31 Mart 2008 Pazartesi

Ülkede istikrarsızlığa alkış tutanlar, kafasız insanlar ve dahası demokrasiyi diline pelesenk etmiş ama daha ne anlama geldiğini bilmeyen arpa kadar beyinli kimileri yüzünden kendimizi dünya halklarına, Batı'ya rezil etmeye son sürat devam... Türkiye'yi üçüncü dünya ülkesi olmaya mahkum etmeye devam... bir deli kuyuya bir taş attı, ülke birbirine girdi, yeter artık yaaa!!

38+3’lük çilek ve Şaşkın kelebek…

Bugün de yeni bir doktor kontrolünün ardından yine buradayız, evet çileğimiz 38. haftayı geçirdi ve kelebeğimiz de bu duruma bağlı olarak epey şaşkın, çünkü çileğin bu kadar olgunlaşmayı bekleyeceği aklının köşesinden bile geçmiyordu, bu güzel kızın anne karnındaki rahatı fazlasıyla yerinde sanıyorum ki halen gelmek için bir girişimde bulunmuyor…

Doktorumuz rutin kontrol ve muayenelerimizi yaptı ve çileğin 2.900 grama ulaştığını söyledi, büyümek için de acelemiz yok anlaşılan, alev’in tavsiyeleri üzerine çileği daha olgun bir çilek haline getirmek için ne yapabileceğimi sordum doktora, “hiçbir şey yapmana gerek yok, gayet iyi, sen düzenli beslenmene devam et” dedi. Canıma minnet, ek vitaminlere geçip de daha fazla kilo almaya takatim yok zaten, zaten doktora da söylemedim ama bugünden itibaren vitaminlerimi de bırakacağım. Ne bu yaa, çilek birazcık daha büyüse iyi olurdu ama, sonrasında kendisini bir filin emzirmesine de hiç gerek yok…

Ve’l hasıl, ne NST de sancı, ne muayene de bir açılma tespit edilemedi… e tabi içeride hareketlilik son sürat devam ediyor, artık marifetlerimizi herkes görebiliyor, çünkü artık kıpırtılarını dinletmek için kimsenin elini karnıma dayamasına gerek yok, tee karşı koltukta oturanlar dahi çilek hanımın “ben buradayım annecim benimle konuş” çırpınmalarını çıplak gözle takip edebiliyor MaşaAllah…

haftaya yeni bir kontrole kadar çilekden haberler şimdilik bu kadar…

Doktora epiduralle ilgili ne düşündüğünü sordum, tercih etmediğini, doğumu yavaşlattığını söyledi, katılıyorum zira ben de bu yönde yazılar okumuştum internette, o yüzden ısrar etmedim, ne de olsa doktorum o, sözünü dinlemek lazım…

Şimdiye kadar her şey normal gittiği için normal doğuma niyetliyiz bakalım inşaAllah bir aksilik bir terslik olmaz, korkuyor muyum, galiba biraz heyecanın yanında korku da var, özellikle paşa hafta sonunu şehir dışında geçirdiği sürede doğum yapmamak için dua ettim durdum, sancılarım sırasında yanımda olmasını istediğim tek kişi paşa, başka kimse olsun istemiyorum. Ancak o durumda korkmam sanırım, sezeryanın da büyük kolaylık olduğuna inanıyorum, ama normal doğumdan daha çok korkutuyor beni nedense, bir de sanırım normal doğumun ne olduğunu hayatımda bir kez olsun yaşamak istiyorum, nasıl bir şeymiş bir tecrübe etmek istiyorum, sezeryan olsam sonrasında bu şansım yok mu, elbetteki var, ama doktorların pek çoğunun buna yanaşmadığını biliyorum. Bir de özendiğim şeylerden birisi de evde doğum yapmak… Eğer iyi bir ebe bulabilseydim çileği evde doğurmaya epey niyetliydim. Şöyle miss gibi kendi yatağında rahatça ohh ne güzel olurdu :) sanırım bu düşünce de ilerisine kaldı, evde doğmuş birisi olarak bu planı gerçekleştirmeye niyetim var :)

Cuma günü son kez havuza gittim, aslında son olmaya da bilirmiş, ben çilek eli kulağında geleceğine inandığım için hep, havuz suyunda doğurmak istemedim açıkçası… son 3,5 ayımda haftada bir saati havuzda geçirdiğim için artık çalışanlar ve sürekli gelen müşteriler arasında favori olmuştum :) herkesten bolbol dua aldık bakalım.

