiştin” “haklısın ama o zaman şöyle bir durum vardı”…

İhtimaller, ihtimaller…

Yeni göreceler, yeni denklemler…

Her birisinde etken madde değişince, sonucu da direk etkileniveriyor ve değişiyordur.

Siz artık, “Varlık”ı benimseyip, onunla öz-cevher ilişkisi içerisine girdiğinizde, etken madde ne olursa olsun (ki var olan tüm etken maddeleri de tanır hale geliyorsunuz) sonucun nasıl gerçekleşeceğini hesaplayabiliyorsunuz. Dışarıdan bakan bir kimse bu denklemi doğru hesapladığını zannedebilir. Ama siz hayır gözleriniz ışıl ışıl parlayarak söyleyebilirsiniz: gizli bir katsayı eklenmiştir denkleme… bunu ancak siz bilirsiniz … haliyle sonuç değişmiştir bile…

-------

“Az önce ağladı, mama verdim sustu şimdi de mama istiyor acıktı” der o çokbilmiş dış ses.

Ama siz annesisinizdir “hayır şimdi gazı var ondan ağlıyor” dersiniz. Diğer varlık inatla aç olduğunu iddia eder. Sonuç kucağınıza almanızla gırk sesi çıkaran ve susan bir bebeciktir.

“Uykusu geldi bebeğin der” başka sefer. Oysaki karnı açtır yavrucağın. Siz annesiniz hemen fark edersiniz. Uykusu olmadığını anlayan dış ses, inatla bezini açtırmaya çalışır bu sefer. Kaka yapmıştır ona göre. Oysa siz bilirsiniz bu o ağlama değildir…

Zaman ilerler ufaklık büyür kendini ifade edebilme hazzını tatmıştır bir kere.

Sahip olduğu bebekçeyi en rahat siz çözersiniz. Başkasına abukça gelen sesler sizin dimağınızda ağızdan ilk çıktığı anda anlam kazanır. “mavi ayıcığını istiyor babası”, “Su mu istedin annecim” ya da “ayakkabısını çıkarmanı istiyor teyzesi” diyiverirsiniz kolaylıkla.

Bir sonraki hareketinin ne olacağını bilirsiniz, gözünüzün içine baktığında ne düşündüğünü okursunuz… “sakın dökme o bardaktakini!” diye gürlersiniz o daha elini kaldırmadan. bazen ağlamaya başladığında anında müdahale edip bir "şişşştt sus bakim" sözünüz susturuverir bilir ve öyle yaparsınız. o anda öyle gerekirken, bir başka ağladığında yüzünüzü bile ona dönmezsiniz bilirsiniz ki bu farklıdır, bu defakinde göz göze gelmeniz bile onu cesaretlendirecek ve katıla katıla ağlamaya geçecektir. bilirsiniz ve hiç poz vermezsiniz çünkü siz annesinizdir...

Ağzında gevelemeye başladığını gördüğünüzde dışarı fışkıracak volkanı (!) farkeder, tiksinmeden avucunuzu siper ediverirsiniz önüne. bunu ancak siz farkeder en iyi hamleyi herkesten önce yapıverirsiniz. Kendinizden başka hiç kimsenin burnunun içini temizlemek, sizi bu kadar tatmin etmeyecektir gece deliksiz uyuyacağını düşündüğünüzde… iki gün üst üste kaka yapmadığını düşünmek gece uykularınızı kaçırır ve yaptığını fark ettiğinizde, kendinize olmuş kadar sevinirsiniz…

