27 Aralık 2008 Cumartesi

Çilek 8.5 aylık olmak üzere… artık benim için zaman çileğin doğum gününe doğru bir geri sayım haline geldi. Yani 1 yaşına gireceği zamana… içimden bir ses nedense bir yaşına bastığı zaman laf anlayan öğrenen ve eğitilmeye açık olan bir insan yavrusu anlamına geldiği için önem arz ediyor takip ettiğim bloglarda her ne kadar işin realitesi farklı olsa da umutluyum :)


Havalar iyiden soğuduğu için eve hapis durumdayız. Aslında tam hapis sayılmaz haftanın 2 veya 3 gününü anneannede geçiriyoruz derslerim dolayısıyla. Anneannesi çilekle ilgilenirken ben biraz free takılabiliyorum ama aklım hep evde oluyor. Ne zaman işim biter? eve ne zaman geçerim? bensiz ne yaptılar bir arasam mı acaba? gibi sorular sürekli aklımda oluyor. (haksızlık buuuu :P) kısacası her ne kadar çocuğunuzu bırakıp dışarı çıktığınızda özgürümmmmm gibi hissetseniz de aklınız sürekli geride bıraktıklarınızla meşgul olduğundan özgürlük fiilen olsa da zihnen pek mümkün olmuyor asla eskisi gibi olmayan günler başladı derken ne kadar doğru bir tespit yapmışım meğer :)

bayram şekeri çilek

Evde oturma odasında çilek için kalorifer peteğinin önüne bir yer yaptım halının üzerine oyuncaklarını diziyoruz ve orada oynama alıştırmaları yapıyoruz. Çilek hala tek başına oturmayı beceremiyor. Ne tuhaf. Ayaklandı, sıralıyor, yürüdü yürüyecek diyoruz ama oturmayı hala öğrenemedi.

-----------
Bir son dakika…
Laptop koltuğun üzerinde ben yerden uzanarak yazıyorum. (çilekten korunma yöntemleri) çilek de yanımda dikelmiş seyrediyordu. Bir ilk yaşandı ve koltuğun ucuna doğru ilerledikten sonra yere uzanıp emekleyerek oyuncaklarına doğru gitti! Daha önce ayakta dikelirken tutunarak eğilip yerden bir oyuncağını aldığını görmüştüm ama bunu ilk kez yapıyor!
------------

Dün kaloriferin yanında oturma eğitimi vermeye çalışıyorum oyuncaklarla oyalayarak. Ben de yanında kitap okuyorum. Kısa bir süre oyalandıktan sonra kitabıma sarılıyor. (zaten sürekli kendisine meşgul olması için verdiğim şeyleri bırakıp benim elimde ne varsa ona atılıyor) sonra tutunup ayağa kalkıyor. Arkasında kalorifer peteğini görünce dönüp ona tutunuyor. Petek sıcak tabii. Bir süre sonra eli ısınınca hızla çekiyor. “Sıcak annecim” diyorum. Yüzüme bakıyor. Tekrar elini uzatıyor bu sefer daha uzun süre peteği tutuyor. Eli yanmış olmalı ki titreyerek çekiyor elini ve kucağıma atlıyor. :) bunu peşpeşe 2-3 sefer yaptı. Peteği tuttu. Titreyerek çekti ve kucağıma atladı. :)
---------
Çilek emekleyerek gittiği yerden bir oyuncak alarak geri döndü ve koltuğa tutunarak yeniden ayağa kalktı şu anda yanımda dikeliyor uykusu var ve mızmızlanıyor.
---------

Yarın fakülteden bir arkadaşıma davetliyim onun da çilekden 4 ay 10 gün büyük bir kızı var. Çileğin ilk kız arkadaşı. Fakülteden bir kaç arkadaşımı göreceğim inş. Güzel bir gün olmasını diliyorum.


12 Aralık 2008 Cuma

Bayram bitmiş derken buldum kendimi…

Bugünlerde evde hareket ve sessizlik bir arada, paşa uzun tatili fırsat bilerek arkadaşlarıyla şehir dışında. Balığa gittiler. Öne bana teklif etti gidelim diye. Şu soğukta ufacık çilekle deli misin teklif bile etme dedim. Sandım ki o da vazgeçer. Ama geçmedi. Arkadaşlarını da topladı gitti. Kırıldım. Ben neden tatil yapamıyorum gittiğim yerde bebeğim üşür hasta olur diye. Ama onun neden bunları düşünmesi gerekmiyor ve rahatça gidebiliyor ki. Bazen kendimi çileğin bakımı konusunda çok yalnız hissediyorum. Bunun konusu açılıp konuştuğumuzda yardım ediyorum ya diyor. Evet 2-3 ayda bir sıkıntılı hallerimde veryansın ettiğimde bir iki bir şey yapıyor. Yani benim zorumla. Bana da onları hatırlatıyor.