Derslerimi de tamamladım çok şükür, kitabımızı da bitirerek son bir sınav yaptım öğrencilere… Sınavdan önceki son ders “hocam doğum yapmadınız mı hala oysaki o kadar da dua ettik” demez mi çılgın kızlar…

eee ben iki haftayı evde boş boş oturarak mı geçireceğim şimdi yaaa:(
bu lafı kime söylesem “daha durrr, sen bir de bebek olunca evde oturmayı gör” diyorlar, bilmiyorum ama benim gözüm o kadar korkmuyor nedense… çileği de benim gibi sokağa alıştırmaya niyetliyim, hele de sağlık ansiklopedisinde “bebeğinizi özelikle yaz aylarında her gün düzenli olarak dışarı çıkarın” ibaresini okuyunca bana gün doğdu. Zaten kararlıydım, çileği de her gün dışarı çıkarmaya… ansiklopediden okumak da itiraz edebilecek olanlara bir susturucu olmuş oldu :)

22 Mart 2008 Cumartesi

Merhaba
37. haftamız dün bitti, tam 3 haftamız kaldı!!!
3 hafta!!
O da çilek hanımın keyfi olup da beklerse…
Yoksa her an gelebilir…

Dün akşam tam post yazmaya karar verdiğim de elektriklerimiz kesildi…



Cuma günü haftalık kontrolümüze gittik, Çilekcim bu ara pek büyümek istemiyor anlaşılan :( kilosu 2.700 gram çıktı. Hâlbuki ben 3 kiloya yaklaşır diye umut ediyordum, onu şişmanlatabilmemin bir yolu yok mu acaba… Doktor “sorun değil” dedi ama ben hiç de memnun kalmadım bu durumdan, paşa da “daha iyi rahat doğurursun boş ver ufak olsun” diyor bir yandan… Acaba aşırı hareketli olması mı engel oluyor kilo almasına… Bilemiyorum…
Doktor hanım NST sonuçlarına göre hiç sancım olmadığını ve çilekçiğimin nisan ayını bekleyeceğini umduğunu söyledi, çook şaşırdım, ben hep erken geleceğine inanmıştım oysaki, martı bitiremeyecek sabredemeyecek gibi geliyordu hep, hayal kırıklığına uğradım açıkçası, vuslat tam anlamıyla bahara kaldı…



Bu hengâme arasında çilek hanımın annesi hayattan, işinden gücünden, meşgalelerinden o kadar kopmuş ki, çok affedersiniz acayip bir dangalaklık yaptı tabiri caizse…
Kayıt yenileme dönemini kaçırdı!?
Hatta bu durumu yaklaşık on gün sonra fark etti, çılgına döndü, ağladı, salya sümük kocasını aradı, o halletsin diye bir de hafta sonuna denk gelmedi mi bu durum?? Öldü öldü dirildi kelebek pazartesiyi edesiye… Paşa sağ olsun enstitüyle konuştu cezai bir ödeme ile birlikte halledilebildi çok şükür, hakkım yanacak, beni okuldan atacaklar diye ne kadar korktum anlatamam… Bunu da böylelikle atlatmış olduk…



Sabahları uyandığım zaman kendimi gardıropun üzerindeki aynada şaşkın şaşkın karnıma bakarken buluyorum, ayılma sürem bununla geçiyor. Sanki her sabah, hamile olduğumu yeniden keşfediyorum, ilgiyle göbeğimi seyrediyorum ve bir kez daha inanamıyorum, içerden çilek kızım da bir günaydın tekmesi atınca ayılıyorum, günüm yeniden hamile bir bayan olarak başlıyor…

Hamile kaldığım süre içerisinde t.v. dizilerinde pek çok karakter hamile kaldı ve doğurdu, algıda seçicilik işte, insan bu durumları ilgiyle takip ediyor, kavak yellerinde canan karakteri, hatırla sevgilide güzide ve defne, losttaki claire ve sun… (gerçi claire ve sun önceki sezonlarda hamile kalmıştı ama ben onları ben hamile iken izledim ) bir de sevgili dünürümdeki ayperi (idi sanırım adı yanlış haırlamıyorsam, bu durumdan sakın dizi manyağı olduğumu sanmayın, izlemem ama takip ederim) benim için en ilgi çekici kısmı ise defne, claire ve sun karakterlerinin doğum sahneleriydi, sanki onlarla beraber ben de ıkındım ıkındım doğurdum :) insan ister istemez kendiyle özdeşleştiriyor, kucaklarına bebeklerini ilk aldıkları ve göz yaşlarına boğuldukları an ağlamamak için kendimi zor tuttum…


...


