18 Şubat 2009 Çarşamba

on aylık çilek

Çilek bugün tam on aylık…
On aylık koca bir bebek!

Diyemeyeceğim tabii ki çünkü minyon ufak bir bebek… Ayının çok gerisinde kilosu. Dolayısıyla dışarıda bir yerlerde kimse onun on aylık olduğunu tahmin etmediğinden, tavırları hareketleri çok dikkat çekiyor, böyle ufak bir bebek bu kadar net tavır sergiler mi hesabı… ayrıca kızımı erkek zannediyor her gören çok bozuluyorum :( pembeler içinde, montu, beresi, emziği bile pembe, ama inatla erkek mi diye soruyorlar yaaa! (Evet oğlum o benim, çok kız olsun istemiştim de pembelere boğuyorum böyle töööbe )

Çilek başından beri ağzının yolunu bilmeyen bir çocuk (çocuk oldu mu yaa yoksa hala mı bebek? Sahi bebekler ne zaman çocuk olur bu da ayrı bir tartışma mevzusu) bugüne kadar eline aldığını ağzına götürdüğü o kadar az vakidir ki bir elin parmakları sayısını geçmez, bu sebeplen eline elma armut havuç tutuşturmuşluğumuz ağzına soksun oyalansın fark etmeden iki lokma bir şey yesin demişliğimiz yoktur maalesef :( bu durum yeme alışkanlığı kazanmasını da olumsuz etkiliyor haliylen. Son bir ayımızı elinde bir şey tutmayı ve ağzına götürmeyi öğretmekle geçti ki eh işte bir arpa boyu yol gitmişliğimiz var. Unutmadan biberonunu da hala kendisi tutamıyor :(


Çok kucakçı oldu bu aralar. Ama sürekli benim kucağımda. Korkuyorum böyle devam eder diye. Yerde ya da başkasında durmuyor ıh ıh yapıp atlıyor bana. Bir kaç blogda 2-3 yaşına kadar böyle olduklarını okuduklarım var umarım geçici bir huydur.


Yürümeye hiç yanaşmıyor çilek. Daha doğrusu korkuyor. Tay bile durmadı daha hiç. Bazen elindekinin aşkına kendini unutup birkaç saniye dursa bile fark edince korkudan ya yere bırakıyor kendini, ya da en yakınında kim varsa üstüne atlıyor.


“El şiminik!” dediğimiz anda el çırpmaya başladı. Çok tatlı oluyor böyleyken :) bir de kapıdan çıkana kendi usulünce bir el sallayışı var harika :)


Sokak, gezme delisi bir çocuk, memnunuz tabi bu durumdan :) yoksa gezme delisi annesinin işi çok zordu. Dışarı çıkmak için hazırlandığımı çok iyi anlıyor artık. Üzerimi giyinmeye başladığım anda, ne yerde ne başkasının kucağında durmuyor. Yerdeyse bacaklarıma tutunup ayağa kalkıp, parmak ucunda yükselip kollarıyla bacaklarımdan yukarı sarılıp zıp zıp zıplıyor beni de al diye :)


“Hayır, cıs, yapma, elleme” kelimelerinden anlıyor.


Geçen gün bilgisayar başındayım benimle ilgilen diye huysuzlanırken kolumu ısırdı. Canım yandı çığlık attım ve kızdım. Kahkahayla güldü sonra tekrar aynı hızda ısırdı. Yine bağırdım yine kahkaha attı. Bunu peş peşe üç kez yaptı ve kahkahalara gömüldü. Oyun sandı bosduruk. Umarım ısırma huyu olan bir çocuk olmaz


Hala kabızız :( granül içiyor düzenli. Kaka günlerimiz 1 haftadan 3-4 güne inse de hala kabız olarak yapıyor.


Aşımız artık 13. aya kadar yok. O zamana kadar doktor yüzü görmek istemiyoruz. Umarım sağlıklı olur da gerek kalmaz. Kilosu zaten artmıyor fark ediyorum. Olmadı arada çok merak edersek sağlık ocağına uğrarız.


