26 Aralık 2007 Çarşamba

Merhaba
25. haftaya girdik bakalım, şaka gibi geriye sadece 15 hafta kaldı, o da çilek hanım sonuna kadar sabredebilirse… Yoksa daha az bir sürede bizimle birlikte… Kafamda bir sürü soru, bazen şüphe… Bu yazıyı yazarken çilek hanım da rahat bırakmıyor beni tabii ki… Kazağımın üzerinden tekmelerini görebiliyorum, çok hareketli çokkkk, “dur”dan “yapma”dan anlamıyor şimdilik… Çıkınca ne olacağız bakalım…

Bu kadar hızlı geçerken vakit ben ne yapıyorum


hazırlık mııı?

Kocaman bir hayırrrrrrrr!!

Bütün günüm uyumak bilgisayarla oyalanmak evin içinde gezinmekten ibaret, bugünlerimi çok arayacağımı söylüyor bir ses, ama ne yapmam gerektiğini bilmiyorum, dışarı çıkmak istiyorum, hava soğuk, günler kısa… Üstelik çok çabuk yoruluyorum her ne yaparsam…

Dün uzun zamandır cesaret edemediğimiz bir iş yaptık çilek hanımla, havuza gittik ana kız yüzdük yüzdük :) çok çabuk yoruldum, karnımdaki misafir sebebiyle, hiç stil mitil yok çırpındım suda sağa sola :) hareket kısıtlılığı daha hızlı üşümeme sebep oldu, doktorum 3. ayımdan sonra havuza gidebileceğimi ama üşümememi söylemişti. Düşük tehlikesi oluşuyormuş, ben de tırnaklarımı mosmor görünce korktum, önceden 2 saati dolu dolu yüzüp yetiremeyip havuzdan en son çıkan ben, bu sefer suda 45 dakikadan fazla kalamadım, sıcacık bir duşun ardından hazırlanıp çıktım, paşada sağ olsun çıkışta aldı beni, fena bir deneme değildi, daha sık yapacağız bakalım…

Nihayet çilek hanıma bir şeyler almaya başladık, daha fazla dayanamayacaktım zira… :)







Şimdi hergün bunları çıkarıp sevip sevip kaldırıyorum




şu bacak ve kol kısımlarında çıkacak olan minik butları yerim ben yerimmm!!!




Bu takım da küçük halamızın bize sürpriz hediyesi, seneye giyecek inşaAllah



Bayramdan önceki hafta bir arkadaşa çaya davetliydik, bize harika bir sofra hazırladı, ev yapımı hazır mantı ikram etti, Allahım ben hayatımda öyle leziz bir mantı yememişim, dayanamadım çıkmadan önce bir kase daha yedim, eve geldiğimde ve ilerleyen günlerde de aklımdan atamadım o harika şeyi…



Bir de sütlü tatlı yapmıştı bize, harika bir şeydi. Tarifini yazıyorum mutlaka denemelisiniz, hafif ve çok lezzetli bir tatlı



Nilüfer Tatlısı:
Malzemeler
keki için:
3 yumurta
1 su bardağı şeker
1 su bardağı un
1 su bardağı dövülmüş ceviz
6 incir
1 paket kabartma tozu
keki ıslamak için:
1,5 su bardağı su, 1,5 yemek kaşığı instant kahve
krema için:
1 kilo süt
2 yemek kaşığı un
2 yemek kaşığı nişasta
5 yemek kaşığı şeker
1 paket vanilya
1 tatlı kaşığı tereyağı
1 paket krem şanti

Kekin Hazırlanışı:

1-yumurta ve şekeri mikserle çırpın, ardından unu ilave edin karıştırmaya devam edin

2-küçük parçalara ayırdığınız inciri ve dövülmüş cevizi de ekleyin

3-son olarak kabartma tozunu ekleyin, karışımı en büyük boy (dikdörtgen olan) borcama ince bir tabaka halinde dökün (aşırı kabarabiliyor ince olmasına dikkat edin, bu boy borcam benim fırınıma sığmadığı için ben iki orta boy borcama döktüm)

4-175 derece fırında üzeri kızarıncaya kadar pişirin

5-kek soğuduğunda kahveli su ile kekinizi ıslayın

Muhallebinin Hazırlanışı:

1-nişasta ve unu bir miktar süt ile açın

2-ardında vanilya, şeker ve kalan sütü de ekleyerek orta ateşte karıştırarak pişirin,

3-altını kapattıktan sonra tereyağını ekleyin, ardından toz krem şantiyi de ekleyerek mikserleyin (blendar kullanmayın)

4-ılıyan muhallebiyi kekin üzerine yayın, buzdolabında 1 saat beklettikten sonra üzerine bir süzgeç yardımı ile türk kahvesi eleyin

afiyet olsun!!

14 Aralık 2007 Cuma

Uzun bir aradan sonra merhaba
Aslında o kadar çok yazacak şey birikti ki bir türlü vakit bulup da pc nin başına geçemedim, hımm bir bakalım geçen haftanın haberleri nelermiş:
Çok yakın bir arkadaşım doğum yaptı, aslında bebek düşünmeye birlikte başlamıştık ama o benden hızlı çıktı :)





Niyetim arkadaşıma şu uzun zamandır özendiğim renkli süslü kurabiyelerden yapmaktı, uzun araştırmalar sonucu pastacırapunselin zencefilli kurabiyesini yapmaya karar verdim, sadece muskat ve karanfili koymadım onun dışında tarif aynı, bir de o tarif boyasız, ben ayrıca pembe gıda boyası kattım.
(Ya bu boya ne piss bişimişş böyle yaaa :((( evimin heerrrr yerine bulaştı, niye kimse beni uyarmamıştı kiii :( hala onu temizlemeye uğraşıyorum, yerleri sildikçe pespembe bir toz çıkıyor, halılarım maafolmuş durumda :( artık uzun süre kullanmak istemiyorum bu mereti…)

Neyse konumuza dönelim:
Arkadaşımın doktoru sezeryana karar vermişti, ayın 12 si Çarşamba günü gelmesini söylemiş, aslında muhtemel doğum tarihi ayın 19 u idi, yani tam bir bayram bebeği olacaktı :)
Bende Çarşamba günü doğacağına güvenerekten malzemelerimin sadece bir kısmını aldım, Allah'tan kurabiye kalıbımı ve boyayı almıştım bir de loğusa şerbeti yapayım dedim onun malzemeleri de hazırdı, sadece kurabiye için muskat almamıştım,



Ne mi oldu
Tabi ki sürpriz bir bebek oldu kızımızın gelişi…
Cumartesi akşamı arkadaşımın suyu gelmiş acilen hastaneye gitmişler annesi ile, "hemen sezeryana alalım" denmiş akşam 9 gibi anneanne beni arıyor "bebeğimiz geldi" diye, inanamadım "şaka yapıyosun dimi f.. teyze" dedim, "yok kızım ne şakası b… sezeryandan çıktı biz de bebeği bekliyoruz" dedi, o saatte hastaneye gitmemin bir anlamı olmadığını düşündüm, arkadaşım muhtemelen gece yarısından önce kendisine gelemeyecekti ben de sabahı beklemeye karar verdim, bir yandan da kurabiye ve şerbet yapımına başladım, nasıl yapacağımı da bilmiyorum ki!? Allah'tan gecenin 1’inde msnde yakaladığım minik patikler hızır gibi yetişti :) boyanın hangi aşamada katılacağını bilmiyordum, sordum öğrendim, acemiliğin de verdiği hantalıkla işim sabah saat 3:30 da bitebildi, 4’e çeyrek vardı ve ben yatağıma uzanıyordum her yanım sızlayarak :)







yaklaşık 45 kurabiyeyi kurdelaladıktan sonra, eve bırakmaya karar verdiğim 4. tepsinin kurabiyelerini kurdelalamaya üşendim, siz sağ üst köşedeki deliklerde krem rengi ufak kurdelalar olduğunu hayal ediverin bir zahmet :)

Ertesi gün yorgunluktan saat 11 gibi evden çıkabildim, arkadaşım tavsiye üzerine Gaziosmanpaşa hastanesinde doğuma karar vermişti, ben de ilk defa gittim oraya, ne kadar güzel bir hastaneymiş meğer, hiç öyle bir hastane beklemiyordum açıkçası, hatta odada şakalaştık kendi aramızda "Gaziosmanpaşa’dan hiç böyle bir hastane beklemiyorduk" diye :) otel gibi mübarek, odaları falan çok güzel çok temiz, hizmetten de çok memnun kalmışlar. Ben de buraya not düşmek istedim.


Arkadaşım çok iyiydi, sezeryanı seçtiği için çok memnundu, hiç o kadar mutlu bir sezeryan hastası görmemiştim, doğuma gelirken de çok az sancısı olmuş, ben gittiğimde 12 saatlik ameliyatlıydı ve hiç sancım yok dedi (acısı sonra çıkar mı bilmem)


Bebiş o kadarrrrrr tatlıydı kii Allahımm!!! Minicik bişiiiii (2.750 doğdu) annesine benziyordu bembeyaz bir bebekti, normalde yeni doğanlar çirkin olur ya, bu aksine o kadar güzel bir bebekti kii, bir an çilek bebeği kucağıma almak için büyük bir heves ve iştiyak duydum, orda yatan ben olmalıyım diye özendim :)
o günler de gelecek inşaAllah!