Hastane çantamız hazırda bekliyor, çok fazla bir şey koymadım, etrafımdaki herkes şayet normal doğum yaparsam ve sabah saatlerinde olursa kalmamın bile gerekmeyeceği konusunda ısrarlılar, ben de boşu boşuna yük edilecek şeyler koymak istemiyorum, örneğin havlu sabun falan… ne gerek var yaa tatile mi gidiyorum ben gelir evimde misler gibi banyomu yaparım. Çilek için hastane çıkışı, battaniye, belki bir emzik… (biberon koymayı düşünmüyorum) kendim için iki takım pijama, bir sabahlık, göğüs kalkanı ve kremi, emzirme sütyeni, terlik ve çamaşır… (pompayı da yanımda götürmenin bir anlamı olmadığına karar verdim) aaa bir de unutmadan kırmızı saç bandı :) hepsi bu kadar…

Evlenmeden öncesinde dahi, doğum yaptıktan sonrasına dair tek ve en büyük hayalim hastane odasında başımda kırmızı bir kurdela ile yatmak olmuştur hep… :) çok özenmişimdir öyle filmlerde gördükçe… şimdi bu hayalimi gerçekleştireceğim inşaAllah :) ama daha modern bir yöntemle kurdelalı kırmızı bir saç bandı ile :)))

Postumuza son vermeden önce yine çilek hanım cicilerine yer verelim

Anneannesinin hazırladığı nevresim takımı ve alt açma seti:



Ve annesi ile anneannesinin ortak yapımı çikolatalarımız:

15 Mart 2008 Cumartesi

36 haftalık çilek ve kelebekten herkese merhaba

Zamanın nasıl geçtiğini anlayamama kavramı sanırım hamilelikte iki katı etki ediyor, benim ömrüm "inanamamalarla" doludur, inanamıyorum liseden mezun oldum!, inanamıyorum üni.yi kazandım! İnanamıyorum oradan da mezun oldum vay bee şu okulu da kazandım… ayy inanamıyorum evleniyorum! ve tahmin edeceğiniz üzere son inanamadığım şey de anne olacak olmam, hala inanamıyorum ve eminim kızımı kollarımın arasında tutarken bile inanamayacağım, benim gibi böyle rüya aleminde "inanamama"larla yaşayan bir başka insan var mıdır acaba...

(minik patikler sitem etmiş, çok haklısın arkadaşım, bu kadar yoğun duygular yaşayıp bunları yazamamak, ya da yazmaya üşenmek gerçekten çok ayıp...)

Haftalar su gibi geçti, bu haftayı da doldurduktan sonra miadımızı doldurmuş oluyoruz ve 37. haftadan itibaren küçük yolcumuzu beklememiz gerekiyor, bazen biran önce gelmesini istiyorum, 3 hafta daha boş boş beklemek istemediğimi fark ediyorum, sonra vazgeçip son güne kadar beklemesini istiyorum. Vaktinde gelsin, havalar ısınsın, soğuklarda zorlanmayayım istiyorum.

hiçbir şey yapmaya fırsatım yok, inanır mısınız (inanabilenlerdenseniz :P) bir haftadır bilgisayarımı açmıyorum, bu benim için bir rekor, ben ki sabahlara kadar msnini kapatmayan insan... of off daha neler değişecek kim bilir hayatımda ve ben inanamamalara devam edeceğim.

Bu satırları yazarken çilek hanım içerilerde kıpırdanmaya devam ediyor, böyle kıvrım kıvrım... Canım kızım benim! bu duyguyu yaşamak ne kadar güzel birşey, dünyanın en harika görevi olmalı annelik, zor ama tatlı, zor ama sadece kadına özgü... iki canlı olmak... İçimde, benimkinden ayrı bir kalbi olan bir canlı taşımak, ona ev sahipliği yapmak, misafirimin geçici olduğunu hissetmek ve rahat etmesi için, karnını iyi doyurabilmesi için özen göstermek... Bir süre sessizliğe bürününce acaba bir sıkıntısı şikâyeti mi var diye endişelenip ufacık bir dokunuşunu hissedebilmek için ne yapacağını şaşırmak... Anne olmayı beklemek çok güzel bir hismiş meğer...