Kriz kontrollerini de en iyi yine siz çözersiniz. “o kaşığı elinden alırsan hayatta susturamazsın bırak biraz oynasın az sonra bıkacak” dersiniz. “o oyuncağı ağzına almaz, o koltukta güzelce oturur, düşmez. O çatalı gözüne sokmaz, korkma” dersiniz. “ben o çekmeceyi açmasına izin veriyorum, o yüzden diğerlerine dokunmaması gerektiğini biliyor. Bırak karıştırsın” dersiniz. Hâlbuki örneğin babası siz diğer odadayken, ısrarla çatalı elinden almaya, oyuncağı saklamaya, çekmeceyi inatla kapatmaya çalışmakta ve bunu ona “öğrettiğini” söyleyebilmektedir. Odaya döndüğünüzde sinir harbinde bir baba ve ciyak ciyak bir çocuk bulabilirsiniz. Birisi sözü dinlenmediği ve otoritesi sarsıldığı için hiddetli, diğeri izin sahası kısıtlandığı için öfkelidir. Hemen müdahale edip ortalığı sakinleştirirsiniz çünkü siz annesinizdir…

-----------

Uzun ve yorucu bir doğum sancısının ardından minik meleğini kucaklayan sevgili ablacığım!

Annelik duygusu, kadının ruhuna ilk anda değdiğinde, verdiği lezzeti asla başka bir şeyin tatmin edemediği bir hazdır. Böylesi bir mutluluğu sana yaşattığı için rabbime sonsuz şükürler olsun! Beni teyze yapan o güzel varlığı bir an önce kucaklamak ve koklamak için inanılmaz bir heyecan duyuyor ve sabırsızlanıyorum.

Seni ve biricik yeğenimi çok seviyorum.

9 Ocak 2010 Cumartesi

Bir haftadır bogaz enfeksiyonundan analı kızlı nazlıyız da nazımızı dinleyecek kimse yok basımızda. birbirimize dinletiyoruz anca. anneanne ve babaanne yakınımızda değiller. kendi başımızın çaresine bakıyoruz işte.

Bir haftadır antibiyotik şurup içen çilek şişeyi elime aldığımı görünce veee-mee anne-jimmm veee-mee diye bir ağıta başlıyor inci gibi yaşlar akıtıyor anında. işe yarıyor mu hayır. kimi elini ağzını tutarak zorla, kimi tatlı dille ikna ederek içirdim hep. normalde oyun başında bensiz oturmayan çilek mutfaga gittiğimi görünce bıdı bıdı geldi yine yanıma. şurup şişesini gayri ihtiyari elime alıp calkaladıgımı görünce gözüme şöyl bir bakıp usulllllllcaa oyuncaklarının yanına savuştu.

Tahta bir oyuncak aldım ona. küçük bir suntanın üzerine dizili renki ufak farklı biçimlerde tahtalar. sabah onlarla oyalandı bir süre. yalnız takıldıgı zamanlar 2-3 dk bile sürse hiç ellemiyorum. bensiz oyun başında vakit geçirmeye alışmasını istiyorum. bir ara baktım tahtaları renklerine ve şekillerine göre ayırmış maşaAllah barekaAllah oysaki öyle bir şey göstermemiştim ona. çok hoşuma gitti bu durum.

8 Ocak 2010 Cuma

Vaktiyle bir tanıdığım kendisi rejimde olduğundan, eşi için bir çay bardağı pirinçten pilav pişirdiğini söylediğinde tuhafıma gitmişti. halbuki şimdi kendime yarım su bardağından yapacağım. ne tuhaf... (ne ironi dersem uygun düşer mi diye bakındım gugıla. evet uygunmuş böyle kelimelere nerden alışıyor dilimiz türkçedeki caaanım ifadeler dururken?? yazmaktan vazgeçtim o halde. yaşasın öz dilim!! )
Olmasını çok istediğim bir şey var bu aralar. elimi ayağımı bağlayan bir prangadan kurtaracak beni özgürlüğe kavuşturacak bir şey. olması daha muhtemel. ama ne zaman gerçekleşeceği ise bir muamma. bir an önce gerçekleşmesi için sabırsızlanıyorum.
Menfatimize olan şeyleri istemekte ne kadar da aceleciyiz böyle!?
Ya sorumluluklarımızı yerine getirmede!?...
Onlar için hiç bu kadar acele ediyor ve sabırsızlanıyormuyu(z)m acaba?

