29 Ağustos 2009 Cumartesi

Bugünlerde çilek iki kelimeli söz dizilerine ve 4 heceli kelimelere geçti.

Çilekle evin içinde yaptığımız en iyi faaliyet, konuşmak… Başka bir işle meşgul olsam dahi sürekli onunla konuşuyorum, bebekliğinden beri bu böyle, daha ufacık bir bebekken kucağımda onunla evin bütün odalarını tek tek gezerek her şeyin ismini sayardım yüksek sesle. Yine aynı şekilde evin içinde sürekli konuşuyoruz, yaptığım işi anlatıyorum, onun ne yaptığını anlatıyorum… v.s.

Mutfakta tezgah başında bir şeylerle ilgilenmeme ya da ütü yapıyor olmama tahammül edemiyor. Hemen bacaklarıma sarılıyor. İlgisini çekecek bir oyuncağa sesleniyorum, örneğin, miyav nerdesinnn toppp nerdesinnnnn ayıcık nerdesinnnnn gibi.

Durup aramaya başlıyor, sonra el ele tutuşup yüksek sesle aranarak evi dolanıp oyuncağı buluyoruz. (her şey etrafa saçılmış olduğundan oyuncakların hangi köşeden çıkacağı hem ona hem bana bir sürpriz oluyor eğleniyoruz: P)

Bu aramalardan kaptığı sözcük ne-de-tinn? Oldu. Artık evin içinde seslendiği her şeyi böyle çağırıyor. Lavaboya girersem ağlayarak kapıya vurup timooo (kim o) ne-de-tinnn? Diyor.
Çoğunlukla babayı arıyor evin içinde.

Babbb-baaaaa ne-de-tinnn diyerek…

Bir diğer ikili sözcüğü, “an-ne gel”

Genelde uykudan uyandığında beni böyle çağırıyor.

4 hecelilerden sıkça kullandıkları:
a-yap-pa-tı
sa-la-ta-nıt ve
a-naaa-taa-lık

Gömleğimin, kotumun üzerideki her tür zımba ve düğmeyi görünce ddüüüü-meee diye, evin her köşesinde, kıyafet üzerinde, hatta fayanstaki çiçek motifini bile tanıyıp ci-ceeeeeek diye bağırıyor.

Dışarı çıkacağımız zaman, “hadi annecim ayakkabılarını al dolaptan” diyorum. Ayakkabı dolabından sokak ayakkabılarını çıkarıp getiriyor. Otur deyince hemen olduğu yere oturup ayağını uzatıp kaldırıyor giydireyim diye.

Evin içinde sokaktan gelen seslere pür dikkat. Matkap ve kaynak makineleri kabusumuz. Koşarak kucağıma atlıyor ve bitene kadar benden ayrılmıyor. Araba seslerini (korna ya da çoğunlukla hızla geçen bir arabanın çıkardığı ses) duyuncaaa ağğğğ-baaaaa diye heyecanla bağırıyor.

3-4 e takmış durumda.

Oyuncak tahta bir puzzle da sayılar var 0’dan 9’a kadar. Oturup yüksek sesle sayıyoruz onları. Oradan öğrendi. Başka şeyleri de sayarken ben 3 dedikten sonra 4 ü o söylüyor. :)

Bugünlerde güzel birşeylerin olmasını umuyoruz. Dilerim gönlüme göresi gerçekleşir. bir işi yapmışken tam yapmayı seviyorum ben. ötesi berisi eksik, yamuk yumuk veya bir kısmı görmezden gelinerek yapılan baştan sağma iş, hiç yapılmasa daha iyi gibi geliyor bana. çoğu zaman kötü bir huy mükemmeli aramaya çalışmak biliyorum, ama işte huyum kurusun, uykularım kaçar halledene kadar. Dilerim en hayırlı şekilde gerçekleşir.

25 Ağustos 2009 Salı

Başka bir arzunuz???

Bu sabah kahvaltı için çileğe yumurta kaynatıyorum. Bekleyememiş hanımefendi, masanın üzerine eli uzanıyor, gördüğü tabaktan bir tane hurma aşırmış yalanarak geziyordu. Yumurta kaynarken bir yandan akşam yemeği için hazırlanıyorum. Küçük hanım tezgahta bir şeylerle meşgul olmamdan hiç hoşlanmaz yine bacaklarıma sarıp mızıldanmaya başladı. Bir süre sonra “epmek epmekkkk” nidalarını duydum ama umursamadım ardından daha yüksek bir sesle “annnnn-neeeeeeee epmekkk” dedi. Bir baktım mutfak kapısının kolunda asılı ekmek poşetini çekiştiriyor. Duymadım diye bir de bana sesleniyor hanımcım, ekmek istiyor. Ama ekmek verirsem eline tıkanacak yumurtayı yemeyecek, ilgisini dağıtmaya çalışıyorum.“annecim yumurta ister misin” deyince bu sefer “mumutaaa” diye dolandı dizlerime, neyse yumurtasını soydum bekliyor tabii, sonra “sandaaayeeeeeee” diye bağırdı mama sandalyesini söylüyor aklınca. Koy beni oraya diye :) sandalyeye yerleştirdim eline haşlanmış yumurtayı verdim, bu sefer ne diye bağırsa beğenirsinizzz



Çayyyyyyy!
:)



İşte biz kızımla böyle anlaşıyoruz elhamdülillah, aman bu posttan çok iştahlı olduğu anlaşılmasın, yumurtanın beyazı yendi sarısı atıldı, eline verilen salatalık orta yerinden bir kere ısırıldı masasına dökülen yumurta sarılarına bulanıp oynandı



Bu ara me.meye çok düşkün, kucağımda olduğu her an sadece emmek istiyor adı da ne? “me-met” nerden çıkardı bilmiyorum me.met aşağı me.met yukarı, süt diyorum me.met diye cevap veriyor. Neyse bir iki süt dedik anladı. Bu sefer de bardakta süt verip süt dedikçe göğsümü gösteriyor.



Ramazan geldi, havalar iyi gidiyor, bayramın arkası artık kış. Kışlık hazırlıkları bu ara yapılmalı. Zaten tatildeyim diye bezelyeyi kaçırdım hiç iyi olmadı. En sevdiğim sebzelerde önde gelir kendisi. Ama kışa avucumuzu yalıyacağız bakalım



Neyse bloglarda bir kış hazırlığı başlamış biz de eksik kalmadık. Bu sene ilk defa konserve yapmaya karar verdim. Her yıl niyetleniyor ama fırsatım olmuyordu. Bu yıl iyice pekiştirip giriştim. Domates ve fasulye konserveledim.



Domatesi komşumdan aldım Silivri taraflarında yazlıkları var. Mis gibi tarla domatesleri. Güzelce yıkayıp yeşil yerlerini çıkardım kabuklarını soymadım ama sanırım soysam iyi olurdu. Rondodan geçirip güzelce kaynattım. İçine biraz tuz ilave edip suyu çekilmeye başladıktan sonra kaynar halde kavanozlara doldurup baş aşağı çevirdim hepsi bu! Artık kışın, her tür sebze yemeklerinize, çorbalarınıza hatta kahvaltıda sos niyetine bile yiyebilirsiniz. Tam dolmadığı için bıraktığım bir kavanozu iki günde tükettik bile. (Kavanozun tamamını doldurmanız gerekiyor)
Domates kolay fasulye ve diğer sebzenin işi biraz daha uzun.



Sebzeyi sadece üzerine döktüğünüz aynı domates sosuyla ölene kadar pişiriyorsunuz. Ardından tekrar kavanozlara koyup büyük bir tencerede tepelerini aşacak kadar suyun içerisinde kaynatıyorsunuz. Süreyi bilmiyordum ben yarım saatten fazla kaynattım. Artık kapak hafif içeri çekilmiş ve tok bir ses çıkarıyor. Sanırım oldu. Kışa göreceğiz. Bu arada kavanoz kapaklarınızın yeni olması gerekiyor. Yapmak isteyenlere şimdiden kolay gelsin.



22 Ağustos 2009 Cumartesi

Ramazan geldi hoş geldi…

Çok seviyorum ben Ramazan ayını, eline bayram şekeri almış bir çocuk gibi seviniyorum adeta. Bir arada olmayı öğretiyor Ramazan insana. Aile bağlarını, komşu haklarını, yetimi, yoksulu, dahası insanlığını hatırlatıyor insana. Aç kalmak, yılın her gününü aç geçiren insanlarla empati yaptırtıyor. Günü oruçla geçirip aç bir haldeyken, iftarda önümüze konulacak güzelliklerini hayalini kurabildiğimiz için ne kadar şanslıyız diye düşündürüyor Ramazan…

Bir ramazan daha hızlıca geldi. Bugün ikinci günü. Her Ramazan ayının olmazsa olmazları Eyüp sultan ve Sultanahmet ziyaretleri sırasının gelmesini bekliyor. Fuar gezileri, yeni kitaplar, çadırda iftar, közde türk kahvesi, renkli macun şekerleri ve daha neler neler…

Dün akşam ilk iftarda misafirlerim vardı. Misafiri çok seviyorum. Ramazan’da ise apayrı bir keyif veriyor misafir insanın evine, sofrasına… Hep birlikte ezanı bekleyip dualar eşliğinde hurmalarla oruç açmak “Allah kabul etsin, afiyet olsun” dilekleri arasında kaşık, çatal sesleri…
Ramazanın hele bir olmazsa olmazı var ki bahsetmeden geçemeyeceğim.

Gecelerimizin manili Ramazan davulcuları…

Bugüne kadar Ramazan davulcusu ile sahura uyandığımı bilmem, ne bekârken ne de şimdi, ama annemin sahur için bize seslendiğinde kulağıma gelen davul sesi ile uykum silinir giderdi. Niye mi? ben Ramazan davulundan çok korkuyorum yaa!! Şaka değil vallahi gerçek! Uzaktan uzaktan derinden derinden gelen ve gittikçe artan bir davul sesi, ritim duygusu gelişmemiş, “ben geliyorummmmm” demek için çalınan bir davul yaklaşıyor gittikçe artıyor sesi.. korku filmlerinde others ı beklerken çalan tamtamlar gibi… bırrrrr tüylerim diken diken oluyor ciddi ciddi korkuyorum

Bu gece de sahur hazırlarken penceremizin dibinde gümbür gümbür davul çalan amca, hay bileğine sağlık, ne kadar haz etmesem de bu da güzelim Ramazanın bir muştusu, seviyoruz seni milletçek :)

Hoş geldin sefa getirdin, getirdiklerin, öğrettiklerin için şükürler olsun, yanında getirdiğin güzellikleri, giderken bizlere hediye etmen temennisi ile hoş geldin ey şehr-i Ramazan!

10 Ağustos 2009 Pazartesi

sosyal çilek

Bugün liseden arkadaşlarım geldiler. 3 aylık ve 3,5 yaş arası 6 bebeylen harala gürele çok güzel bir gündü. Çok uzun zamandır görüşmemiştik. Bir arkadaşımız yeni doğum yaptı (yeni derken 3 aylık bebeğin anası ne kadar yeniyse) ancak bir araya gelebildik. Normalde 19 mayıs bizim buluşu günümüzdür ve bu grupla 10 yıldır buluşuyoruz o günde. Allahtan böyle özel sebepler de oluyor da görüyoruz birbirimizi.


Misafir ağırlamayı çok seviyorum. Hazırlanmayı beklemeyi… (Evin en toplu temiz zamanları misafir beklerken oluyor bir de. :P O halini görmek hoşuma gidiyor.) geldiklerinde onlarla vakit geçirmeyi… Gittiklerinde ise bir yalnızlık hissi çöküyor içime. Tatlı bir yorgunlukla evimi mutfağımı toparlıyorum.


Son birkaç zamandır bu yorgunluğun tadı biraz kaçar oldu. Ertesi gün grip ve kırgın bir vücutla uyanıyorum. Geçtiğimiz ay bir rahatsızlık geçirdim. Gece acile gitmeler 40 derece ateş titremeleri. Sirkeli soğuk pansumanlar 1000lik antibiyotikler derken iki hafta önce peşine aynı ağırlıkta bir grip. Bugün de yine geri hortlayan bir grip hissediyorum kendimi. Eskiden bu kadar sık hasta olmazdım. Bu kış olduğum gribin haddi hesabı yok. Fark ettim ki ben doğum sonrası bünyemi toparlayamadım. Fark etmemişim ama fazlasıyla yormuş beni bu durum. Güçsüz kalmışım. Şimdi bağışıklığımı yeniden nasıl toparlayacağım bilmiyorum. Anadan atadan kalma otlu saplı çaylı çiçekli bildiğiniz yöntemler varsa paylaşanlara minnettar kalırım.


Çilek bugün 5 bebeyle çok mutluydu. Alışkın olmamasının verdiği tedirginlikler oldu. Mesela yüksek sese dayanamayan kızım yüksek desibelli bebeler her çığırdıkça ağlayarak kucağıma fırladı. Ama yine de çok mutlu oldu çok eğlendi. Onu daha sosyal tutmam gerek bu konuda onu anladım.


Annesinin terliklerini giyip bütün evi ustalıkla dolaşan çilekli bir pozla bu postu bitiriyorum

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Yalaka çilek

Günlüğümüze not düşelim:

Saat sabahın 7’si…
Çilek 4:30 da uyandı. Annesi onu emzirdikten sonra yatağına bıraktı ama çilek geri uyuyamadı. Uyuyamadıkça huysuzlandı ayağa kalktı, ayağa kalktıkça uykusu dağıldı daha da huysuzlandı ağladı ağladı ağladı ta ki bu saate kadar… ve az önce de uyudu.

Çilek bir süredir emerek uyuduğu için annesinin yanında uyumaya alıştı. Tatilde de gece uykuları ile iyice ilerledi bu durum. Sadece annesinin yanında ve onun me.mesinde uyumayı ister oldu. Az önce bahsettiğim durum da bunun bir neticesi aslında. Çilek emdikten sonra onu yatağına geri bırakmama tahammül edemez oldu. İstiyor ki yanımda uyusun. Ben de bu durumun daha fazla pekişmesini ve ilerde daha zor bir çözüm gerektirmesini istemediğim için bu kadar süre ağlamasına göz yumar oldum. Bugün de odaya girip çıkmayı veya tamamen odadan ayrılmayı bırakın, yatağının başında onu yelpazelemeyi (! Ki hava sıcaklığına tahammül edemiyor küçük hanım, o uykuya dalana kadar bir de yelpazeleme huyumuz çıktı!) bırakıp hemen yanı başında olan yatağıma uzanmama bile tahammül edemiyor.

Ama bu sefer canıma tak etti, o inatlaştıkça ben de inatlaştım. Çok yanlış bir durum ama uyku başıma vurdu işte. Odadan çıktım bir ara. İki saatin ardından artık bir süre sonra “annnnnnnneeeeeeeeeeeeeee” diye ağlamaya başladı. Dayanamayıp yanına gittim. Salya sümük yüz göz karışmış göz kapakları kıpkırmızı bir halde gözlerini pörtletip birden ciddileşti. Ağlamayı kesip gayet konuşur bir tonla her harfine özenle basa basa “annecimmmmm” dedi ve bekledi…

Güya aklı sıra hanımefendi “bak sana annecim diyorum gönlünü okşuyorum, hoş ediyorum, hadi sen de benim istediğimi yapıver” demek istiyor küçük hanım!!

Bir süredir bunu hep yapıyor ona kızdığım zamanlarda da yüzümü bir tarafa döndüysem hemen eliyle ya yüzümü kendisine çevirerek ya suratıma eğilerek olmadı yüzünü yüzüme yapıştırıp “annecimmmmm” diyor.

Annesine yalakalık edip yaranmaya çalışmayı da öğrenmiş benim küçük çileğim :)

Hepinizin Berat Kandili mübarek olsun