Kardeşlerimizden biri şehir dışından geldi. Bir kardeşimizi de askere gönderiyoruz. Rabbim sağ selamet gidip gelebilmelerini nasip etsin tüm askerlerimizin. Onlar sınır boylarında, tehlikede, soğukta uyumadıkları için biz sıcak yataklarımızda uyuyabiliyoruz.

Çilek üst dişlerini de patlattı. Çok şirin görünüyorlar :) alt dişlere göre daha iri ve araları daha açık :) tabi siz aralara gülücük koyduklarıma bakmayın. Günlerdir uyku nedir bilmiyoruz. Alt dişlerde hiç anlamamıştım. Gündüz yapıyordu yapacağını. Ama bu sefer gece uykularımız delik deşik. 6-7 kez emmeye uyanıyor ve geri uyuyamıyor ayağımda sallıyorum saatlerce. Sallamayı kestiğim anda uyanıyor ağlıyor ağlıyor. O ayaklarımda yatarken uyumaya çalışıyorum. Ben uyuklarken ayağımdan atmayayım diye kenarlarına yastık yığıyorum düşmesin diye. (düşünün görüntüyü) paşaya yer kalmıyor haliyle. Sıkılıp oturma odasına geçiyor gece vakti.

Çilek iyice hareketlendi. Güzelce emeklemeyi beceriyor artık. Daha uzun süre ayakta kalmak istiyor. Daha iyi adımlıyor. Her geçen gün konuşması arttı. Anne gibi bir ses ve özellikle mama sesini tekrarlayıp duruyor. Çığlıklar atarak konuşuyor, bir elini havaya kaldırıp nutuk atıyor, ellerini çırpıyor.

Laptopun başında görmesin beni gelip tuşlara var gücüyle vuruyor. Alamıyorum başından. Çığlık çığlığa ağlıyor.

Anne olmanın tadını daha iyi hissediyorum bana özel muamele yaptığı zaman. Kimselerin kucağına sığamıyor bazen huysuzlandığında. Kollarını bana doğru uzatıp, her kimin kucağındaysa benim kucağıma atıyor kendisini. Kafasını omzuma dayayıp kıpırtısız uzun uzun yatıyor. Kucağımda oturup kolyelerimle oynuyor. Sesleniyorum usul usul. Minik mink dürtüyorum. İlgilendiği şeyden gözünü elini ayırmadan sanki duymuyormuş gibi yapıp sırıtıyor. Yüzümü dudağımı yalıor da yalıyor. Acaip sevişir olduk kuzumla :)

Bu ayki kontrolüne gitmedik. Bundan sonra da götürmek istemiyorum aşılar haricinde. Kan testi yapılmadı onun için uğrayabiliriz bir.

1 Aralık 2008 Pazartesi

Günler gelip geçiyor çilek baş döndürücü bir hızla büyüyor her gün yapabildikleri artıyor, iki dişini birer hafta arayla patlatan çilek güldükçe, yüzünde güller açtıkça, alttan beyaz beyaz iki inci tanesiyle tavşansı pozlar veriyor annesine, dayanamıyorum onu böyle görünce üstüne atlayıp şap şap öpüyorum sıkıyorum, sıkıyorum taa ki o bağırıp ağlayıncaya kadar :)

Çilek emeklemeye başladı
Ama kendisine has bir stilde
Karnını yerden kaldırıp elleri ve dizlerinin üzerinde duruyordu ne zamandır. Sonra öne arkaya yaylanmaya başlıyor ve bunu hızlıca yapıyordu. Bu hareket esnasında hızla kendini öne attığında yüz üstü düştü bir iki kez. Ağladı. Artık bu hareketin can yakıcı olduğunu anladı ve farklı bir yöntem geliştirdi. (onun bile ufacık bedeni, canını yakan durumlara karşı bir savunma mekanizması geliştiriyor ne muazzam bir durum!)