2 Ocak 2010 Cumartesi

Çilek nezaket derslerinde

Yeni konuşmaya başlayan bir çocuk olarak çilek’in her cümleyi doğru şekliyle öğrenmesine gayret ediyoruz. Her kelimeyi de doğru halleriyle bilmesine tabii. Örneğin söylemesi kolay olduğundan suya bum dememi öğüt verenlere rağmen sürekli su diyerek öğrettik. Önceleri genizden bir gu sesiyle söylese de şimdilerde “su” ya çok yakın bir “du” sesi ile meramını anlatıyor.

Kaba bir isteme tarzı var maalesef. Yani o şekilde istemeye meyilli. Belki farkında olmadan biz kazandırmışızdır bu huyu. Ama düzeltmesi kazandırmasından çok çok daha zormuş meğerse. İşte aşağıda yaklaşık bir aydır çalıştığımız bir diyalog örneği:

Çilek: anne beyseneee beyseeeneeeeeeee (ağlama ve zıplama karışık versene)

Kelebek: versene denmez!!

Çilek: beyseneee deeee-mezzz!! (nakarat :P)

Kelebek: ne denir???

Çilek: ………..

Kelebek: verir misinnnnn ??

Çilek: beyiiii-mitinnnn?? (boyun bükülmüş ses yumuşamış ve titrek halde :P)

Bu diyalog yaklaşık olarak 1 hafta 10 gün bu şekilde devam etti. Sonunda öğrendi ve aşama şu şekle ulaştı:

Çilek: anne aaaa-sanaaaa (alsana)

Kelebek: alsana denmez (ya da ) kibarca ister misin annecim???

Çilek: (küçük Emrah modunda bir yüz) aayıııııyy-mıtıınnnnn??

Ayıııyyy- mıtınnn, otuuuuyuu-muçunnn, beyiiii-mitinnnnnn sürekli dönen cümlelerimiz. Bir de istemiyorum anlamında “meeeaaa-me” (verme!) miz var ki her sorunun cevabı:

Kelebek: uyuyalım mı annecim uykun geldi mi??

Çilek: meeeaa-me (?)

Kelebek: sandalyene oturur musun annecim hadi işim varrr

Çilek: meeeaa-me (?)

Kelebek: hadi annecim kahvaltı yapalım mı??

Çilek: meeeaa-me (?)

Kelebek: elma yer misin armut yer misin salatalık havuç çorba makarna yer misin

Çilek: meeeaa-meeeee, meeeaa-meeeee, meeeaa-meeeeeeeeeeee (başını iki yana hızla sallayarak)

Şeklinde uzayan diyaloglar…

Anneannemiz bize göre upuzun bir süre buralarda olmayacak. O zaman diliminde yani yarıyıl tatiline kadar ben derse gittiğimde haftanın iki günü çilekle ilgilenecek bir bayan arıyorduk. Nasıl edicez çilek bensiz nasıl duracak (hala emerek yaşamsal faaliyetlerinin temelini sürdürdüğünden mütevellit…) endişelerinden ağzımda yaralar patladı sinir hastası oluyordum o zaman diliminde… ilk buluşma günü dualar eşliğinde gittik yanına hanımın ki gece boyu da stresten uyuyamamıştım. Anlatamam hissiyatımı ve endişelerimi. İlk kez bir yabancıyla yalnız kalacak. Çocuğuma nasıl bir ahlak kazandıracak kısa bir zaman diliminde bile olsa?? Ya huyu suyu edebi değişirse gibi içimi yiyen kurtlarla bir araya geldik. Kızım hissiyatımın çok çok üzerinde bir performans ile sosyalleşmek istediğinin en büyük sinyalini verdi o gün. Küçük dilimi yutacaktım günün sonunda sevinçten. Artık ikinci dönemde ciddi ciddi yaşıtlarıyla zaman geçireceği bir ortam arama girişiminde bulunacağım. Avrupa yakasında çilek’in yaş grubu (2-3 yaş) için tavsiye edebileceğiniz yerler varsa bilgilerinizi paylaşmanız beni çok mutlu edecektir.