Her günüm hareket içerisinde geçiyor, öyle de olmak zorunda. Çünkü hareketsiz geçirdiğim (oturarak ya da uzanarak) 15 dakika sonunda bacaklarımı açamıyorum acıdan. Sanki kasıklarım kasılıp kalıyor, kemiklerim birbirine kaynıyor, ayağa kalkamıyorum. Bırakın yürümeyi, ayaklarımın üzerine basıp dik duramıyorum, sanki iskeletim ağır geliyor, düşüp kalacağım diye aklım çıkıyor. Bağıra bağıra evin içinde 5 dakika gezmeye çalışıyorum, sonra açılmaya başlıyorum Elhamdülillah, bu söylediğim özellikle sabah kalktığımda çok acı verici oluyor, işte bu 3 haftayı beklemek istemememin en önemli nedenlerinden birisi de bu ağrılar...

Son kontrolümüzde doktor çileğin başının çok aşağıda olduğunu söyledi ve "yürürken ağırlığını hissetmiyor musun baskı yapmıyor mu" diye hayret etti, aslında yapmıyor, ayağa kalktığımdaki ağrılarımdan bahsettim "normal" dedi. Kilosunu 2.511 gram olarak verdi ve küçük buldu "ama sağlıklı" dedi, ama ben haftalık takibini yapıyorum 35. hafta için ideal kilo bu olması gerekliydi, neden ufak buldu anlamadım. Bir sonraki kontrolümüz çarşamba gününe, ama ben o gün misafir almayı düşünüyorum, sanırım kontrolü cumaya erteleyeceğim...

(Bazen durup düşünüyorum acaba hamileliğim sırasında yapmam gerekip de yapmadığım bir şey var mı, hani sonra geri dönüp düşünürsünüz "keşke şöyle davransaydım, acemilik işte aklıma gelmedi" falan dersiniz, hayıflanırsınız geçmiş gitmiş bir iş için... Acaba öyle bir eksiklik bıraktım mı bir yerde... Bilemiyorum vakit o kadar hızlı geçti ki hiç bir şey anlayamadım yaşadıklarımdan, o yüzden "keyfini çıkar bu günlerin..." tavsiyelerini duydukça bunu düşünmeden edemiyorum)

Dün doğum temizliğimizi yaptık bitirdik çok şükür, keşke ev hep böyle kalsa yaaa :(( her yer pıyıl pıyıl oldu :) keşke hiç kirlenmese, beni yarım sayarsak tam 2,5 kişi sabahtan akşama kadar argo bir ifadeyle "kanırdı" resmen, (hala bitmemiş ince işler var mesela) çamaşır makinesi tam 6 kez çalıştı, bozulup kalacak diye endişelenmedim değil :) Ama yapılan temizliğin sebebini düşününce insanın içi bir hoş oluyor. Kendimi tıpkı bir bayram gününe, ya da düğünüme hazırlık yapıyormuş gibi hissettim, o heyecan, aynı heyecandı, Her şey güzel olsun hiç bir eksik kalmasın, aman şu da yapılsın, yüreklerde hep bir kıpır kıpırlık... Gelin çeyizi hazırlar gibi bebek çeyizi yapmalar, çantaları çekmeceleri hazırlamalar, şekerler çikolatalar... Her şey de bir süslülük bir kurdele bir fiyonk... Herkes mutlu, herkes heyecanlı bir bekleyiş içerisinde, telefon edenler hal hatır soranlar, acaba ne hazırlasak misafire ne ikram etsek diye düşünmeler, mevlit planları yapmalar, acaba şerbeti kurabiyeyi ikramdan önce mi versek sonra mı diye sormalar... Herkesin aklında tek bir mesele... Ülkede ne olmuş ne bitmiş, ekonomi ne âlemde, kim ölmüş kim kalmış... Kimsenin aldırdığı yok, zaten evde haber seyredildiği de yok,
Bizim gündemimiz belli...
Bütün bunları yaşamak çok keyifli, doğum yapmış çoğu arkadaşımın bu sahneleri tanıdık bulduğuna eminim, bir tebessüm ile kendi zamanlarını hatırladıklarına eminim, bu tıpkı evlenmiş bir kimsenin nişanının düğününün tatlı telaşında bir genç kıza bakıp içinin bir hoş olması gibi bir şey... Ben çok hissederim bunu mesela, yeni nişanlanmış, ya da evlenme hazırlığında olanların hazırlıkları koşturmacaları bana kendi zamanımı hatırlatır hep, tekrar o günleri yaşarım, özlerim kendi zamanımı...