Ellerinin ve dizlerinin üzerinde yükseliyor. Ellerini koyduğu yerden kaldırmaksızın, bir zıplama ile dizleri bir karış öne ilerletiyor, ardından karnını yere koyuyor, son olarak karnı yerde iken ellerini öne atıyor, ardından tekrar kolları ve dizlerinin üzerinde yükseliyor, bir zıp daha, dizler bir karış daha öne gidiyor, derken metrelerce ilerleyebiliyor, çabuk sıkılıyor ama bundan. Ya önünde ulaşmak istediği cezbedici bir şey olmalı ya da bir odada yalnız olup ağlamakta olmalı ve ben de bir başka odadan ona sesleniyor olmalıyım böylece beni bulmak amacıyla sesime doğru ilerliyor.
Yerde bırakılmak çileğe verilecek en büyük ceza. Yürütülmek ayakta tutulmak istiyor. Bütün evi ellerinden tutarak gezdirirsem benden iyisi yok. Sevinç naraları arasında evi geziyoruz. Çok muntazam yürüyor maşaAllah. Yere yatırmak istediğimde hızlanıyorum uzansın yüzüstü diye, ben ne kadar hızlanırsam o da benim hızıma yetişiyor koşuyor, yatırmayayım diye maşaAllah barekAllah
Koltuğun kenarında dakikalarca ayakta duruyor tutunuyor düşmeden. Bir iki düştü artık kendisini emniyete almayı biliyor, düşecek gibi olduğunda hırsla elleriyle koltuğun kumaşına asılıyor. Toparlıyor bacaklarını, denge konusunda süper maşaAllah
Üçlü koltuğun bir kenarından orta kısmına kadar sıralamayı öğrendi bu ara. Hoşuna giden ilgisini çeken bir şey varsa eğer ilerisinde, yarım metre kadar sıralıyor maşaAllah
Kısacası gelişim hızı çok iyi elhamdülillah, ama kilo alımı yine çok düşük. Bu ay doktora gitmeye korkuyorum vallahi. Yine azar işiteceğim diye. (Hale bak rezillik) bugün sağlık ocağına gittik kilo ve boy durumunu öğrenmek için. 1 santim uzamış ve elbiseleri ile tartı kilosu 570 gram fazla geldi. (akşam banyo yaptırdıktan sonra kıyafetlerini de bir tartayım farka bakayım) 300 gram falan almış olmalı yine. Oysaki çok iyi yedirdiğimi sanıyorum önceki aya göre. Bir kere sabah akşam muhallebisi yiyor. Yarım çay bardağı da olsa. Gün içinde de Allah ne verdiyse tıkıyorum ağzına. Tadacak kadar yiyor her şeyi, bir ya da iki tatlı kaşığı. Artık sıkıldım ne yedirsem diye düşünmekten. Her kafadan da bir ses çıkınca bu aydan itibaren free yönteme geçiyorum. Çikolata bile yedirdim zahir.
Doktora kalsa her güne özel sebze çorbası hazırlayacağım. (denedim de. Ama bizim bıdık ona özel hazırladığımı anlıyor vallahi. Yemiyor onun için yaptıklarımdan. Salçalı tuzlu yağlı kendi yemek sularımızı tattırıyorum şapırdana şapırdana yiyor) içine pazı yer elması koymalıymışım. Yahu insaf! Ben kendim ömrü hayatımda pazı yer elması pişirip yememişim. (Üstelik böyle antin kuntin sebzelerle de aram hiç iyi değildir. Ayıptır söylemesi ıspanak bile yemem ben. Çok seçiciyimdir. Çook kızım bana çekmez inşaAllah) çileğin yiyeceğini de hiççç sanmıyorum. Kısacası Allah sofrada bize ne verdiyse, anası da danasına onu yedirecek bundan sonra.
Bu cesareti nerden aldığıma gelince;
Geçenlerde sağlık ocağı görevlileri ziyarete geldi. Evleri geziyorlarmış. Sağolsunlar ilgilendiler epey. O bayan “7 aylık olmuş bir bebek sizinle aynı sofraya oturup sizin yediğiniz her şeyi yiyebilmelidir” dedi. (haa şöyle yaaaa) Doktorumuz ise çok seçici davranıyor. İzin vermiyor her şeye. Yok artık savaş açtım tıp dünyasına. Dinlemiyorum kimseyi. Biz büyürken hiç böyle değildi. Annelerimiz ne varsa onu yedirirdi, pirinç unlu mısır nişastalı şekerli ballı muhallebilerle büyüdük hepimiz. Hangimize bir şey oldu. Çok şükür herkes gayet sağlıklı. Çileğe yedirdiğim mamalara bakıyorum da ne kadar tatlandırıcı var içinde öyle. Yalana yalana yiyor çocuğum. Onun bir zararı yok mu yani.
Kısacası kendi yöntemimi uygulayacağım bundan sonra. Zaten kanımca çocuklarımız yeme konusunda bu yüzden isteksiz ve iştahsızlar. Onların seveceği şeyleri yedirmeyi değil, yemelerinin gerekli olduğunu düşündüğümüz şeyleri hazırlıyoruz mama diye. Çileğe yaptığım çorbalar misal. Tadıyorum da, Allah korusun acımdan ölsem anca yiyeceğim şeyler. O kadar zevksiz şeyler. Çocuğumun ne suçu var da onu yedirmeye çalışıyor ağlata ağlata kaşığı sokuyorum ki ağzına…
Geçen gün fırında sütlaç yapmıştım, misal onu bayıla bayıla yedi. İçinde şeker vardı tabi. Titreye titreye ağzını bir açıyordu ki görülmeye değerdi. Ne kadar mutlu oluyor insan o manzara karşısında. İçindeki pirinçlerden bir süre rahatsız olsa da, ağzından atmaya çalışsa ve bir iki öğürse de, sonra onları da damağında ezmeye ardından yutmaya başladı. Tatlının tadı hatırına pirinç yutmayı da öğrendi kuzum.

Sağlık ocaklarına prevaner aşılarının geleceğini duymuştum önceden. Onu da sorayım dedim bugün. Onlar da böyle bir söylenti olduğunu ama kendilerine bir uygulama gelmediğini söylediler. Bu konuda bilgi sahibi olanlarınız var mı?

Güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle.