29 Ekim 2007 Pazartesi

Uzun zamandır evde yemek pişirmiyordum hem de epey uzun bir zamandır... paşa iş yerinde yiyordu akşam yemeklerini, ben de evde yemek pişirmek zorunda olmamanın verdiği rahatlıkla (ve tembellikle :P) akşamları sadece atıştırıyordum. paşa evde yemeye başladı ama hamilelik sebebiyle ben zaten mutfağa yaklaşmıyordum bir iki denemem de verdiğim uzun aradan sonra hüsranla sonuçlandı. bugün ilk defa tadı damağımda kalan bir yemek pişirdim, fırında başemal soslu karnıbahar... gerçekten çok lezzetli ve harika oldu, nerdeyse koca baharın 4 de 1 ini yedim hala da yiyesim var :)

buraya not almak istediğim bir başka haber daha var, 3 yıldır ailecek geleneksel hale getirdiğimiz bir etkinlik...
ne mi efendim??


tabi ki avrasya maratonuna katılmak!! :))


3. katılımımız da bazı pürüzlerin dışında gerçekleşti. aranızda katılmamışlar varsa şiddetleee tavsiye ederim, istanbullu olup da köprüden geçmemiş olanımız yoktur kuşkusuz... araba içinde 1,5 dk içerisinde geçip gittiğimiz köprüyü yürümenin zevki kesinlikle paha biçilemez... ortaköy camiini beylerbeyi sarayını ve tüm boğazı seyretmenin zevki gerçekten bambaşka!

paşam önce katılmamı istemedi hamilesin olmaz dedi ama ben onu ikna etmesini bildim :))

efendim sabah erkenden kalkılır, (avrupa yakasında olanlar için) mümkünse raylı sistem tercih edilir çünkü bütün yollar tutulmaktadır. (42 kilometrelik asıl maraton için yenikapı sarayburnu unkapanı körüsü kısacası istanbulun ana arterleri gereklidir) Eminönü'nden vapurla Üsküdar'a geçilir. (vapur koşu numaranızı gösterdiğinizde ücretsiz, bunun için çekinmiştim başta, -bedava durumlardan yararlanamama özürlüsüyümdür de- ama merak etmeyin bütün vapur koşuya gittiği için turnikeleri neredeyse kimse kullanmamaktadır) vapurdan sonra otobüs de ücretsiz. Beylerbeyi yönüne giden otobüsler sizi köprünün başında indiriveriyor. (sizle birlikte bütün otobüs de iniveriyor bütün otobüs koşuya gelmiş) veee gişelerin başındasınızz, inanılllmazzz bir insan seli... (seneye katılmak isteyenlere bir uyarı: hava ne kadar sıcak olsada köprünün üzeri acaip esiyor kalın birşeyler olsun yanınızda, ben temkinliydim e artık 3. seferim :P)

neler neler kimler kimler yok ki köprüde, jonglör gösterisi yapanlar mı uzun tahta bacaklı cambazlar mı horon gösteri ekibi mi (bunu ben de görüntüledim) kahvaltı yapan, kağıt oynayan, gülen eğlenen, şarkı söyleyen, kaykaylılar, cd çalarlarıyla sesli bir müzikle gezinenler, daha neler neler, sanki herkes tanıdık herkes komşu köprüde, gülüşüyoruz takılıyoruz birbirimize, kısacası süper bir eğlence... gençler ayrı bir hava katıyor ortama, ıslık çalıyor son günlerin anlam ve önemine binaen sloganlar atıyor ellerinde dövüzler taşıyorlar ufacık bebekler çocuklar ebeveynlerinin yanında, bebek arabalı anneler, yaşlı amcalar teyzeler bisikletlerinde koca koca bayraklar taşıyanlar... unutmadan hepimizi gururlandıran ise hemen hemen herkesin ellerindeki bayraklardı, köprünün üzeri baştan başa kıpkırmızıydı, bende yol boyu bıkmadan usanmadan elimdeki bayrağı dalgalandırdım, hiç yorulmadım, gururlandım...