....................

Geçen akşam hissettiniz mi bilmem İstanbul'da akşam 8-8:30 civarında bir deprem yaşadık, evde yalnız olduğum dahası t.v. karşısında oturduğum için acaip güçlü hissettim çok da korktum, uzun zamandır yaşamamıştık bu korkuyu, nasıl da unutmuş bilinç altımıza itmişiz yaşadıklarımızı... Kısa sürdü Allah'tan, tam o sırada telefon çaldı, paşa arıyor "ne yapıyorsun" diye, dedim "deprem oldu duymadınız mı", "yok" dedi, inanmadı, zaten o bana Richter ölçeği muamelesi yapar, "benim eşim kandilliden daha hızlı" der ve güler, ama sonunda kabul eder doğru fark ettiğimi... Çünkü en ufak sarsıntıyı bile hissedebilme kabiliyetim var. (Annemde de olan baş dönmesi şikâyetleri sanırım bende de baş gösterecek yakında, ufacık sarsıntılara bile tahammül edemiyorum zira...) kısacası paşa meğer tam deprem olurken evin numarasını tuşluyormuş ne tevafuk... Ardından kayınvalidem ve görümcem geldiler saolsunlar, çok korktun mu dediler, oturduk onlarla, eşimin kuzeni de onlardaymış, birlikte kahve içtik gece 11 e kadar muhabbet ettik birlikte... O da dört yıllık evli ama çocuk yapma konusunda çok kararsız, çok zor bir çocukluk dönemi geçirmiş, anne babası ayrı ve babaları gerçekten çok hayırsız bir adammış, Rabbim öylelerinden muhafaza eylesin, bu sebeple dünyaya bir çocuk getirip ona karşı sorumluluklarını yerine getirememekten çok korkuyor canım ya... Onun aklını çelmeye çalıştım bir süre, bir kuzenimiz daha hamile olduğu için biraz özenir gibi oldu, bakalım hayırlısı...


son olarak çileğimizden bir kaç anı olsun,

güya annesi çilek hanımı pembelere boğmaya karşıydı, hep unisex renkler alacaktı, ama alınanlar toplanıp yıkanacağında farkettim ki herşeyi pembe olmuş bu kızın yaa, çilek hanımın tam bir makine pembe, bir makine diğer renklere ait çamaşırını yıkadı annesi...






ve Kuaybe'nin dediği gibi, "kendisi ile" uyuyacağımız çilek hanımcığımızın yatağı...



Dün ilk bezini aldık çilek hanımın, yenidoğan paketi, paketin üstündeki bebişi yiye yiye bitiremedim, minicikkk bezler!!! sevdim sevdim, "çilek kızım mıçısını yapcak bu bezlere, annesi de temizlicekk!!!" dedim :) paşa da güldü...

5 Mart 2008 Çarşamba

Uzun bir aradan sonra merhaba

yazacağım yazacağım diye geçmiş 20 gün... kızım için tutuyor olduğum bir günlükte bu kadar ara vermek aslında hiç hoşuma gitmiyor, halbuki ben günü birlik yazmak bebek tarihimize not düşmek ve geri dönüp bu yazdıklarımı okuduğumda neler olduğunu hatırlamak istiyorum, olmuyor olmuyor daha sık yazmalıyım...

en son doktor muayenemizden bahsetmiştim yine bir doktor muayenesi günündeyiz, öğleden sonra gideceğiz inşaAllah çileğimin kilosunu çok merak ediyorum ne kadarlık oldu acaba? 30. haftadaki son muayenemizde doktor 1.650 gram olduğunu söylemiş ve "erken doğurmamaya bak bu kiloyla çok rahat kuveze girer" demişti. bir ay öncesindeki tartıda ise 800 gramdı, bir ayda iki katına çıkmıştı, şimdi de bir 800 gram almış olsa herhalde 2.5 kilo civarındadır olgun çileğim benim! :))

doktorun yazdığı magnezyum bir işe yaramadı, çatı ağrılarım devam ediyor, sanırım mineral eksikliği ile bir ilgisi yokmuş, annemin dediği gibi çatım açılıyor olmalı, bu süre içerisinde bense sadece ağrıyı kontrol edebilmeyi öğrendim, mesela uzun süreli uzanmalardan sonra ayağa kalkmak bir işkence... sanki birisi bacak arası kaslarıma elektrik şoku veriyor bir anda, sabah yataktan törenle uyanıyorum o yüzden, aynı şekilde gece sağdan sola dönmekte ayrı bir sorun, sanırım kızım da karnımın içinde bir yöne ağırlığını vermiş oluyor ki dönüşlerimde ve kalkışımda bu ağırlığın yer değiştiriyor olması canımı yakıyor.