Birazda bizden haberler;
Artık kıyafetlerimin içine sığamamaya başladım, (sadece bir kadife pantolonum hala çok rahat oluyor) kotlarımın hiç birini giyemiyorum, beni tanıyanlar bilir, pantolon benim hayatımın yarısıdır, hiç etek tercih etmem, sonunda tuttum paşanın elinden çıktık caddemize, bir tek mağaza biliyordum hamile kıyafetleri satan, Allah yardım etti gönlüme göre çok çok uygun şeyler buldum orda, hele bir tanesine adeta aşık oldum! :) aslında hiç sevmem o tür hamile kıyafetini, ama bu bir başka gözüktü gözüme



çok cici!


Artık bir süre bu kıyafetlerle idare edeceğim, karnım hala çok büyümediği için sanırım şimdilik 3 pantolon işimi görecektir.

Tetanoz aşımı oldum sonunda, annemle gittik sağlık ocağına, korktuğum gibi olmadı, sadece iki akşamdır kolum hafif sancıyor, ama sadece akşamları… bana bir karne verdi doktor hanım, doğumdan önce ikinci bir doz, doğumdan sonra da 3 doz daha olursam ömür boyu tetanozdan korunmuş olacakmışım, yaptırmayı düşünüyorum.

Sizler de aşı olmuş muydunuz arkadaşlar??



5 Aralık 2007 Çarşamba

Bugün benı kırmayıp soğukta ve yagmurda dünya kadar yolu tepıp davetıme ıcabet eden sevgili arkadaşlarım minik patikler, sabahnur ve eslem'e çok teşekkür ederim, iyiki geldiniz sayenizde harika bir gün geçirdim, uzun zamandır böyle güzel vakit geçirmemiştim, evimi şenlendiren minikleri, zeynep erva ve adam bebeği de öpmelere doyamadım


teyzelerimiz çilek kızıma ciciler getirmişler,



bunlar, çileğimin ilk eşyaları :)













3 Aralık 2007 Pazartesi

Bugün renkli doppler ultrason randevumuz vardı, çileğimin yüzü bana dönüktü, gözlerini ağzını miniş burnunu gördüm, ama gözleri açık değildi, sanırım bana benzeyecek :))


kaburgalarını, el ayak parmaklarını kalbinin odacıklarını herbir organını gördüm hepsi tastamam hamdolsun, hiçbir bulguya rastlanmadı, "herşey normal" dedi doktor, şükredip odasından çıktık. bu ultrason doktoruydu, sonuçları kendi doktorumuza da gösterdik, tetanoz aşımızı hatırlattı ve bir ay sonrası için randevu verdi, iyi birisi, doktorumu sevmeye başladım, çok konuşkan cana yakın biri değil, ama iyi birisi, samimi...


tetanoz aşısını sağlık ocağında yaptırmamı söyledi, korkuyorum ben, nedense güvenmiyorum öyle yerlere, internette biraz araştırdım, herhangi bir risk durumu belirtilmiyor, tamamen ölü hücrelerden oluşur tehlikesizdir, gereklidir demiş, bakalım Allaha emanet, (Fazla mı pimpirikliyim??)


birkaç gündür bir temizlik hastalığı başladı bende, heryeri silesim süpüresim yıkayasım toplayasım var, hayırdır inşaAllah, ama endişelenmiyorum, geçici bir durumdur muhakkak, hiç biri uzun zaman kalmadı bu durumlarımın, yine pasaklı günlerime dönerim yakın zamanda...


bir süredir bir vakıfta ders veriyorum, öğrencilerim çok hababam kızlar, üstelik yaşları da bana yakın, hatta ikisi de benden 2 yaş büyük, otorite sorunum yok çok şükür, ama çok hareketliler, çok laf cambazılar, kafa tutmaya gelecek tipler değil, arkadaş arkadaş takılıyoruz şimdilik.. tamamı bekar kızlar (pek dertliler bu konuda da "bir tane bile sözlü yok aramızda hocam yaa vakfın yüz karasıyız" :) diyorlar), hamile olduğumu da biliyorlar ya, merak ediyorlar, işleri güçleri beni konuşturmak, onlara kalsa hiç ders yapmayacağız, hatta geçen ders biri "hocam biz sizin sürekli aşereceğinizi, midenizin bulanacağını, derslere gelemeyeceğinizi sanıyoduk" demez mi, "çok isterdiniz dimi" dedim, ama geçti o dönemler siz göremediniz (eheheee) sonra aşermeden laf açıldı, birisinin yengesi kazağından tiksinmiş, giymiyormuş artık, öbürünün ki masa örtüsünün çiçeklerinden tiksinmiş, "tektek çiçeklerini kestirtti bize hocam" dedi :)) ilginç...



çarşamba günü önemli misafirlerim var, erkenden bekliyorum lütfen söyleyin geç kalmasınlar :)) uzun oturalım bol bol muhabbet edelim...



herşey ne hızlı hayat laylaylom dediğimiz bir tarzda geçiveriyor, iki gün önce ıspartadaki uçak kazası ise yüreğimizi dağladı, hayat bu kadar kısa ve ölüm bir o kadar yakınımızda işte, herkes bir sevdiğini kaybetti, hele 40 günlük bebeğe ne demeli?? annesinin kucağında anneannesi ile birlikte ailesinden ayrıldı, babası bebeğini sadece doğumdan sonra görebilmiş, ardından ıspartaya dönmüş, annesi ise lohusalığını anneannenin yanında geçirdikten sonra anneanne ile birlikte evlerine dönüyorlarmış.


kırk günlük.... sadece kırk gün bu dünyanın ne olduğunu görebildi, belki hissedebildi de... ama ardından geldiği ebediyete tertemiz gidiverdi.


son kırk gün içinde ne yaptığımızı bir düşünsek... belki ne kadar sıradan ne kadar boş geçmiş bir kırk gün bizim için, ama bir başka insan yavrusu için bu bir ömür demek, hayata merhaba ve hoşçakal dediği süre sadece kırk gün...


bunun ne kadar acı birşey olduğunu ilk kez lübnanın israil uçakları ile bombalandığında göçen bir binanın enkazından annesinin kucağında çıkan, daha kundağında 9 günlük Vaad bebeğin resmini gördüğümde hissetmiştim. tüylerim diken diken olmuştu.


9 aylık sıkıntılı yolculuğunu, sadece 9 günlük yaşam hakkını kullanmak için çekmişti,


kendisine vaad edilen 9 günü yaşamak için sadece...


sadece 9 gün bu dünyada nefes almak için 9 ay beklemişti anne karnında... ve sonunda zalim ve haksız bir saldırının kurbanları arasında en masumuydu o...



Allahım bebeklerimize, içimizde açan bu çiçeklere hayırlı yazgılar ver,

hayırlı ve uzun birer ömür ihsan et,

güzel yaşamayı, güzel işler yapmayı nasip et!

bizlere de bu güzelliklere şahit olup nasiplenebilmeyi ihsan et!

amin...

27 Kasım 2007 Salı

21. hafta içindeyiz çileğim artık kıpır kıpır maşaAllah, her kıpırdandığında sesleniyorum ona, yanımdaymış gibi konuşuyorum, o gün neler yapacağımı ya da o anda elimde ne iş varsa ne yaptığımı anlatıyorum uzata uzata :) "akıllı kızım uslu kızım benim büyüyüp annesine yardım edicek" diyorum, nette okudum söylediklerinize tepki gösterdiğini hissedeceksiniz diyor, hakikaten öyle oluyor ben konuştukça daha bir hareketleniyor sanki çileğim

isim konusunda hala paşa ile ortak bir noktaya gelmeyi başaramadık, ben teklifimde ısrar ediyorum o aklında bir isim olmadığı için bu aralar resesif :)

pazartesi günü 37. haftasında hamile olan çok yakın bir arkadaşıma ziyarete gittim, doğumdan önce şöyle bir şiş halini göreyim en son dedim :) çilekçiğim ilk kız arkadaşı ile tanışmış oldu, sesli sesli tanıştırdık onları :)

hiç son haftalarında bir hamile görmemiştim bu kadar yakından, ne kadar büyümüştü karnı! bebekciği için aldığı cicileri gösterdi tektek, hepsinin paketini açtı, açma dedim yine de açtı, ben hergün açıp seviyorum bunları dedi :) alış veriş için ne kadar sabırsızlanıyorum bilemezsiniz ama o cicilere, minimini çoraplara baktıkça sabırsızlığımın sadece alışveriş konusunda değil, bebeğin gelişini bekleme meselesinde de kendini göstermeye başladığını gördüm :)

vaktimi nasıl geçireceğimi bu süreci daha fazla sabırsızlanmadan nasıl bitireceğimi bilemiyorum, tadını çıkaracak birşey bulamıyorum, bir an önce çilek hanıma kavuşmak istiyorum

haftaya pazartesi renkli ultrasonda randevumuz var herşeyin sağlıklı gelişmesi için dua etmekten başka birşey yapamıyorum

sağlık ve afiyetle bebeğimize kavuşmayı, onu rıza-i ilahine uygun büyütmeyi, büyürken eşimle birlikte yanında olmamızı nasip et Rabbim...