köprüyü geçtikten sonra levent çıkışına kadar biraz yokuş... sizin de iflahınız azcık kesiliyor orda, ama sonra tekrar düzlüğe çıkıyorsunuz, karşı şeritin araç trafiğine köprüden önce son çıkışa kadar müsade ediliyor, Mecidiyeköy'e girmeden karşı şeritten geçen araçlar size hayran hayran bakıyor ve ellerimizdeki bayraklarla ağzımızdaki sloganlara klaksonları ile coşku katıyorlar biz de daha çok coşuyoruz tabii...

mecidiyeköy'e girdikten sonra yol kolaylıyor şişli'den taksim'e kadar nasıl yürüdünüzü anlamıyorsunuz, çabucak geçiveriyor, arada durup dinlenebilirsiniz banklarda...

bu sene paşa bitirmeme müsade etmedi çok yoruldun dedi, yorulmamıştım halbuki, biz de bir hile yaptık şişliden taksime kadar metroya bindik taksim metrosunda biz beklerken kardeşim numaralarımızla gidip tişört ve madalyalarımızı aldı, ardından finiküler ile kabataş'a geçtik.

kabataş'ta bizi bir süpriz bekliyordu, tramvay hizmeti verilmiyordu (unkapanı köprüsünden itibaren fındıklı kabataş ve beşiktaş yönü maratonun son perdesi olduğu için trafiğe kapalı. haliyle yolla paralel seyir yapan tramvayın duraklarında oluşacak insan seli koşucuları etkileyeceği içi böyle bir şey yapmış olmalılar, çünkü yeraltı raylı sistemlerde hiç bir sorun yoktu) biz de kabataş'tan eminönü'ne kadar yürümek zorunda kaldık (şişli'de hile yapsak da biz de en az 8 km yürümüş olduk böylelikle) bu esnada koşuyu bitirmek için kendini paralayan ahı gitmiş vahı gitmiş yarışmacılara da yol boyu şahit olduk tezahürat yaptık "hadi!!! gayretttt, az kaldı az kaldııı hadi!!!" :)) yol boyu koşucular için yol kenarında su, küp şeker, muz ve elma servisi yapılmış, yolları batırmışlar e haliyle koşarken yiyip içmenin sonucu...


nihayet eminönüne vardık acıktık paşa bize balık ekmek ısmarladı, ımhhhh eminönü'ne gidip de yemeden ayrılmak olmaz, galata köprüsünün altında bir lokantada bir süre dinlenmiş olduk ardından evimize döndük...

aslında yorulmadım sadece dizlerimin artık takati kalmamıştı tam iki buçuk saatlik bir uyku ile onları da eski haline getirdim şükür :))
bunlar da köprünün üzerinden bir kaç enstantene :))



































bu ufaklığın sırtındaki koşu numarası omuzlarından daha büyüktü :))


















omuzlarda bayrağımız coşkuyla köprüdeyiz!!










bu hanım türk değildi, eşi ve ailesiyle elinde bayrağımız köprüdeydi, bu topraklarda huzurla yaşamanın sadece türk milletine has olmadığının en güçlü kanıtıydı, çok duygulandım.
Zaten böyle özel zamanlarda bir türlü ayarlayamadığım makine pillerim beni yine yarı yolda bıraktı, bu yıl yeterince resim çekemediğim için şimdilik bu kadar, en güzelini sona sakladım :))
seneye hepinizi köprüye bu güzel eğlenceye, bu güzel spora ve bu güzel haaaarikaa stres atma eylemine bekliyoruz!!!




23 Ekim 2007 Salı

Bu aralar hızlı acıkmaya başladım, çok da yemiyorum aslında ama sık acıkıyorum, midem birden bire kazınmaya başlıyor ve bulantı yapıyor, hemen atıştırmam gerekiyor, anlamıyorum bir saat içinde yediklerim nasıl da eriyiveriyor, sanki hiç yememişim gibi midem birden bomboş...


Geçen akşam yine bir açlıktır bastırdı, canım da bir mantı çekti nasıl ki... paşaya tutturdum ben mantı istiyorum diye, ama ev mantısı olacak, öyle makine işi soya fasulyelisi istemem, illa ev mantısı :)) sağ olsun paşam akşam vakti çıktı, aramış taramış yufkacıları, bulmuş mantıyı, getirdi ben de afiyetle pişirip yedim :)


20 Ekim 2007 Cumartesi

Cici arkadaşım minik patikler yeniden hamile, ne güzel...
ay ne kadar heyecanlı ve duygularını ne güzel ifade edebiliyor, belki deneyimli olduğu içindir yani anneliğin güzelliğini bir kez yaşadı şimdi katmerleyecek ben bu kadar güzel ifade edemiyorum duygularımı, belki bu kadar güzel duygular da hissedemiyorum henüz, daha doğrusu ne hissettiğimi ya da ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum üzülüyorum da,
henüz tecrübesiz olmamdandır herhalde değil mi? ne gibi bir güzelliğe kavuşacağımın henüz farkında olmamamdandır herhalde dimi...
Bugün dışarda işim vardı tüm gün, ağır bir de yüküm vardı, dönüş için paşa geldi beni almaya, bekliyorum caddede bir kenarda, tam yanımda da bir kokoreççi peydah oldu, aman aç karnına ne güzel kokto burnuma meret, inanamazsınız... bütün koku hücrelerim dans ediyorlar resmen, neyse paşa geldi, tam önümde durdu, bindim ama binerken ağzımda "ayyy kokoreçç süper koktu yaaa" cümlesi, "alayım sana" dedi paşa, "hım" dedim, "daha önce hiç yemedim ki", "ben yedim güzel" dedi, kokudan da erimişim yaa "tamam al" dedim, zaten oldum olası kokoreç kokusu duyduğumda hoşuma giderdi meret, "efendim ne kadar yarım ekmek" "şu lira" aldık bi yarım, ben hevesle bir ısırdım hart...
gerisi ağzımda lastik gibi dolanan et parçacıkları,
hım suyu boğazıma indi ama ben de kendimden geçtim,
ayyyy ne kötü şeymiş bu böyleeee!?? (içimden diyorum tabiii) bi ısırık daha aldım bu seferki domatesli ve baharatlı kısımdan olsun belki ağzımdaki lokmanın boğazımdan inmesine yardımcı olur... ıı ıhh lokma ağzımda döndü, döndü, kocamaaaan oldu, son bir hamle ve bir ısırık daha, son bir şans vericem bu kokoreç denen merete, ama ağzımda biriken lokma döndükçe büyüyor, büyüdükçe ağırlaşıyor... paşa güldü, "beğenmedin mi" "ııı ıhhh beğenmedim" :( "yeme o zaman" dedi, annesinden izin koparmış çocukcağız gibi (afedersiniz) ağzımdaki lokmayı peçete ile buluşturuverdim... çantamda öğlenden kalma açma ve yarım poğaça var, hapur küpür onu götürüyorum oh beee gözünü seveyim hamur işinin, sakat at benim neyime!??...
ve evet hep merak ettiğim ve ilk karşılaşmamızı ne zaman gerçekleştirsem şu kokoreçle dediğim heves iki dakikada yok oldu gitti, oysa ben şöyle şampiyona giderek iyi bir porsiyon denemeyi hedefliyordum...
Not: kokoreç ziyan edilmedi efendim (tükürdüğüm lokma hariç tabiii)... paşa afiyetle tüketti ve içime bir nebze su serpen cümleyi kurdu "güzel bir kokoreç değilmiş bu yaahuu"
Sonuç: bu son açıklama kokoreçle yeni bir düello konusunda bana cesaret verdi, ama bunu hamile iken dener miyim bilmiyorum
ve dahası şunu anladım; kokoreçin kokusuna aldanmayın efendim, tadıylaaa hiiççç alakası yok...

15 Ekim 2007 Pazartesi

hatırlı ve hayırlı bayramlar !

Herkesin geçmiş bayramını tebrik ediyorum
artık evimdeyim! (Şükür!!)
uzun zaman yazamadım, tahmin edeceğiniz üzere yine annemdeydim geçen hafta, geçtiğimiz pazar yoğun bir temizlik vardı evimde, ilk defa kadın aldım evime, tüm gün temizlik yaptık, daha doğrusu o yaptı da, ben de arada toz falan aldım, ne kadar kirletmişiz evi, utandım kızdan...

temizlik bitti ev darma duman kaldı koltuklar halılar silindiği için evde oturacak bir yer bile yoktu mecbur ben geceyi annemde eşim iş yerinde geçirdi, (göçebe hayatı yaşıyoruz resmen yaa)
takip eden bir iki gün daha annem de kalmam gerekti, malum bayram hazırlıkları koşturmaca, kendimi iyi hissettiğim üç gün deli gibi dışarılardaydım, iyi yoruldum, (sonuç arefe gününden önce olunmuş bir grip ve öksürerek geçirilmiş bir bayram)

Ramazan ne kadar da hızlı geçti oruç tutamadığım için hiç bir şey anlamadım bu sene :( (bayramda bir o kadar hızlı geçti hafta sonuna geldiği için)

Efendim çok alışveriş ve üstbaş delisi değilimdir, yeni şeyler alayım öyle giyineyim süsleneyim huyum pek yoktur, kendimi bildim bileli spor giyinirim ben, ama çocukluğumdan beri bayramlar benim için çok özeldir, isterim ki baştan ayağa gıcır gıcır kıyafetlerim olsun, akşamdan hazırlayayım, gece boyu başucumda kalsın sabah da erkenden giyineyim, (bu son iki cümle çocukluktaki duygularımı ifade ediyor tabiki de) işte o tutku ile bu bayram da kendime yeni bir takım diktirmeye karar verdim, güzel bir kumaş aldık annemle, iyi bir ceket terzisi buldum ceketi verdim (bir hafta önceden) etek ise böyle şifon gibi bir kumaştı pliseli bir model yapalım istedik, efendim eskiden bu plise işlerini tuhafiyeler yaparmış, ben hatırlıyorum semtimizde bir tuhafiye yapardı bu işi, annem verirdi kumaşı oraya, bir kaç gün sonra beni yollar, ben de uzun teksir kağıdına pile pile sarılı kumaşı alır gelirdim eve, kalmamış onlar azizim, sokak sokak plise yapacak bir yer aradık durduk (milletin pileli etek giyme hevesi 15 yıl öncesinde kalmış sanki), nihayet bir yer bulduk yaşlı bir amca, o da demez mi bir kaç pliselik birikmeden yaptırmaya gidemem diye, oruç oruç yazık değil mi bana diyor (e haklısın amca da ya benim çocukluktan kalma hevesim!) allem ettik kallem ettik bayram öncesi veririm dedirttik çekişe çekişe, arifeden bir gün önce kumaşımı getirdiler, bizde fermuar kemer takıp bayrama yetiştirdik bayramlığımı :)))

soğuk ve hızlı bir bayram oldu benim için, şöyle uzun uzun bir tatili olsun isterdim, ama olmadı, şimdi normal hayatımıza geri dönüyoruz, neden bu kadar beklenti içerisinde oluyorum bayramlara dair bilmiyorum, bittiği zaman böyle duvara toslamış gibi oluyorum, bir film seyrederken kendini kaptırıp, bittiği zaman normal hayata dönmekte zorlanmak gibi (bu da çok gelir başıma)
son olarak güzel bir haberle bitireyim, ramazanın son haftasını annemde geçirmemin bir diğer sebebi ise şu uzatmaları oynayan buzdolabı meselemdi, ramazan girmeden bozulan buzdolabım yüzümden tüm ramazanı evimden uzakta geçirmek zorunda kalmıştım, sonunda yetkili servis ürünün hatalı olduğunu kabul etti ve dolabım değiştirildi şimdi sıfır kilometre yeni bir dolabım var (gerçi öbürü de eskimemişti ki) üç yıl garantisi var 40 ytl ödersek yedi yıla çıkarılacak :)))

3 Ekim 2007 Çarşamba

Merhaba,
Bugün kendimi daha iyi hissediyorum mide yanmalarım ve ekşimeler geri döndü, doktorun yazdığı reçetedeki rennie şurubunu almamayı düşünmüştüm şikayetlerim geçtiği için, ama şikayetlerin geri dönmesi ile birlikte şurubu alıp kullanmaya başladım ilk gün başarısız geçti zira hem aç hem tok alınan vitaminlerimi ve antireflü şurubunu kusmak zorunda kaldım bugün ise mide yanmasına daha fazla tahammül edemeyerek şurubu içtim, içinde çikolata ve nane esansı var ağzınızda uzun süreli bir tat bırakıyor, keşke tablet olanlarını yazsaymış doktor.
dün akşam paşamın amcasına iftara davetliydik oruçlu olmasam da artık evde oturmaktan fena halde daraldığım için sevine sevine gittim, 5:30 da evden çıkmamıza rağmen köprü aşırı gittiğimiz yere saat 8 de varabildik Allahım o köprü trafiğini hergün hergün çeken insanlara akıl fikir ve sabır ver, ne kadar sıkıntılı stresli bir 2:30 saatti öyle, arabadan inip yürümek istedim çünkü yürüme hızından daha yavaş ilerledik
iftar sofrası çok güzeldi, yengemiz çok maharetlidir maşaAllah mükellef bir sofra donatmıştı bizlere, günlerdir yemediğim kadar çok yedim korka korka (midemin ne tepki vereceğini bilmediğimden tabiiki) pek çok şeyi de tadamadım, sofradan kalktıktan iki buçuk saat sonra hem aklımda kalan içli köftenin hem de midemin gurultularının eşliğinde mutfakta ufak bir atıştırma daha yaptım, sonuç rahat ve huzurlu bir mideyle sabaha kadar deliksiz uyudum
sanırım ben önümde hazır süslü sofralar gördükçe iştaha geliyorum, yoksa canım birşey çekmiyor ve kendime yemek hazırlama konusunda zırnık girişimde bulunmuyorum
haftaya bayram, ne çabuk geçti bu sene Ramazan, sanki her sene daha da hızlanıyor, oruçta tutamadığımdan hiç birşey anlamadım evimin de bayrama hazırlanması gerekiyor iki aya yakındır evde olmadığımdan 6-7 makine ütü biriktiği gibi ev kedi yuvasından daha beter hale gelmiş sıkı bir temizlik gerek hafta sonu halledeceğiz bakalım
pazartesi günü test sonuçlarımı alacağım inşaAllah hayırlı sonuçlar çıkar
bugün çarşamba, t.v. meraklısı olarak benim için haftanın en bereketli günü, dizi delisi oldum ben yaa, bugün hem avrupa yakası hem yaprak dökümü var üstelik ntv de bir başka kaçırmayı istemediğim belgesel var hangisi izleyeceğimi şaşırdım en iyisi belgeseli seyretmek, dizileri nasılsa netten takip edebiliyorum :)
evde boş durmaktan güç harcıyamıyor olmaktan dolayı yaptığım en iyi şey (!) tv seyretmek ve netin başında oturmak, üzülüyorum aslında, çünkü bebeğimin de benimle birlikte bunları yaptığını bilmek ve ona böylesi alışkanlıklar kazandırıyor olmak üzüyor beni, bebek doğduğunda televizyonu kaldırmayı planlıyoruz paşayla birlikte, bakalım başarabilecek miyim...