artık kocaman oldu kızım... hergün bunu daha iyi hissedebiliyorum, hareketleri de arttı, artık canımı yakan tekme ve yumruklar atıyor, poposunu karnıma bir batırıyor karın kaslarımı hızla gerdiğinde canım çok yanıyor, yırtıp çıkacak sanıyorum, bu durumlarda çok sinirli olduğunu hissediyorum, sakinleşmesi için konuşuyoruz onunla uzun uzun hitap ediyorum, bu diyaloglarımızın doğumdan sonra çok işe yarayacağına inanıyorum, sesimi tanıyacağını ve daha çabuk sakinleşeceğini düşünüyorum.

bebekler neden ağlar başlıklı bir yazı okudum geçenlerde, herşey bir bebeğin ağlaması için yeterli bir sebep ve kesinlikle sebepsiz ağlamadıkları anlatılıyor yazıda, illaki bir sıkıntısının olması gerekmiyor, kendisini yalnız ve güvensiz hissedebildikleri ve tek başlarına sakinleşmeyi bilmedikleri için uzun süreli ağlarken yalnız bırakılmasının psikolojisi için tehlikeli olduğu anlatılıyordu, üstelik kısa sürede ilgilenilen ve sakinleştirilen bebekler, ileride daha huzurlu ve mutlu olup sağlıklı bir ruh dünyasına sahip oluyorlarmış. kısacası, "altı kuru karnı tok gazı yok, şımarıklık ediyor terbiyesiz, ağlasın ağlasın susar" mantığının ne kadar yanlış olduğu ortaya çıkıyor.

aramızda 5 hafta olan kız bebeğe hamile bir arkadaşım 3 hafta erken doğum yaptı!! tabii bende bir panik hasıl oldu, daha hiç birşeyimiz hazır değil, hastane çantamız hazır değil, kıyafetlerimiz yıkandı ama ütülenmedi, eve bir dip köşe doğum temizliği yapılacak yapılmadı, dahası bebek çikolatalarımız bile hazır değil, erken gelme sakın kızım lüttfen!! biliyorum başından beri içimden bir ses erken geleceğini söylüyor ama lütfen biraz daha sabret, anneciğinin yapacağı çooook iş var, derslerini bile düzene sokamadı dahaaa :((

bu arada bebek karyolamız geldi, büyükbabamızın hediyesi... çokk cici! babaannemiz oda takımı almamız konusunda ne kadar ısrar etse de ve bunu ben de ne kadar çok istesem de evimin yüz ölçümleri içerisinde bu mümkün değil... belki başından beri bir odamızı çalışma odası olarak ayırmasaydık bebeğimin bir odası olabilirdi ama bu aşamada duvardan duvara kocaaaa kitaplığın olduğu bir odayı bir de bebek odası yapmak pek estetik olmaz, mecbur çilek kızımız anne ve babası ile aynı odada uyuyacak...

günler hızla geçiyor bende tarifsiz bir heyecan başladı, nasıl olacak nerde yakalayacak kızım beni gelmek için... acaba evde mi olacağım yoksa dışarıda biryerlerde mi, sonra plan yapıyorum evde olursam ne yaparım, dışarda olursam kimi ararım falan filan... sonra çileğimin karnımdaki pıtırcık tekmelerini seviyorum, yumru gibi ellerini ve kaşık gibi topuklarını yakalıyorum, hemen çekiveriyor bazen, bazen de iki parmağımın arasında uzun uzun tutmama izin veriyor cici kızım :) sanırım karnımın üzerinde çok ince bir yağ tabakası var zira çok yüzeyde hissediyorum hareketlerini, bazen de karnım sünger gibi oluyor içeriye çekiyor kendini, yokluyorum yokluyorum bulamıyorum...

çok seviyorum bu tekmeciklerini güzel kızım... ama biliyorum ki senin karnımdan koynuma geçmiş olman beni deli gibi mutlu edecek ve bu hareketlerini özlemek aklıma bile gelmeyecek...