21 Kasım 2007 Çarşamba

çilek kıpırtıları

Yeniden merhaba

Çilek hanımcımla geçen günlerimiz artık daha bir tatlı :)

Uyku ağırlığım devam ediyor, bunun hem iyi hem de kötü olduğunu düşünüyorum, iyi olmalı çünkü Kaan Kocatepe nin sitesinden öğrendiğime göre anneyi ilerideki uykusuz günlerine hazırlıyormuş bu uyku. Kötü olduğunu düşünüyorum çünkü hem baş ağrıları ile uyanıyorum (çok uyumaktan yani) hem de günün yarısını uyuyarak geçirmekten hoşnutsuzum, bütün günüm heba oluyor.

Sütle barışmaya karar verdim, daha doğrusu korktum ve mecburi bir barışma oldu bu, günlük calsiyum ihtiyacım 1200 kcal imiş ve bir bardak sütte 250, bir kibrit kutusu peynirde 150, bir bardak ayranda ise 170 kcal imiş, bu cetvele göre ya hergün 5 bardak süt içmem ya da en az yarım kilo peynir yemem gerek! peynirle aram iyidir çoook severim (hergün yarım kilo yenmez tabi de) her sabah en az 2 kibrit kutusu peynir yiyorum kahvaltı da, ama o da çayın yanında yendiği için sanırım çileğime hiç calsiyum gitmiyor :( sonuç en az 3 bardak süt içmem lazım günlük...

Hacer arkadaşımız Muhammed'ine kavuştu çok şükür, ne güzel... ben de çilek hanıma kavuşacağım günleri iple çekiyorum, öyle böyle derken 20 haftayı doldurduk sayılır, şaka gibi... nasıl geçti anlamadım, zaman ne hızlı, ömür ne çabuk geçiyor, bir gün bakıcam kucağımda, bir gün gelicek büyüyüp serpilip genç kız olucak, bir gün genç bir delikanlı onu sahiplenecek... ve ben bu süre içerisinde dönüp kendime bakma fırsatı bulamayacağım, hayatın nasıl geçtiğini anlayamayacağım, sonra torunlarım olacak Allah nasip ederse, nine olacağım :) ne kadar hızlı senaryo kurdum değil mi ama bir soralım annelerimize, genç kızlıkları bizim çocukluklarımız, sanki dün gibi değil mi onlar içinde...

Bu yazıyı yazarken dahi çilek hanım ben burdayım diyor :) bu kıpırtılar ne hoş bir şeymiş böyle, arabanın içinde tepeden aşağıya inerken insanın içinde meydana gelen boşluk hissi gibi (ancak böyle tarif edebiliyorum) her kıpırtıda bir bakıyorum dudaklarım kenarlarına doğru yayılmış ve ben istem dışı bir gülümsemeye tutulmuşum :), sokakta bile bir an durup güldüğümü farkediyorum, bir anda duygularım kıpır kıpır oluyor, "anne ben burdayım seninleyim" diyor bir yumurcak...

İsim bulma çalışmaları devam ediyor, isim koyarken nelere dikkat etmek gerekiyor onu düşünüyorum, bu çok kolay bir iş olmamalı bence, bir ömür boyu üzerinde bir kimlik olacak evladımın. anlamı kesinlikle çok güzel bir şey olmalı, ben isimlerin kişiler üzerinde siret ettiğine inanıyorum, soy isimler bile öyle bence, dikkatli ve seçici olmak gerekiyor, aklımda bir isim var ama ablam çok ağır bir isim diyor, bence değil, insanlar Muhammed ismini severek ve beğenerek koyabiliyor da, böyle bir kültürümüz var da neden ağır gelsin ki benim seçtiğim isim?

-Fakültede bir arkadaşımız vardı adı Muhammed Mustafa idi. bir hocamız ona her seslendiğinde bir de salavat getirirdi :) nerden geldi şimdi aklıma?-

minik patikler sobelemiş beni, nelere çığlık attığımı soruyor aslında önce bir itirafta bulunayım ben asabi adamımdır, çabuk sinirlenebiliyorum, hatta bazen elim ayağım kesiliyor, böyle aynen uçmak istiyorum karşımdakine... neyse nelere çığlık atıyorum bir düşünelim:

"çok zayıfsın çok, ye biraz kilo al!": emredersiniz, hemen, siz istediniz ya şimdi on kilo ekmek yutar şişerim ben! sen önce o koca göbeğini erit sonra bana kilo al de! kolay mı öyle! değil dimi? anlatamıyorum... diyorum diyorum anlatamıyorum, kilolu bir insana kim hergün hergün şişmansın der? ayıptir dimi bu? çünkü hoşlanacağı bir cümle değildir, işte zayıf birine zayıfsın demek de öyle bir hakaret efendim, çünkü nasıl kolay verilmiyorsa öyle kolay da alınmıyor bu kilo, hem size ne ben memnunum halimden!!! (epey dertliymişim dimi)

(20 haftadır kurulan bir cümle) "Aman kızım ağır kaldırma kendini yorma!" : imdattttt!!! bıktım artık yeter! ben inşaat işçisimiyim ne ağır kaldırıcam zaten yaa, hergün hergün usanmadan kurulur mu bu cümle! ben bebeğimi düşünmüyor muyum sizin düşündüğünüz kadar! hem bu kadar hantal bir hamilelik geçirirsem ben doğum sıkıntısına nasıl katlancam Allaseniz!!!

"ee o okulu okudun, ne oldun şimdi sen?" : !??@^!&*? (burada duygularımı ifade edecek kelimeleri bulamıyorum)

"kaç yaşındasın sen, liseye mi gidiyosun??" : işte günün sözü bu, o yüzden sona sakladım, insanın yaşını gösterememesi kadar kötü bir şey olamaz bence, bir kere kesinlikle adam yerine konmuyorsunuz, hiç bir ortamda itibarınız ve söz hakkınız olmuyor, siz konuşunca ne diyor bu ufaklık der gibi bakıyorlar ve soru cümlesinde de gördüğünüz gibi siz hitabına bile layık olmuyorsunuz, adınız "sen" oluveriyor, bıktım artık kardeşim! yaşımı göstermek istiyorum ben!

aklıma gelenler bu kadar...

şimdilik :)))

12 Kasım 2007 Pazartesi

çilek hanım yolda...

Doktorum 250 gram ve 25 cm boyunda % 90 kız olduğunu söyledi bebişimin.

Hayırlı ve sağlıklı bir evlat olduğu taktirde cinsiyeti hiç önemli değildi zaten bizim için.

Sevindik, hem de çok sevindik,

Artık ona seslenebileceğim bir hitap şekli var:

kızım, çilek kokulu, canım kızım benim...

11 Kasım 2007 Pazar

Uzunnnnn bir aradan sonra cuma günü nihayet kütüphaneye gittim, ne bereketli günmüş, uzun zamandır görüşemediğim arkadaşlarımın bir çoğunun o gün gelesi tutmuş pek çok kişiyle görüştüm, tabii millet benden çok karnımla ilgilendi :) aa hiç kilo almamışsın aaa 4 aylık mı oldun MaşaAllah hiç bellii diil falan filan cümleleri tekrar etti, hamile iki arkadaş daha var ikisi de benden bir ay ilerde, biri kütüphane görevlisi bir arkadaş, tanıyamadım kendisini! ne kadar kilo almış öylee, diğeri hafif topluydu benden, ama hamile olduğu belli oluyordu yinede, insanın eline yüzüne vuruyor sanki değişiklik, sadece kilo almakla alakası yok bu işin, bir değişiklik oluyor illaki...
yarın doktor kontrolümüz var inşaAllah, çok heyecanlıyım, cinsiyetini öğrenebilmeyi umut ediyoruz bakalım, aslında gözükmesi normal, ama ufaklık utanır da poz vermeze diye endişeleniyorum, yani hayallerim suya düşmesin...
herkes kız mı erkek mi istiyorsun diye soruyor inanın hiç seçmiyorum, kimi zaman düşünüyorum kızın hayalini kurmak hoşuma gidiyor, kimi zaman da erkeğin hayalini kurmak... yani benim için ikisi de aynı, Rabbim hayırlı ve sağlıklı, akıllı, uslu bir evlat ihsan etsin de, cinsiyetinin ne benim için ne ailem için zerre kadar önemi yok, her gören kız diye yorum yapıyor bilmiyorum, yüzümde hiç değişiklik yokmuş, erkek olunca anne çok şişip çok çirkinleşiyormuş falan filan... bilmiyorum yani, yorumlar farklı farklı...
evet dün uyanma rekorumu kendi kendime kırmış bulunuyorum, inanabilir misiniz bilmiyorum ama tam 12 de gözümü açtım, açtım da o da ezan sesine açtım, evde yalnız olunca bir dürtüp uyandıran olmayınca zaten uyurdum 9 a 10 a kadar ama, son iki haftada abartmıştım olayı 11 de kalkıyordum, cumartesi de 12 yi görmüş olduk işte, ne kadar kızıyorum kendime, sonra mazeretim olduğunu söylüyorum kendi kendime, teselli bulmaya çalışıyorum, ne kadar verimsiz ve bereketsiz geçiyor gün, hiç bir şey yapamıyorum, zaten günler kısacık... yok yokk soğuğundan değil ama bu bulutlu günleri ve kısacık vakitleri yüzünden sevmiyorum ben kış mevsimini...
Mısır patlağı yeni doğum yaptı, bebeğine duyduğu aşk gibi sevgi ne kadar güzel, ne kadar imrendirici...
ben de öyle bir anne olmak istiyorum...!!

