21 Kasım 2008 Cuma

Rüya gibi bir haftanın ardından her şey eski haline geri geldi.
Süslü at arabası yeniden bir balkabağı, uşaklar fare oluverdi…

Ne de hızlı geçti her şey,
hayat…
Daha dün gibi aynı evde birlikte güldüğümüz, ağladığımız çoğunda da kavga ettiğimiz zamanlar…
Bir gerçek ki biz hep kavga ederek büyüdük ablamla… Küçükken anlaşamazdık çoğunlukla. Dalaşır dururduk birbirimize…
Annem her seferinde “yapmayın etmeyin, gün gelecek birbirinize hasret kalacak özleyeceksiniz” derdi.
“Amannn ne özlemesi!” derdik kavganın kırgınlığıyla.

Aynı sınıflarda okusak da hep farklı olduk biz. Hep farklı arkadaş gruplarımız oldu.
Öğretmenlerimiz nokta ile virgül derdi bize.
O derece farklıydık birbirimizden…
Yakın yaşlarda olmanın güzelliğini de yaşasak da ara sıra. Çoğu zaman anlaşamamazlıklar olurdu aramızda.

Taki büyüyene, aramızda ki yaş farkı önemsenmeyinceye, abla kardeşten çok iki arkadaş, sırdaş oluncaya kadar..
O uzaklara gidinceye kadar…
Anladım ki çok özler oldum ben ablamı. Gelmesini dönmesini beklerken, bir yanım artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını söylerdi bana.

Öyle de oldu.
O uzaklardayken ben evlendim
O döndüğünde baba ocağında olamadım.
Şimdi ise o çok uzaklara evlendi…

Ne olurdu buralarda olsaydı diyorum içimden. Yakınımda bir evi, ailesi olsaydı. Yeğenlerim istedikçe kapımı çalsaydı. Kafam bulandıkça koşup kapısını tıklatacağım bir yuvası, uzun çay sohbetlerimiz olsaydı, birlikte ağlasak sıkıldıkça birlikte gülseydik…

Daha gitmeden onu çok özlüyorum.

Zaman akıp giderken bir önceki saniye ile bir sonraki bile farklı…
Hiç bir şey aynı, hiçbir şey yerli yerinde değil…
Akıyor her şey konulduğu çizgide…

Gittiğin diyarlarda çok mutlu ol ablam, sıcak bir yuvan, huzurlu bir hayatın, güzel evlatların, sevdiğin bir insan olsun hep. Sevdiceğin yanında, yanı başında olsun. Bizi unutma…