22 Ocak 2008 Salı

Mübarek muharrem ayı girdi. aşure günü olarak bildiğimiz 10. günü cumartesi günü idi, ben de her yıl olduğu gibi, geleneksel tadımız aşureyi yapmaya ve komşularıma dağıtmaya karar verdim, çok tanıdığım kimse yok, aslında tanıdıklarımla da pek görüştüğüm yok, sadece apartmanda karşılaştıkça merhaba merhaba o kadar... benden yaşça çok büyük kişiler, yaşıtım ya da yakın yaşlarda birileri olsa belki görüşürdük, orta yaşın üstü ve yaşlı bayanlar, ben de ancak böylesi zamanlarda komşuluk edebiliyorum...

Geçen sene 33 çeşitten yapmıştım asureyi, bu seneki hedefim ise 51 çeşitti, ama olmadı, daha doğrusu ben yeterli hazırlık yapamadım, hatta geçen yılda kullandığım bir iki çeşidi bile ekleyemedim, artık seneye kaldı bu hedef büyütme denemesi...

12:00 de başladığım aşure kaynatma işim saat 14:30 civarında bitti, tabi ben de bittim, ayaklarımın ağrısından ayakta duramıyordum, yarım saatte kaselere koyma ve süsleme işim sürdü, üç saatin sonunda lezzetli mi lezzetli 30' a yakın irili ufaklı aşure kasesi tezgahın üzerinde pırıl pırıl bana gülümsüyordu :) bu yorgunluğumu aldı mı dersiniz tabi ki de hayırrr, ben hamile bi kadınım lütfen... uzanıp ayaklarımı kaldırmadan nası dinlenebilirim ki... ama akşam aşurenin tadına baktığımda.... hımmm ımmhhh ıh ıhhh, evet... şimdi yorgunluğum geççtiiiiii :)))

biz de aşure günü bereket günü demektir, Hz. Nuh aleyhisselam'ın tufandan gemisini kurtarıp Cudi dağına yerleştiklerinde gemiden indiğinde bulabildiği bütün bakliyat, ot ve meyveleri kaynatarak "aşure" yemeğini yaptığı rivayet edilir. Bu yemek bütün gemidekiler içindir ve bereketiyle herkese yeter. (hakikaten pişirirken de hep bereketlenir, en büyük tenceremle koyduğum aşure kaynayıp malzemeleri ekledikçe iki katına ulaştı mecburen ikinci bir tencereye bölmek zorunda kaldım)
bizde de bu yemeğin ve bu günün bereketli olduğu düşünülür ve ev alışverişi, bereketine binaen bu günde yapılır, alınacak her yeni şey bu güne denk getirilir ki hayırlı ve bereketli olsun, biz de aylık market alışverişimizi bu güne getirdik tam 3 market dolaştık :) ve uzun zamandır almak istediğim mini boy bir düdüklü tencereyi de aldık, önceki düdüklüm dev anası gibi olduğu için yerinden çıkarmaya kullanmaya ve gavur ölüsü gibi ağırlığıyla (lavaboda çeviremiyordum adeta, bileklerim kırılıyordu) yıkayıp kaldırmaya üşendiğimden bakliyatı bile normal tencerede kaynatırdım o da saolsun en az 2-2:30 saat sürerdi, sonunda dayanamadım onu paşanın iş yerine yolladım (reklamdaki gibi saksı bile olabilcek durumda değildi ziraa) ama bu mini cici şey ne iyiymiş meğer, en küçük tenceremin ağırlığında ve ondan iki kat geniş, yarım saate sebzem, bakliyatım neyim varsa hazır oluyor, artık herşeyimi onda pişirmeye başladım. herkese tavsiye ederim :)


son olarak ağzınız, pardon gözünüz şenlensin diye hazırladığım aşurenin resmi ile bu postu bitirelim :)
hoşçakalın...

18 Ocak 2008 Cuma





Veee çilek hanım kreasyonunun son ürünleri...

hastane çıkışımız:



yedek takımımız:


eşimin teyze kızının hediyesi:


veeee

benim favorim :)


28. haftamızdan merhaba...

günler o kadar hızlı geçiyor ki, ilk haftalardaki sabırsızlıklarımı hatırlıyorum da, sanki bu haftalara ulaşmak bir hayaldi, şimdi ise çileğim bir kiloyu aştı maşaAllah, artık kıpırtılarından el ve ayak parmaklarını dahi hissedebiliyorum, bazen o kadar çok tepikliyor ki beni, gıdıklanıyor ve çığlık atıyorum :) iki ayağını da arka arkaya ve büyük bir hızla bisiklet çevirir gibi karnıma vuruyor, biz de kendi kendimize "herhalde fitness çalışıyor" deyip eğleniyoruz :)

6 ayımız bitti, buçuğumuzu da tamamlamak üzereyiz ve ben artık geceleri rahat uyuyamamaya başladım, aferin bana, zaten sağa ya da sola doğru yatıyorum ve gece boyu her yön değiştirişimde uyanıyorum, karnımı çevirmek o kadar güç geliyor ki... bir de yanlarım eziliyor sanki, çürümüş gibi ağrıyorlar, annem "daha dur bu ne ki" diyor, hamileyken gece uykuda babamı uyandırır ve "beni çevir" dermiş her seferinde :)) doktor kesinlikle sırt üstü ve yüz üstü yatmamamı tembihledi (yüzüstü yatmak zaten ne mümkün, ama gece yarısı bazen sırt üstü yattığımı hissedip hemen yan dönüyorum) bu pozisyonlarda bebeğe kan akışı olmuyormuş, "tehlikeli" dedi.

evet geçen haftaki çiğ köfte partisinde arzu ettiğim kadar çiğ köfte yedim, ohh yarasın bana... peki sizce nasıl başardım bunu, hımm bir bilmece olarak mı sorsaydım acaba :P neyse çok meraklandırmayayım sizi, derse gitmeden önce bir komagene şubesine uğradım ve keyfime göre istediğim porsiyon etsiz çiğköfte aldım, derste abimiz kendi getirdiği malzemeleri ile köfteyi bir güzel yoğurdu, ardından servisini yaptı ben de çaktırmadan mutfakta çantamdaki bana özel köfteyi bir tabağa koyarak önüme aldım :) ardından gelsin 1,5 porsiyon etsiz çiğ köftenin lezzeti!! ımhhh yasaklar ne kadar tatlı oluyor yahuu şu hamilelikte en çok özlediğim şey bu meret oldu...

geçen hafta bahsettim mi bilmem muayenede doktordan izin alayım bir sorayım yiyebilir miyim diye demiştim, doktor "hayırrrrrr, bırak hamileliği çiğ köfte ömür boyu yasak!!" demez mii, akıllı mıdır deli midir yoksa vegeteryan mıdır nedir, çiğ köfteden ayrı nasıl yaşanır!!!?? bütün hayallerim suya düşmüştü, derse gitmemeyi bile düşünmüştüm, neyse ki son anda bu çare geldi aklıma da keyfimi kaçırmadan güzel bir çiğ köfte partisi geçirdim... :))

Çilek hanımı rahatsız edecek herşeyden elbette ki kaçınıyorum, mesela çayı bıraktım, bennnn çayı bıraktımmm, yani bu hayatım boyunca aldığım en radikal karardır beni tanıyanlar bilir... ee ne yapıyoruz peki, tabii ki ıhlamur içiyoruz sabahları, çünkü peynirden aldığımız calsiyumun sevgili çileğe kalmasını istiyoruz, ayrıca gün boyu iki bardaktan az olmamak üzere süt içiyoruz, bardak dediğim de sıradan bir bardak değil tabiii ki, kupalar halt etmiş, şöyyleee hangar gibi birşey, çayı nasıl özledim bir bilseniz... :( kokusu bile burnuma geldikçe buram buram içim bir hoş oluyor, bazen dayanamayıp 3-4 günde 1-2 küçük bardak içiyorum hepsi o kadar, onu da yemeklerden ve vitamin saatlerinden çook uzak vakitlerde içiyorum... hepsi senin için çilek kızım!! yeter ki sen sağlıklı sapasağlam bir bebek olarak gel emi... bazen hayal kuruyorum, ama böyle yaşıyormuşum gibi kanlı canlı hayaller, doğuma gidişimi doğum sancılarımı, sonra çileği kucakladığımı ve ağladığımı düşünüyorum ve o sırada gözlerimi yaşarmış buluyorum, sahici sahici ağlıyorum yani :) bazen de bir çılgınlık yapıp en donanımlı hastaneye gidip, "çıkarın artık kızımı çok özledim, dayanamayacağım, daha fazla hasretini çekemeyeceğim, yoğun bakım falan, yaşar Allahımın iznizle" diyesim geliyor, hani bu aydan itibaren doğanlar yaşayabiliyor ya o bakımdan, tabii bakmayın siz bana, bu sıradan deliliklerimin bir tezahürü sadece, yapacağımdan değil yani, sonra da "bırak, tadını çıkar şu son üç ayının be kelebek" diyorum "nasıl olsa sonrasında istesen de geriye yollayamayacaksın" :)))

11 Ocak 2008 Cuma

27. haftamızı da tamamlarken bır de baktım kı post yazmayalı uzunnn bir zaman olmus, araya yenı bır yıl gırmıs, hem hicri hem miladı... ben de böylelikle tüm dünya halklarının, müslümanının, hristiyanının yenı yılını da bır arada kutlamıs olayım :))

neler yaptım bu süre içerisinde bir düşüneyim...

salı günü aylık kontrolumuz vardı, çileğim 886 gram olmuş ki bu rakam haftalık tahmininin üzerinde MaşaAllah. ve şeker yükleme testimiz için uzunnn saatler aç bıraktılar beni :(( önceden olsa bu kadar zorlanmazdım belki, ama hamileliğimin 4. ayından beri bir iştah bir iştah... hayatım boyunca ben yediklerimden bu kadar lezzet bu kadar tat aldığımı bilmem, meğer yemek yemek ne güzel şeymiş!? tabii bunun bir de yüklemesi oldu bize, an itibariyle yaklaşık olarakkkkkk....

...

11 kilo aldım :((((

söylemeye utanıyorum ama bu kilo her geçen hafta artmaya devam ediyor, aslında beni görenler ve öncesinde ne kadar zayıf olduğumu bilenler "anca adama benzedin" der gibi bir ifadeyle, "bu kilo sana çok yakışmış, yüzüne renk gelmiş, iyi olmuşsun iyi... v.s." palavraları sıkıyorlar, ama ben... ben korkuyorum eski halimi özlüyorum, bu kilonun ve iştahın hayatımda kontrol edilemez bir hal almasından korkuyorum... umarım yersiz bir korku olur, kontrolum dısında gelişen şeylerden nefret ederim zira...

hafta sonu ve hafta içi derslerime devam ediyorum, 2 günümü de biraz çalışabileyim diye kütüphanede geçiriyorum, diğer bir gün havuza gidiyorum. evet bugün mesela havuz günümüzdü, kış mevsiminde olmamız, dahası kar havasında olmamız ve gittiğim havuzun henüz bir yaşını doldurması sebebiyle çok bilinmiyor olduğundan, geçen cuma dışarıda lapa lapa kar yağarken 600 metre karelik havuzda tek başıma yüzdüm, yüzdüm, yüzdüm :) "korkmadın mıııı" diye bilirsiniz ama başımda 3 tane de hoca vardı, yazıkkk onlara :) aslında vicdan yaptım bayağı, onları o kadar saat orda tutmaya hakkım yoktu, erken saatte girseydim iki saat sonra onlarda evlerine gidebilirlerdi. çıkışta "kusura bakmayın sizi beklettim" dedim gülümseyerek "önemli değil" dediler ama olsun, bu sebepten bugün daha erken bir saatte gittim hım 4 kişi daha vardı, hiç yoktan iyidir...

eşimin Londra'daki teyzesinin kızı eşiyle birlikte bayramdan beri Türkiye'deler. bizi de ziyaret ettiler birlikte kahvaltı yaptık, çileğime çok cici bir hediye getirmiş, resmini çekip koyacağım inş.

O da 3 aylık hamile, İngiltere'de ilk trimestri tamamlanana kadar muayene yapmıyormuş hastane, ne tuhaf... bu dönemde bebeği bebek saymıyorlarmış, düşer falan diye, sanki çok doğurgan ve nüfus patlaması yaşayan bir milletmişler de düşmesi umurlarında değilmiş gibi...

yarın yaklaşık 4 yıldır devam ettiğimiz alan dersimiz var, master doktora öğrencileri ile doktorasını bitirmiş abilerimiz var, çok faydalı ve güzel geçiyor, hamile olduğumu henüz kimse bilmiyor, daha doğrusu hanımların dışında. yarın abilerden birisi çiğ köfte partisi düzenleyecek :) işin kötüsü ben geç saatlere kadar kalamıyorum diye benim için erken saate almışlar saolsunlar :( peki ben çiğ köfte yiyemediğimi onlara nasıl anlatacağım yaaaa :((( özellikle de tembihlediler, bu hafta sakın ekme dersi diyeeeee pppoffff....