6 Kasım 2007 Salı

Geçtiğimiz hafta sonu ailede nişanımız vardı, 18. haftaya giren hamileliğim halen dışarıdan bakıldığında belli olmuyor, bunun için nişanda herkes çok şaşkın ifadeler takındı hiç kilo almamışsın dediler falan filan,... sanırım hoşuma gitti çünkü son zamanlarda bir korkudur aldı içimi, hayatımın hiç bir anında fazla kilom olmadı benim, hiç iştahımı çeken bir şeyi kilo alacağım korkusuyla reddetmedim, kendimi bildim bilelim zayıftım herkes çok zayıfsın kilo al dedikçe gizli bir mutluluk hissettim, kısacası memnundum halimden...
şimdi hamileyim, gittikçe büyüyen karnım bana gizli bir huzursuzluk veriyor (-1 +5=4 kilo aldım) ya bir daha eskisi gibi olamazsam, ya kocaman bir göbek ve Ka'da toplanmış Ka'larla uğraşıp durursam bir ömür boyu, daha da kötüsü ya bunun için bebeğimi suçlamaya kalkarsam...
bütün bunları düşünüyor olduğum için bile kızıyorum kendime, bu kadar iradesiz ve şekilci olduğum için, bu dünyaya gelme nedenimiz bu imiş gibi davrandığım ve böyle saçma nedenlere takıldığım için... ama bir şey değişmiyor, bir müddet sonra kendimi yeniden bu endişelerin arasında buluyorum...
önümüzdeki hafta kontrole gideceğim, yaklaşık 6 haftadır doktora gitmemiş olacağım, iyi mi ettim bilmiyorum ama, sanki bebeğimi büyümüş kocaman göreceğim için bu kadar bekledim sanırım, üstelik artık cinsiyetini de öğreniriz herhalde diye düşünüyorum
bebeğim için henüz hiç bir alışveriş yapmadım, ilk alacağım eşyasının çok özel olmasını ve bir ömür boyu hatıra olarak saklamayı istiyorum ne almalıyım bilmiyorum karar veremedim bu konuda deneyimli annelerden özel fikirler bekliyorum
eve iyice kapandım, kendimi iyi hissediyorum ama üzerimde bir hantallık var sanki. hiç bu kadar uzun süre evden çıkmadan duramazdım önceden. şimdi yapıştım kaldım mor koltuğuma, kucağımda laptop karşımda gün boyu açık tv (izlediğimden değil zaten sinir oluyorum gündüz programları bomboş, ot insanlar yetiştirmek için sanki, gün boyu haber kanalları açık oluyor) tv açıkken evde yalnız olmadığım hissine kapılıyorum, rahatlatıyor beni, her gün kendi kendime söz veriyorum, yarın dışarı çıkacağım ve işe yarar bir şeyler yapacağım diye ama yok, sabahları zaten saat 10 dan önce gözümü açamıyorum e doğal olarak günlerde kısa olduğundan şipşak akşam oluveriyor
nolcak benim bu halim??

29 Ekim 2007 Pazartesi

Uzun zamandır evde yemek pişirmiyordum hem de epey uzun bir zamandır... paşa iş yerinde yiyordu akşam yemeklerini, ben de evde yemek pişirmek zorunda olmamanın verdiği rahatlıkla (ve tembellikle :P) akşamları sadece atıştırıyordum. paşa evde yemeye başladı ama hamilelik sebebiyle ben zaten mutfağa yaklaşmıyordum bir iki denemem de verdiğim uzun aradan sonra hüsranla sonuçlandı. bugün ilk defa tadı damağımda kalan bir yemek pişirdim, fırında başemal soslu karnıbahar... gerçekten çok lezzetli ve harika oldu, nerdeyse koca baharın 4 de 1 ini yedim hala da yiyesim var :)

buraya not almak istediğim bir başka haber daha var, 3 yıldır ailecek geleneksel hale getirdiğimiz bir etkinlik...
ne mi efendim??


tabi ki avrasya maratonuna katılmak!! :))


3. katılımımız da bazı pürüzlerin dışında gerçekleşti. aranızda katılmamışlar varsa şiddetleee tavsiye ederim, istanbullu olup da köprüden geçmemiş olanımız yoktur kuşkusuz... araba içinde 1,5 dk içerisinde geçip gittiğimiz köprüyü yürümenin zevki kesinlikle paha biçilemez... ortaköy camiini beylerbeyi sarayını ve tüm boğazı seyretmenin zevki gerçekten bambaşka!

paşam önce katılmamı istemedi hamilesin olmaz dedi ama ben onu ikna etmesini bildim :))

efendim sabah erkenden kalkılır, (avrupa yakasında olanlar için) mümkünse raylı sistem tercih edilir çünkü bütün yollar tutulmaktadır. (42 kilometrelik asıl maraton için yenikapı sarayburnu unkapanı körüsü kısacası istanbulun ana arterleri gereklidir) Eminönü'nden vapurla Üsküdar'a geçilir. (vapur koşu numaranızı gösterdiğinizde ücretsiz, bunun için çekinmiştim başta, -bedava durumlardan yararlanamama özürlüsüyümdür de- ama merak etmeyin bütün vapur koşuya gittiği için turnikeleri neredeyse kimse kullanmamaktadır) vapurdan sonra otobüs de ücretsiz. Beylerbeyi yönüne giden otobüsler sizi köprünün başında indiriveriyor. (sizle birlikte bütün otobüs de iniveriyor bütün otobüs koşuya gelmiş) veee gişelerin başındasınızz, inanılllmazzz bir insan seli... (seneye katılmak isteyenlere bir uyarı: hava ne kadar sıcak olsada köprünün üzeri acaip esiyor kalın birşeyler olsun yanınızda, ben temkinliydim e artık 3. seferim :P)

neler neler kimler kimler yok ki köprüde, jonglör gösterisi yapanlar mı uzun tahta bacaklı cambazlar mı horon gösteri ekibi mi (bunu ben de görüntüledim) kahvaltı yapan, kağıt oynayan, gülen eğlenen, şarkı söyleyen, kaykaylılar, cd çalarlarıyla sesli bir müzikle gezinenler, daha neler neler, sanki herkes tanıdık herkes komşu köprüde, gülüşüyoruz takılıyoruz birbirimize, kısacası süper bir eğlence... gençler ayrı bir hava katıyor ortama, ıslık çalıyor son günlerin anlam ve önemine binaen sloganlar atıyor ellerinde dövüzler taşıyorlar ufacık bebekler çocuklar ebeveynlerinin yanında, bebek arabalı anneler, yaşlı amcalar teyzeler bisikletlerinde koca koca bayraklar taşıyanlar... unutmadan hepimizi gururlandıran ise hemen hemen herkesin ellerindeki bayraklardı, köprünün üzeri baştan başa kıpkırmızıydı, bende yol boyu bıkmadan usanmadan elimdeki bayrağı dalgalandırdım, hiç yorulmadım, gururlandım...

köprüyü geçtikten sonra levent çıkışına kadar biraz yokuş... sizin de iflahınız azcık kesiliyor orda, ama sonra tekrar düzlüğe çıkıyorsunuz, karşı şeritin araç trafiğine köprüden önce son çıkışa kadar müsade ediliyor, Mecidiyeköy'e girmeden karşı şeritten geçen araçlar size hayran hayran bakıyor ve ellerimizdeki bayraklarla ağzımızdaki sloganlara klaksonları ile coşku katıyorlar biz de daha çok coşuyoruz tabii...

mecidiyeköy'e girdikten sonra yol kolaylıyor şişli'den taksim'e kadar nasıl yürüdünüzü anlamıyorsunuz, çabucak geçiveriyor, arada durup dinlenebilirsiniz banklarda...

bu sene paşa bitirmeme müsade etmedi çok yoruldun dedi, yorulmamıştım halbuki, biz de bir hile yaptık şişliden taksime kadar metroya bindik taksim metrosunda biz beklerken kardeşim numaralarımızla gidip tişört ve madalyalarımızı aldı, ardından finiküler ile kabataş'a geçtik.

kabataş'ta bizi bir süpriz bekliyordu, tramvay hizmeti verilmiyordu (unkapanı köprüsünden itibaren fındıklı kabataş ve beşiktaş yönü maratonun son perdesi olduğu için trafiğe kapalı. haliyle yolla paralel seyir yapan tramvayın duraklarında oluşacak insan seli koşucuları etkileyeceği içi böyle bir şey yapmış olmalılar, çünkü yeraltı raylı sistemlerde hiç bir sorun yoktu) biz de kabataş'tan eminönü'ne kadar yürümek zorunda kaldık (şişli'de hile yapsak da biz de en az 8 km yürümüş olduk böylelikle) bu esnada koşuyu bitirmek için kendini paralayan ahı gitmiş vahı gitmiş yarışmacılara da yol boyu şahit olduk tezahürat yaptık "hadi!!! gayretttt, az kaldı az kaldııı hadi!!!" :)) yol boyu koşucular için yol kenarında su, küp şeker, muz ve elma servisi yapılmış, yolları batırmışlar e haliyle koşarken yiyip içmenin sonucu...


nihayet eminönüne vardık acıktık paşa bize balık ekmek ısmarladı, ımhhhh eminönü'ne gidip de yemeden ayrılmak olmaz, galata köprüsünün altında bir lokantada bir süre dinlenmiş olduk ardından evimize döndük...

aslında yorulmadım sadece dizlerimin artık takati kalmamıştı tam iki buçuk saatlik bir uyku ile onları da eski haline getirdim şükür :))
bunlar da köprünün üzerinden bir kaç enstantene :))



































bu ufaklığın sırtındaki koşu numarası omuzlarından daha büyüktü :))


















omuzlarda bayrağımız coşkuyla köprüdeyiz!!










bu hanım türk değildi, eşi ve ailesiyle elinde bayrağımız köprüdeydi, bu topraklarda huzurla yaşamanın sadece türk milletine has olmadığının en güçlü kanıtıydı, çok duygulandım.
Zaten böyle özel zamanlarda bir türlü ayarlayamadığım makine pillerim beni yine yarı yolda bıraktı, bu yıl yeterince resim çekemediğim için şimdilik bu kadar, en güzelini sona sakladım :))
seneye hepinizi köprüye bu güzel eğlenceye, bu güzel spora ve bu güzel haaaarikaa stres atma eylemine bekliyoruz!!!




23 Ekim 2007 Salı

Bu aralar hızlı acıkmaya başladım, çok da yemiyorum aslında ama sık acıkıyorum, midem birden bire kazınmaya başlıyor ve bulantı yapıyor, hemen atıştırmam gerekiyor, anlamıyorum bir saat içinde yediklerim nasıl da eriyiveriyor, sanki hiç yememişim gibi midem birden bomboş...


Geçen akşam yine bir açlıktır bastırdı, canım da bir mantı çekti nasıl ki... paşaya tutturdum ben mantı istiyorum diye, ama ev mantısı olacak, öyle makine işi soya fasulyelisi istemem, illa ev mantısı :)) sağ olsun paşam akşam vakti çıktı, aramış taramış yufkacıları, bulmuş mantıyı, getirdi ben de afiyetle pişirip yedim :)


20 Ekim 2007 Cumartesi

Cici arkadaşım minik patikler yeniden hamile, ne güzel...
ay ne kadar heyecanlı ve duygularını ne güzel ifade edebiliyor, belki deneyimli olduğu içindir yani anneliğin güzelliğini bir kez yaşadı şimdi katmerleyecek ben bu kadar güzel ifade edemiyorum duygularımı, belki bu kadar güzel duygular da hissedemiyorum henüz, daha doğrusu ne hissettiğimi ya da ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum üzülüyorum da,
henüz tecrübesiz olmamdandır herhalde değil mi? ne gibi bir güzelliğe kavuşacağımın henüz farkında olmamamdandır herhalde dimi...
Bugün dışarda işim vardı tüm gün, ağır bir de yüküm vardı, dönüş için paşa geldi beni almaya, bekliyorum caddede bir kenarda, tam yanımda da bir kokoreççi peydah oldu, aman aç karnına ne güzel kokto burnuma meret, inanamazsınız... bütün koku hücrelerim dans ediyorlar resmen, neyse paşa geldi, tam önümde durdu, bindim ama binerken ağzımda "ayyy kokoreçç süper koktu yaaa" cümlesi, "alayım sana" dedi paşa, "hım" dedim, "daha önce hiç yemedim ki", "ben yedim güzel" dedi, kokudan da erimişim yaa "tamam al" dedim, zaten oldum olası kokoreç kokusu duyduğumda hoşuma giderdi meret, "efendim ne kadar yarım ekmek" "şu lira" aldık bi yarım, ben hevesle bir ısırdım hart...
gerisi ağzımda lastik gibi dolanan et parçacıkları,
hım suyu boğazıma indi ama ben de kendimden geçtim,
ayyyy ne kötü şeymiş bu böyleeee!?? (içimden diyorum tabiii) bi ısırık daha aldım bu seferki domatesli ve baharatlı kısımdan olsun belki ağzımdaki lokmanın boğazımdan inmesine yardımcı olur... ıı ıhh lokma ağzımda döndü, döndü, kocamaaaan oldu, son bir hamle ve bir ısırık daha, son bir şans vericem bu kokoreç denen merete, ama ağzımda biriken lokma döndükçe büyüyor, büyüdükçe ağırlaşıyor... paşa güldü, "beğenmedin mi" "ııı ıhhh beğenmedim" :( "yeme o zaman" dedi, annesinden izin koparmış çocukcağız gibi (afedersiniz) ağzımdaki lokmayı peçete ile buluşturuverdim... çantamda öğlenden kalma açma ve yarım poğaça var, hapur küpür onu götürüyorum oh beee gözünü seveyim hamur işinin, sakat at benim neyime!??...
ve evet hep merak ettiğim ve ilk karşılaşmamızı ne zaman gerçekleştirsem şu kokoreçle dediğim heves iki dakikada yok oldu gitti, oysa ben şöyle şampiyona giderek iyi bir porsiyon denemeyi hedefliyordum...
Not: kokoreç ziyan edilmedi efendim (tükürdüğüm lokma hariç tabiii)... paşa afiyetle tüketti ve içime bir nebze su serpen cümleyi kurdu "güzel bir kokoreç değilmiş bu yaahuu"
Sonuç: bu son açıklama kokoreçle yeni bir düello konusunda bana cesaret verdi, ama bunu hamile iken dener miyim bilmiyorum
ve dahası şunu anladım; kokoreçin kokusuna aldanmayın efendim, tadıylaaa hiiççç alakası yok...

15 Ekim 2007 Pazartesi

hatırlı ve hayırlı bayramlar !

Herkesin geçmiş bayramını tebrik ediyorum
artık evimdeyim! (Şükür!!)
uzun zaman yazamadım, tahmin edeceğiniz üzere yine annemdeydim geçen hafta, geçtiğimiz pazar yoğun bir temizlik vardı evimde, ilk defa kadın aldım evime, tüm gün temizlik yaptık, daha doğrusu o yaptı da, ben de arada toz falan aldım, ne kadar kirletmişiz evi, utandım kızdan...

temizlik bitti ev darma duman kaldı koltuklar halılar silindiği için evde oturacak bir yer bile yoktu mecbur ben geceyi annemde eşim iş yerinde geçirdi, (göçebe hayatı yaşıyoruz resmen yaa)
takip eden bir iki gün daha annem de kalmam gerekti, malum bayram hazırlıkları koşturmaca, kendimi iyi hissettiğim üç gün deli gibi dışarılardaydım, iyi yoruldum, (sonuç arefe gününden önce olunmuş bir grip ve öksürerek geçirilmiş bir bayram)

Ramazan ne kadar da hızlı geçti oruç tutamadığım için hiç bir şey anlamadım bu sene :( (bayramda bir o kadar hızlı geçti hafta sonuna geldiği için)

Efendim çok alışveriş ve üstbaş delisi değilimdir, yeni şeyler alayım öyle giyineyim süsleneyim huyum pek yoktur, kendimi bildim bileli spor giyinirim ben, ama çocukluğumdan beri bayramlar benim için çok özeldir, isterim ki baştan ayağa gıcır gıcır kıyafetlerim olsun, akşamdan hazırlayayım, gece boyu başucumda kalsın sabah da erkenden giyineyim, (bu son iki cümle çocukluktaki duygularımı ifade ediyor tabiki de) işte o tutku ile bu bayram da kendime yeni bir takım diktirmeye karar verdim, güzel bir kumaş aldık annemle, iyi bir ceket terzisi buldum ceketi verdim (bir hafta önceden) etek ise böyle şifon gibi bir kumaştı pliseli bir model yapalım istedik, efendim eskiden bu plise işlerini tuhafiyeler yaparmış, ben hatırlıyorum semtimizde bir tuhafiye yapardı bu işi, annem verirdi kumaşı oraya, bir kaç gün sonra beni yollar, ben de uzun teksir kağıdına pile pile sarılı kumaşı alır gelirdim eve, kalmamış onlar azizim, sokak sokak plise yapacak bir yer aradık durduk (milletin pileli etek giyme hevesi 15 yıl öncesinde kalmış sanki), nihayet bir yer bulduk yaşlı bir amca, o da demez mi bir kaç pliselik birikmeden yaptırmaya gidemem diye, oruç oruç yazık değil mi bana diyor (e haklısın amca da ya benim çocukluktan kalma hevesim!) allem ettik kallem ettik bayram öncesi veririm dedirttik çekişe çekişe, arifeden bir gün önce kumaşımı getirdiler, bizde fermuar kemer takıp bayrama yetiştirdik bayramlığımı :)))

soğuk ve hızlı bir bayram oldu benim için, şöyle uzun uzun bir tatili olsun isterdim, ama olmadı, şimdi normal hayatımıza geri dönüyoruz, neden bu kadar beklenti içerisinde oluyorum bayramlara dair bilmiyorum, bittiği zaman böyle duvara toslamış gibi oluyorum, bir film seyrederken kendini kaptırıp, bittiği zaman normal hayata dönmekte zorlanmak gibi (bu da çok gelir başıma)
son olarak güzel bir haberle bitireyim, ramazanın son haftasını annemde geçirmemin bir diğer sebebi ise şu uzatmaları oynayan buzdolabı meselemdi, ramazan girmeden bozulan buzdolabım yüzümden tüm ramazanı evimden uzakta geçirmek zorunda kalmıştım, sonunda yetkili servis ürünün hatalı olduğunu kabul etti ve dolabım değiştirildi şimdi sıfır kilometre yeni bir dolabım var (gerçi öbürü de eskimemişti ki) üç yıl garantisi var 40 ytl ödersek yedi yıla çıkarılacak :)))

