26 Aralık 2009 Cumartesi

Bilgisayar başında olmamdan nefret ediyor. Vicdan azabı duyuyorum ekran başında geçirdiğim ve onunla ilgilenmemeyi seçtiğim zamanlardan. Ama o kadar hayatın bir parçasıki artık bu meret, olmuyor işte olmuyor...

Dün akşam üzeri önlüğünü boynuna takmaya çalışıyor ve taaat-mıoooo (takmıyoo) diye sinirli sinirli söyleniyordu elinden alıp "takıyım mı annecim" diyince memnuniyetle başını sallayıp "takıiiimmm" (beni tekrar ederek evet demek istiyor) dedi. önlüğü taktık. "kaaa-vaaa-tı dap-tıııı" (kahvaltı yaptı demek istiyor yani kahvaltı yapıcaz) "acıktın mı annecim" dedim "acıttt-tıın" (acıktın) diye cevap verdi. (mı mi mısın misin eklerini atıp benim söylediğim kısmı tekrar ediyor hep. evet isterim anlamında) "ne yersin" dedimm "çooooo-ba" dedi. "tamam annecim sana çorba ısıtıcam" dedim. (Allahtan evde çorba vardı. Bazen o anda olmayan meyveleri falan istiyor kendimi kötü hissediyorum mevsim geçişlerinde de yaşamayız bu sıkıntıyı inşaAllah) "ta-tıttt beyy" (kaşık ver) dedi. "tamam annecim sana kaşık da vericem" dedim. (ben ona çorba içirirken o da bir başka kaşıkla çorbayı karıştırıyor arada ağzına götürüyor kontrolüm altında olmasına rağmen azcık döküp saçıyor ama iyi yiyor ve kaşık tutma işinde maşaAllah epey ustalaştı) ve bir kase çorba içti. Yeme konusunda ısrar etmemenin semerelerini yavaş yavaş toplamaya başladık. (sabahında da makarna yemişti ve bugün sorunsuz bir şekilde tuvalete çıktı. iki gündür kuvvetli yediği için...)

25 Aralık 2009 Cuma

Yatağın üstünden "anne yattt-tııttt" diyerek süs yastığını istedi.
Dolabın ortasındaki aynada yalnızca burnundan üstünü görebilen çilek, yastığı yere koyup üzerine çıktı.
Zafer kazanmış bir kahraman edası ile, aynadan arkada oturan annesine sırıtarak bir bakış atıverdi.

19 Aralık 2009 Cumartesi

Dilli bebek çilek

Kabızlık sorunu ara ara nüksediyor. Daha doğrusu iştahsızlığının cezasını popocuk çekiyor. Kan ter içinde kalıyor ıkınırken. Ağlıyor sızlıyor doğum yapıyor sanki :( bu süreyi nasıl geçireceğimizi şaşıyoruz. Ama bir iki gün kuvvetli yese kaka yaptığını fark etmiyorum bile. Mucize gibi bir şey oluyor. Tabii seviniyoruz bu duruma. Ne acı…

Kaka geldiği anda koşa koşa yanıma gelip anne “ta-ta deee-di” diyor. (kaka geldi) “ıkın annecim ıhhhh yap” diyorum ve ben de ıkınıyorum. Ikınmayı öğrendi. “Kaka çıkkkk de annecim” diyorum. “Taaa-taaaa çıkkkkkk” diye ıkınıyor kızara bozara. “Çıttt-mıyooooo” diye ağlıyor. Bitince de anne “çıttt-tııı” (çıktı) diyor.

Babaannem geldi köyden. Birkaç kıştır gelmiyordu. Kalp krizi geçirdikten sonra halamlar ilgilendiler memlekette. 3 yıldır görmemiştim. Yaşlanmış iyice. Unutmaya başlamış kimi şeyleri. Kimi insanları. Yakın arkadaşlarını tanıyamadı eşimin simasını hatırlamadı “sarışın mı babası çilek’in” diye sordu. Unutmuş çoğu şeyi. Kıbleyi şaşırıyor namazlarda secdelerinin sayısı artıyor bazen.“İki bebeğimiz var artık” diyor babam. Çilek’i ve babaannemi kastederek. Eskiden sofrada her istediğine uzanıp yerken şimdi geri kalıyor. Tıpkı çilek’in önüne tabak hazırladığımız gibi ona da tabak hazırlıyoruz. Hayatın başlangıcı ve sonu. Bebek doğup ilgi ve bakım bekleyip büyüyoruz sona yaklaşırken de durum aynı. Bebek gibi inat ve aksi dediğim dedik oluyoruz ve bakıma muhtaç oluyoruz. Bunu gözlemlerken ve düşünürken insan bu dünyada her şeyin sahibiyim yaparım ederim pozlarındaki genç ve dinamik bünyenin, aslında ne kadar gafil ve aciz olduğunun farkında olabilse keşke …