3 Ekim 2007 Çarşamba

Merhaba,
Bugün kendimi daha iyi hissediyorum mide yanmalarım ve ekşimeler geri döndü, doktorun yazdığı reçetedeki rennie şurubunu almamayı düşünmüştüm şikayetlerim geçtiği için, ama şikayetlerin geri dönmesi ile birlikte şurubu alıp kullanmaya başladım ilk gün başarısız geçti zira hem aç hem tok alınan vitaminlerimi ve antireflü şurubunu kusmak zorunda kaldım bugün ise mide yanmasına daha fazla tahammül edemeyerek şurubu içtim, içinde çikolata ve nane esansı var ağzınızda uzun süreli bir tat bırakıyor, keşke tablet olanlarını yazsaymış doktor.
dün akşam paşamın amcasına iftara davetliydik oruçlu olmasam da artık evde oturmaktan fena halde daraldığım için sevine sevine gittim, 5:30 da evden çıkmamıza rağmen köprü aşırı gittiğimiz yere saat 8 de varabildik Allahım o köprü trafiğini hergün hergün çeken insanlara akıl fikir ve sabır ver, ne kadar sıkıntılı stresli bir 2:30 saatti öyle, arabadan inip yürümek istedim çünkü yürüme hızından daha yavaş ilerledik
iftar sofrası çok güzeldi, yengemiz çok maharetlidir maşaAllah mükellef bir sofra donatmıştı bizlere, günlerdir yemediğim kadar çok yedim korka korka (midemin ne tepki vereceğini bilmediğimden tabiiki) pek çok şeyi de tadamadım, sofradan kalktıktan iki buçuk saat sonra hem aklımda kalan içli köftenin hem de midemin gurultularının eşliğinde mutfakta ufak bir atıştırma daha yaptım, sonuç rahat ve huzurlu bir mideyle sabaha kadar deliksiz uyudum
sanırım ben önümde hazır süslü sofralar gördükçe iştaha geliyorum, yoksa canım birşey çekmiyor ve kendime yemek hazırlama konusunda zırnık girişimde bulunmuyorum
haftaya bayram, ne çabuk geçti bu sene Ramazan, sanki her sene daha da hızlanıyor, oruçta tutamadığımdan hiç birşey anlamadım evimin de bayrama hazırlanması gerekiyor iki aya yakındır evde olmadığımdan 6-7 makine ütü biriktiği gibi ev kedi yuvasından daha beter hale gelmiş sıkı bir temizlik gerek hafta sonu halledeceğiz bakalım
pazartesi günü test sonuçlarımı alacağım inşaAllah hayırlı sonuçlar çıkar
bugün çarşamba, t.v. meraklısı olarak benim için haftanın en bereketli günü, dizi delisi oldum ben yaa, bugün hem avrupa yakası hem yaprak dökümü var üstelik ntv de bir başka kaçırmayı istemediğim belgesel var hangisi izleyeceğimi şaşırdım en iyisi belgeseli seyretmek, dizileri nasılsa netten takip edebiliyorum :)
evde boş durmaktan güç harcıyamıyor olmaktan dolayı yaptığım en iyi şey (!) tv seyretmek ve netin başında oturmak, üzülüyorum aslında, çünkü bebeğimin de benimle birlikte bunları yaptığını bilmek ve ona böylesi alışkanlıklar kazandırıyor olmak üzüyor beni, bebek doğduğunda televizyonu kaldırmayı planlıyoruz paşayla birlikte, bakalım başarabilecek miyim...

29 Eylül 2007 Cumartesi

Ikı hafta önceki kontrolde (zamansız kontrole gıtmeyı de nası sevıyosam ıkı haftada bır doktordayım) bugune renkli ultrason için randevu almamı istemişti, neyse sabah randevumuza gecıkmelı de olsa gıttık yaa ben mı kadersızım bılmıyorum (ultrasonu ceken hastanenın baska bır doktoruydu kı boylece gozuktugum 4. doktor oldu) bu da sevımsız cıktı ya tamam be nde oyle cok gulec musfık sevecen bı ınsan olmasam da somurtkan suratsız da değilimdir her seferinde gulumseyerek gırıyorum doktorların odasına kı aldıgım tepkı de oyle olsun ama yok
soruyorum doktora karnımda ultrason aletını gezdırırken neden boyle tostoparlak duruyo diye nebilim ben dıyo !? (bu arada tostoparlak gordugum sadece kafa kısmını ınceledıgı anmıs demıyokı bana orası sadece kafası dıye)
neyse velhasıl ıc organ ıncelememız boy ve ense kalınlıgı olcumlerımız ultrasonda normal cıktı sımdı 10 gun sonra cıkacak ıkılı test sonucunu beklemeye kaldı ınsaAllah hayırlı ve saglıklı sonuclar alırız
bu arada bırsey dıkkatımı cektı ılac konusunda tavız vermeyen doktorum ultrasonun zararlı olup olmadıgı ıle ılgılı hıcbır sey soylemıyor ve sınırlama getırmıyor kı bılıyorum bu konuda tıp dunyasında son donemlerde cok derın tartısmalar donuyor gelecekte cocuklarımızda gün ışığına cıkabılecek zararları konusluyor 13. haftaya gırdım ve hesaplarıma gore toplam 5 kez ultrasona gırmısım bu acıkcası benı korkutmuyor değil

24 Eylül 2007 Pazartesi

Anne olmak ne kadar zor ve kutsal bır seymıs artık eskı hızlı ve zamanlamasız yasamımdan eser yok, tek yaptıgım atıstırmak, ardından mıdemı dınlendırmek (kusmamak ıcın buyuuuk bır gayret sarfetmek -derdın nefes al, evde gezın vs.-), uzanmak... parazıt gıbı yasıyorum resmen, canım sıkılıyor hıc bır ıse yaramıyorum, atıl bır haldeyım, eskı atom karınca halımden eser kalmadı, ıstedıgım seylerı yapamıyorum eskı calısmalarıma vakıt ayıramıyorum, av kopegı gıbı etrafı koklamaktan usandım

annem demıstı:
"karnına tohumu dustugunde bozuluyor agzının tadı ve taa sen ölünceye kadar gecmıyor"

22 Eylül 2007 Cumartesi

Uzun bir ara olmuş neredeyse bir ay kadar merak eden mesaj bırakan herkese çok teşekkür ederim zor bir süreçmiş bu hamilelik... geri dönüşü yok diyordum ya tamamen gerçekmiş :)
hım bir aydır olanları kısaca özetleyeyim bugun ıtıbarı ıle 12. haftaya girdim inanamıyorum ya 12 haftalık oldu çok değişik bir duygu, sanki olayların ortasında olan ben değilim sanki hamile olan bir başkası, ben dışarıdan film izler gibi izliyorum olanları, hala adaptasyon sağlayamadım, acaba bu kötü bir şey mi bebeğimi kucağıma aldığımda da aynı hisse mi kapılacağım yoksa...
doktor krizimi aştım sanırım, 3. doktorda artık karar kıldım, peki bunu farklı kılan ne oldu benim için, öncelikle ilk görüşmemizde kayınvalidem de vardı doktoru en çok o sevdi, sebep doktor hanım ilaç vermiyor :) evet evet yanlış duymadınız ilaç yazmayı tasvip etmeyen birisi, ilk trimsetrinde sana ilaç yazmayacağım dedi, (folik asit kullandığımı biliyor elbette onda bir sorun yok) yiyemiyorum lütfen vitamin dediysem de olmaz dedi bu dönem idare ediceksin, ikinci ziyaretimde mide sıkıntılarım vardı, ekşime yanma falan onlar içinde şurup yazdı elime verdi yalnızzzz iki hafta sonra kullanmana izin veriyorum demez mi!? e ben iki hafta önceden napıyım ki bu reçeteyi, bakıp bakıp rahatlıcak mıyım ama ama ama... kısacası fena vicdan yapıyor bebeğin için katlancaksın hesabı eh napalım :)
bu arada mide ekşimesine halis petek balı, zencefil çayı ve ayva tavsiye etti burdan duyurmuş olayım
geçen haftalarda en büyük sorunum hazımsızlıktı onu aştım elhamdulılah sıze de yöntemimi söyleyeyim: lokmalarınızı mümkün olduğunca çiğnemek... evet evet sakın bunu es geçmeyin çorba da çiğnenir mi demeyin, çorbanın şehriyelerini, sütlacın pirinçlerini dahi dakikalarca çiğnedim çok faydasını gördüm çabuk yoruluyorsunuz ama mideniz sanki hiç yememişsiniz gibi hissediyor
hazımsızlığı aştık, yanma ve ekşimelerde büyük oranda azaldı çok şükür, şimdiki sorunum sık acıkma, saat başı birşeyler yeme dürtüsü beni zangır zangır titretiyor, elim ayağım boşalıyor mide bulantısı başlıyor, hemen kalkıp bir yaş incir, ufak bir ekmek parçası, kek gibi bir şeylerle bastırmam ve ardından yemem gerekiyor ve bunu yaklaşık olarak 2 saatte bir yaşıyorum acaba bu normal mi acaba kendimi firenlemelimiyim (belki zayıf olmamın da etkisi olabilir) doktora sormam gerek...
önümüzdeki hafta sonu renkli utrason ve ikili test randevum var dualarınızı bekliyorum kendimi daha iyi hissettiğim sürece yazmaya devam edeceğim inş.
Bu arada halen annemin evinde kalıyorum evimden tiksiniyorum sanırım :(( lütfen geçsin artık bu aşerme dönemi ya ..!

28 Ağustos 2007 Salı

Hafta sonu epey rahatsızdım oyle kı ıstahsızlığın verdiği halsizlik, açlıktan ve birşey yiyememekten kaynaklanan bulantı gözlerimi karartıyordu, eşim saolsun "pazar günü çalışmayacağım seni gezdireceğim" dedi ama ne mümkün, hava almak için çıktığımız yarım saat burnumdan geldi yolların hiç bu kadar kasisli olduğunu farketmemiştim önceden, çalkalanmaktan ve sıkıntıdan kan ter içinde kaldım, aman dedim eve götür beni, zavallı iyilik etmeye çalışıyordu halbusem ki, o da bana nasıl davranacağını ne yapacağını şaşırdı kaldı...

eve geldiğimizde annemler gelmişti, etrafı toparlamış annem saolsun, mutfaktan içeri adımımı atamadığım için herşey darma duman (bütün mutfak burnuma kokuyor adeta), bir evi çekip çevirenin o evin hanımı olduğu işte böyle zamanlarda belli oluyor, bir de ben bazı konularda fazla hassasım sanırım, (titiz değilim ama) mesela makineme bulaşıklar yanlış yerleştirilmemeli, hele temizler yanlış dolaplara asla dizilmemeli, bu sabah mecalsiz bir şekilde onları da düzelttim ya helal olsun bana...

pazar günü ablam bana bir serum daha taktı (ablam eğitimine devam etmekle birlikte şu an pratisyen hekim), ne iyi şeymiş şu serum, Allah keşfedenlere iyilik yazsın, gözüm açılıyor çok şükür, en azından evde gezinebiliyorum ve bulantım olmuyor ve en güzeli birşeyleri tiksinmeden yiyebilmek, harika bir duygu...

doktor arıyorum kendime, (Avrupa yakasında olsun, özel olmasın uğraşamam onunla, çok uçuk ücretli de olmasın mümkünse) iki doktora gittim ikisini de beğenmedim, ilki hele, çok genç biriydi belki de bekardı, tebrik ederim hayırlı olsun der bi insan, görüyosun genç bir insanız, ilk bebeğimiz, heyecanlıyız, insan azcık sıcak davranmaz mı ııh, ikincisini de beğenmedik bakalım hala araştırıyoruz.

dün bir ara elektrikler kesilmişti tekrar geldiğinde sanırım voltaj az ya da fazla geldi, buzdolabımın birşeylerini bozdu, başladı yanık yanık kokmaya, hemen kayınvalideme haber verdim, geldiler baktılar yok kızım birşey kokmuyor sana öyle gelmiş dediler neyse geceyi öyle geçirdik. sabah kahvaltılık bir şeyler atıştırayım dedim dolabı bir açtim ağır bir kablo yanığı bütün yiyeceklere sinmiş, bu sefer kayınvalidem de kokuyu aldı (ya demiştim ben ince koku alıyorum işte) üst buzluğu bir açtık ki ne görelim, herşey erimiş! bütün etlerim çözülmüş, sinirden ağlıyacaktım, hepsini boşattık, bir iki komşulara dağıttık, bir kısmını kayınvalidem aldı birazını da kardeşim geldi anneme götürdü, -aman iyi oldu uzun zamandır buzluğu boşaltmamıştım:)- bakalım bugün servisten gelecekler inşaAllah götürmelerine gerek kalmadan hallederler, ya da kimbilir üretim hatası çıkarsa değiştirirler, mikrodalgam da aynı marka ve bozulduğunda üretim hatası diyerek bir üst modelle değiştirmişlerdi :))

27 Ağustos 2007 Pazartesi

Beraat kandiliniz mübarek olsun



















bu gece beraat kandili...





bir yıllık ömrümüzün kaydedileceği gece bu gece,


bir yıllık rızkımız,


başımıza gelecek iyi ve kötü işlerin,


bir yıl içinde doğacak ve öleceklerin belli olduğu gece..


bu gece çok dua edelim doğacak bebeklerimiz için hayırlı doğum,


doğmuş evlatlarımız için hayırlı ömür dileyelim





beraatımız mübarek olsun...

23 Ağustos 2007 Perşembe

Bugün yine oldukça ağır uyandık bebeğimle, yediğimiz bir iki lokma peynir ve bir lokma pekmezli ekmek 1 saate kalmadan kendini dışarı attı, tabii bende de yemek yemeğe mecal kalmayınca kayınvaldem ve ablam apartopar beni hastaneye götürdüler, iki saatlik bir süre serum yedim sanırım şimdi daha iyiyim...
Kayınpederim evimize klima taktırıyor, artık sıcaklar dayanılmaz, havalar serinlemeye yakın fiyatlar biraz düşünce almayı düşünüyorduk zaten, ama bebekciğimiz dolayısıyla kayınpederim bize bir jest yaptı Allah razı olsun...
Paşam serbest meslekle uğraştığı için zaten oldukça yoğun çalışıyordu, şimdi ise kendini iki kat sorumlu hissediyor ve daha yoğun çalışıyor, kendisine neredeyse hiç vakit ayırmıyor...
Eşlerimiz bizler ve bebeklerimiz için ne kadar çok sorumluluk sahibi olduklarını hissediyorlar Elhamdülillah, paşam sıkıntılı zamanlarında onun üzülmemesi için teselli ettiğim zaman hep "kendim olsam kuru ekmek bile yerim ama senin ihtiyaçlarını karşılayamazsam diye üzülüyorum" der. Sanmayın öyle masraflı bir insan değilim, sadece anlatmak istediğim çok şükür sorumluluklarını bilen eşlerimiz var. iki gündür paşam sabahın ilk ışıklarıyla çıkıp, gece geç saatte geliyor...
Rabbim niyetlerimizi ve emeklerimiz boşa çıkarmasın, hayırlısıyla ve sağlıkla bebeğimize kavuşmamızı nasip etsin tek duamız bu...
*bebekciğim biber çekirdekliğinden fasulyeliğe terfi etti ve boyu 9-11 mm...

21 Ağustos 2007 Salı

7. haftamız başladı ve artık hamile olduğumu bünyem sürekli olarak bana hatırlatıyor, bulantılarım had safhada, karnım acıkıyor ama bulantıdan canımın bir şey çekip çekmediğini anlayamıyorum. Bir iki kraker atıştırıp bulantımı bastırınca, “acıktığımda ne yesem” diye düşünüyorum. Çünkü bulantı başladığında ne kadar aç olsam da yemek düşünmeye halim olmuyor. Tek yediğim, haşlanmış tuzlanmış patates ve yoğurtlu soğuk (sıcak bir şeyin ne kokusuna ne ılık ılık boğazımdan geçişine tahammülüm yok) makarna, bunların da azar azar ve ikişer saat arayla yiyebiliyorum, ben kendimi bildim bileli özellikle son dönemlerde iştahsızım, ama şimdi kendimi mızmız ve yemek yemez bir çocuk gibi hissediyorum.

Kötü olan taraf bu iştahsızlığı çevremdeki hiç kimsenin anlayamaması aksine bana hayretle bakması, paşa eve her gün poşet poşet marketi taşıyor, alma etme dedikçe dolabı dolduruyor bu kadar nimetin arasında hiçbir şey yiyemiyorum…

Bütün gün yaptığım uzanmak, bu postu bile yatarak yazıyorum, ayağa kalktığım an öğürmeye başlıyorum, şimdilik istifra etmedim, inşaAllah da etmem, çok korkarım ben kusmaktan : ( ablamsa tam aksimdir, azcık midesi bulansın takar parmağını kusar, hayret ederim ben kusmamak için ağladığım soğuk soğuk terler attığımı bilirim…

Doktor bulantı için emedur verdi prospektüsünde “yeterli tetkikler yapılmadığı için hamile ve emzirenlerde sakıncalı olabilir” yazıyor, gel de bu ilacı kullan şimdi. Zaten Allah'ın pimpiriklisiyim, ne cesaret bile bile bu ilacı kullanırım?? Evet arkadaşım “ben sana kullan dedim bişi olmaz ben kullandım” dediğini duyar gibiyim ama ııh, bu bulantılar bu kararda devam ederse kullanmıcam inşaAllah

Yatağımda uzanırken sol tarafıma dönüyorum, odam çok büyük olmasa da bütün gün güneş alıyor Elhamdülillah, pencerem açık, arka sokağa bakıyor, evimizin hemen önünde (arka önü) büyükce bir ağaç var, pek anlamam cinslerinden ama çınar ya da meşe, yatış pozisyonunda onun yapraklarının rüzgarda salınışını ve arkasındaki gökyüzünü seyretmek huzur veriyor, dinleniyorum ve bolbol hayal kuruyorum, acaba nasıl bir bebeğim olacak kız mı erkek mi kime benzeyecek, acaba uslu bir çocuk mu olacak yoksa tahmini doğumu koç burcuna denk geleceği için hareketli beni bezdirmeye niyetli bir bebek mi olucak peki ben nasıl bir anne olacağım? İşte o an bir şaşkınlık sarıyor her yanımı… ben anne olacağım, rabbim sağlıklı bir dokuz ay nasip eder ve bu çocuğu sağlıkla doğurmamı nasip ederse ben anne olacağım! Hala inanamıyorum, o kadar şaşkınım ki hazır değil miyim yoksa diye kendime sormadan edemiyorum, evleneli 2 yılı geçti ve ben kendimi hala çocuk gibi gördüğüm, bir türlü olgunlaşamadığım için anne olacağım düşüncesi beni heyecanlandırdığı kadar korkutuyor… ya beceremezsem, ya iyi bir anne olamaz ve hatta anne olduğuma pişman olursam??. Bir sitede okumuştum daha önce yaşamadığınız bir duygu için hazır olup olmadığınızı bilemezsiniz… evet ne kadar doğru, evlilik de bir yerde öyle değil mi? hayatınızı değiştiren bir karar alıyorsunuz, ne kadar sevseniz de düğünüze 1 hafta kala dahi acaba diyorsunuz.. acaba hazır mıyım… hatta vazgeçmeyi dahi düşünebiliyorsunuz, çünkü hayatınızda köklü bir değişiklik olacak, hatta hiç bir şey eskisi gibi olmayacak, sorumluluk alacaksınız, hiç yapmadığınız işlere el süreceksiniz, bir insana bağlanacaksınız… ne kadar zor şeyler ama evlenince mutlu olup da eski yaşamını özleyenini görmedim.. bebek de öyle olacak diye düşünüyorum, bir dönüm noktası daha yeni sorumluluklar ve geri dönüşü kesinlikle yok : )

İşte bu düşünceler bütün gün kafamın içini yiyip bitiriyor, sonra heyecanlanıyorum birden 9 ay geçsin bitsin, yanımda pembe yüzlü bir melek usulca uyusun ben onu bütün gün koklasam istiyorum, ufacık parmaklarına minicik ayaklarına dokunsam, cennetten gelen kokusunu içime çeksem öpsem öpsem istiyorum.

Bebek istemeyen ya da düşünmeyen insanlar geliyor aklıma, yeni evli olanları istisna tutuyorum ama 3-4 yıllık evli olup hala bebek düşünmüyoruz diyenlere hayret ediyorum, Allah biliyor ya hiçbir zaman düşünmüyoruz kelimesini kullanmadım, kullanmaya korktum, ilk zamanlar elbet her yeni evli gibi niyetli değildik sonradan da bir süre engellerimiz oldu ama istemiyoruz demek ne büyük sorumluluk… ya ben istemiyorum dersem ve Allah bana bir ömür boyu evlat nasip etmezse… o yüzden hep “Rabbim beni evlatsızlıkla imtihan etmendense, olmadık bir zamanda düşünmediğimiz bir anda vermeni tercih ederim” dedim, Rabbim bizi yalnız bırakmasın inşaAllah ve meleğimize sağlıkla kavuşalım…

Aklımda ve dilimde hep aynı ayet…

Rabbim…

ANDOLSUN BİZE KUSURSUZ BİR ÇOCUK VERİRSEN, MUHAKKAK Kİ ŞÜKREDENLERDEN OLACAĞIZ…

20 Ağustos 2007 Pazartesi

bir bebeğin geliş muştusu ve değişen hayatlar

6. haftayı geride bıraktım henüz 2 haftadır ne olup bittiğinden haberdar olmakla birlikte son bir-iki gündür biber çekirdeği kendini hissettiriyor, sabahları dayanılmaz bir bulantı ile uyanıyorum ve bu bulantı midemi tamamen kapatıyor, hiç bir şey yiyemiyorum, yiyemedikçe daha da çok bulanıyorum, sanırım bir iki gün daha öyle devam edersem serum taktırmam gerekecek.

bu sabah da aynı şikayetlerle uyandım paşa bana kahvaltı hazırladı sağolsun, ağzımda çıkan aft yemek yememi daha da güçleştiriyor, dişlerimi açamıyor ağzıma aldığım lokmayı ısıramıyorum. umarım bu sıkıntılar varsayıldığı üzere 12. haftaya kadar sürmez :(

biraz da ilk dönemlerimden yani 2 hafta öncesinden bahsetmek istiyorum, hamile olduğumu nasıl öğrendim, elbetteki evde yapılmış bir test ile. sonuç pozitif çıkınca heyecandan kalbim duracak zannettim. paşaya hemen söylemek istemedim. onu aceleyle işe gönderdikten sonra hemen iki sokak aşağımızdaki hastaneye gittim kan testi yaptırmaya heyecanla... kan örneği alındı ama ertesi gün akşam üzeri belli olacağını söylediler, ne kadar uzum bir zaman dilimi böyle?? ben nasıl dayanırdım o kadar süre... ve nitekim dayanamadım da, o gün ablam geldiği halde annemlere bişey çaktırmamayı başarırken, ertesi sabah paşaya söyledim, çıldırdı tabi :)) gün içinde kaç kere aradı sonucu öğrendin mi diye. ve saat 3'de annemdeyken telefonla hastaneyi arayarak mutlu haberi aldım :))

anneme nasıl söyleyecektım peki... bunun da provasını yapmıştım ve yanımda hediye paketiyle bir çift bebek ayakkabısı getirmiştim. daha önceden hazırlamıştım tabiiki... annem paketi açar açmaz boynuma atladı ve evin diğer üyeleri de... sonra hayaller kurulmaya hazırlık telaşı yapılmaya başlandı. "durun be yahuu daha 9 ay var" dedirtmediler adama :) minik ayakkabılar da evin uygun köşelerine asıldı...


Image Hosting by Picoodle.com



Kayınvalideme de aynı numarayı yaptık onun tepkisi daha inanılmaz oldu şükür ede ede bağırıyordu inanamazsınız "ben de büyükanne olucam!, ben de büyük anne olucam!" diye bir sarılışı vardı bana, görülmeye değerdi...
tabi peşi sıra tavsiyeler, tavsiyeler, sakındırmalar...
benim ve bebeğimiz için çabaladıklarını biliyorum ama aşırı ilgi de insanı sıkmıyor değil, çocuk gibi sütünün balının hatırlatılması insanın her zaman hoşuna gitmiyor...


bazen hayal kurması güzel, bazen ise hala inanamıyorum, içimde bir canlının olduğuna... ne kadar hikmetli ne kadar mucizevi bir şey bu Allahım! ufacık bir noktaya can veriyorsun ve onu en güvenli yerde ilmik ilmik dokuyor mükemmel bir canlı kılıyorsun, bize de onu inanılmaz derecede sevme hissi bahşediyorsun. umarım bu 9 aylık maraton sağlıklı bir şekilde geçer ve dilerim kucağımıza sağlıkla kavuşursun bebeğim!

Rabbim sen yolumuzu kolay eyle, çünkü biliyorum ki bu da hayatımızın bir imtihanı, sen buyurmuyor musun mal ve evlat dünya hayatının süsü, imtihanıdır diye, bu imtihanı hayırla kazanmamızı, senin yolunda hayırlı evlatlar yetiştirmemizi nasip et,
Rabbim kıyamete kadar neslimizi sevdiğin ve razı olduğun kimselerden eyle! AMİN

19 Ağustos 2007 Pazar

biber çekirdeğim

Bir günlük neden tutulur, neden düşünülenler kaydedilip paylaşılmak istenir, bir şeylere sevinir ve bazen bu sevincin bilinmesini isteriz, bazen çaresiz kalır deneyimli birinden yardım isteriz. güzel şey paylaşmak, umarım benim de paylaşımların ve tarihe düştüğüm notlarım güzel olur...

aslında sanal aleme değil de bir küçük ajandaya not tutmak istedim, başladım da yazmaya, ama devamını getiremedim, yukarıda saydığım sebepler belki de bir blogu daha çekici kıldı...

şaşkınım, heyecanlıyım, acemiyim ve henüz ne hissettiğimi de bilmiyorum, işin en başından sahip olduğum endişeler şu an her yanımı kaplamış durumda, acabalarla dolu bir zihin, acaba doğru bir karar mı, acaba biz anne-baba olmaya hazır mıyız, dünyaya bir bebek getirip onu hakkıyla büyütmek için ehliyet kazandık mı?? ya hayırlı bir evlat olmazsa, ya sağlıklı doğmazsa, Allahım bu korkularla yaşamak ne kadar zor, ruhumu teskin etmek zorundayım, sağlıklı düşünmeliyim, tevekkül etmeliyim...

ama sonuç aynı, ben... korkuyorum...


bir biber çekirdeğinin hayata tutunma hikayesi :)