Ev gezmelerini bekliyoruz hasretle. Havalar bir ısınsın. Annesi tezini azıttı zaten hiç bahsetmesin burada. Dersler dese eh işte kör topal gidiyor. Aklımız fikrimiz gezmede. Geçen yaz tatil yapamadığımızdan bu sene acısını çıkarmayı umuyoruz bakalım. Onun dışında fakülte arkadaşlarımla ayda bir toplanmaya karar verdik. Geçen hafta sonu da bendeydiler. Çok güzel bir gündü. Ama pek çoğu ilk kez geleceği için heyecan ve stres artı çok iş yapmaktan yorgun düştüm. Her yorgunluğum bana grip olarak geri döndüğünden boğazlarım şiş derse gidememiş halde oturuyorum şu an evde.


Bir önceki hafta da annemin bir komşusu çileği görmeye geldi arkadaş toplantısında çekemediğim fotonun bir ikizi bu. Menü hemen hemen aynıydı da :)

13 Şubat 2009 Cuma






%55 blog bağımlısı çıktım.

acaba hangi soruya verdiğim hangi cevap bu sonucu doğurdu ki?

gayet normal cevaplar verdiğimi düşünüyordum

hımmm...

İş başında Çilek

İlk kırığımız,





hayırlı olsun...

8 Şubat 2009 Pazar

Gezgin Çilek

Çilek bugün ilk kez bir müzeye gitti. Birlikte Panorama 1453 müzesini ziyaret ettik. Her şey muhteşemdi. İstanbul’da yaşayan-yaşamayan, Türk olan-olmayan her vatan evladının görmesini şiddetle tavsiye ederim. Orada da çoluk-çocuk, yaşlı-genç her kesimden insanı görmek beni çok mutlu etti.

Müzeden bir kare...
gökyüzünde Fatih Sultan Mehmed

Çilek sokakta ilk adımlarını hafta içi atmıştı. Bugün de ellerinden tuta tuta küçük hanıma müze içi turu attırdık.



Dışarıda adımladı ya biraz hani,

ee artık küçükhanımın pabuçları da ayakkabılıktaki yerini almalı (!)

Bu da bu sabahtan bir görüntü...

Evin içinde yalnız başına bırakamaz oldum,

o nerde, ben peşinde, birlikte evi turluyoruz.

emeklemesi değil zor olan; bir yere tutunup ayağa kalkması asıl...

sonra "küüttt" diye bir ses geliyor, bir koşuyorum ki küçük hanım kafasını, parke, taş, fayans, halı ne bulursa oraya çarpmış :(

--------






Çamaşırlarının iyi yıkanıp yıkanmadığını kontrol eden çilek :P

7 Şubat 2009 Cumartesi

Çılgın çilek

Gece uykularımız perişan durumda…
Saat başı uyanıp çılgınlar gibi eti koparılmışçasına ağlar mı nerdeyse 10 aylık bir bebek???
3 gecedir hali pür melalimiz bu… Yeni bir dişin yola çıktığını düşünüyorum of ne zaman kurtulucaz bu diş sendromlarından???

Kız çocuğu sahibi olmak çok zevkli, alış veriş yaparken yani.

Genelde reyonların 3 de 2 si kızlara ayrılmış oluyor ve rengarenkler.

Her kız anası gibi ben de çileği süslü püslü giydirmeyi seviyorum. Tokası, ayakkabısı, fırfırlı elbisesi vs. ama bir yandan çocuğuma eziyet ettiğimi düşünüyorum. Zira ben ev içerisinde sürekli rahat giysilerle dolanmayı seviyorum, tık tık giyinip bir yere gittiğimde “aman bir an önce eve dönüp mis gibi eşofmanımı giysem” diye geçiriyorum içimden, hele topuklu ayakkabılar kabusum, genelde dışarı çıkarken kot pantolon ve spor ayakkabı bana yetip de artıyor bile. Aynı şeyleri çileğin de hissettiğine eminim. Üstelik onun altında kocaaa bir bez torbası da cabası. Onu süsleyip giydirdiğim zaman sadece kendi göz zevkime hitap etmesi için bunu yaptığımı ve onu sırf bana hoş gözüksün diye daralttığımı düşünüyorum. O ne anlayacak ki ne giydiğinden. (ilerde bal gibi anlayacağından eminim tabii de yine de o zaman bile giydikten bir süre sonra çıkartmaya yelteneceği de kesin.) En güzeli tulum giydirmek. Çocuğu tutması kavraması da kolay oluyor. Özellikle daha ufak zamanlarda “aman beli bıkını açıldı” gibi bir dert olmuyor. Ama yine de aklım süslü kıyafetlerde kalmıyor değil. “Kızımı giydirmedim böyle” diye aklımda kalacak diye de hayıflanıyorum. Yukarı aşağı sakal bıyık meselesi…

Çilek iyice zayıfladı. Kilo almıyor ama boyu uzuyor. Solucan gibi bir şey oldu. Eski resimlerine bakıyorum da suratı tombul tombulmuş kuzumun :( şimdi çırpı gibi kolları bacakları…

Kendimi teselli etmenin yollarını bulmaya çalışıyorum. Mesela aydan aya çok büyümeyen bir bebek için giysiler küçülmediğinden sık sık üst baş almanıza gerek kalmıyor. Ayrıca kucakta taşıması da çok kolay oluyor. Hiç “kolum ağrıdı, aman” demiyorsunuz. -kendini düşünen bencil anne modeli :(-

Bir önceki postta ki resimler de evet Pembeli’nin tahmin ettiği üzere yemek esnasında oyalama objelerimiz. (Gülmira’nın bildiği üzere de soldaki çilek hanım)

Çilek ne kadar aç da olsa farkında olduğu zamanlar ağzını kaşığa asla açmaz. İlgisini dağıtmak gereklidir böyle durumlarda. (tv de reklam izletilen çocuklar örneğin. Ama biz tv mizi çilek doğduğunda evden gönderdiğimiz için istesek de böyle bir şansımız yok) yedirirken oyalama taktikleri arasında eline meşgul edici bir obje tutuşturmanın işe yaradığını gördüm. Önceleri bu çıngırak oyuncaklarıydı ki kendilerine göz aşinalığı kazandığından artık ilgilenmiyor küçük hanım. Onun yerine daha önce görmediği ses çıkaran görüntü değiştiren renkli başka unsurlar bulma keşfine çıktık. Bunun için yemekten bir süre önce mutfağın bilumum çekmecelerinden farklı renk ve özellikte cisimler topluyoruz. İlk olarak tatlı ya da çay kaşığı veriyordum eline ki bu hala işe yarıyor. Sonra resimdeki diğer objeler ki favorimiz bonbon şekerleri. Hışırtılı ve renkli haline üstelik elinde rahatça kavrayabilmesine tav oluyor kızım. Ama dikkat edin objeleri tek tek ve sırayla verin eline. Biriyle ilgilenmeyi kestiğinde diğerini verirken bir öncekini mutlaka ortadan yok edin. Böyle böyle yemek süresince biz tüm objelere birkaç tur attırabiliyoruz :P

Yalnız sanıyorum bu objelere de göz aşinalığı kazanmak üzere. Elinde tuttuğu zaman dilimi iyice küçülmeye başladı. Evin farklı mekanlarından yeni objeler derlemek lazım… :S
İşin güzel yanı şu ki kızıma evi tanıtıyorum böylelikle. O da meraklanıp sağı solu kurcalamayacaktır çekmecede daha önce tanıyıp bildiği eşyaları görünce. (sen öyle san denildiğini duyar gibiyim)

Bir diğer taktik de birlikte yemek yemek ki bu daha çok işe yarıyor. Zaten uzman tavsiyesi: çocuğunuzu sofraya oturtun ve birlikte yiyin. Hakikaten ağzını daha kolay açtığını göreceksiniz (tabi yemek istiyorsa. Ki biz bahsettiğim üzere karnı aç olsa da yemeyenler grubuna dâhiliz) sizin ağzınızda iştahla kaybolan kaşığı gördükçe hipnoz olmuşçasına o da ağzını açacaktır. Mesela bir tabak yoğurt alıyoruz elimize. Bir kaşığı yağlana ballana ımmm ede ede ben ağzıma atıyorum ardından bir kaşığı çileğin ağzına tıkıyorum

Böyle böyle oyun kandırmaca geçiyor işte günler…

2 Şubat 2009 Pazartesi


Mail olarak gelen bir video.

Tam anlamıyla korkunç,

Çocuklarımızı neye yönlendirirsek onun meyvesini alacağımızın en büyük kanıtı...

Öncelikle geçmiş olsun mesajları için çok teşekkür ederiz. Şimdi çok iyiyiz. Hamdolsun. Bizim için bir ilk olduğundan çilek de ben de çok zorlandık. O da ne olduğunu anlamadı. İnleyerek serildi kucağımda kuzum. Ama geride bıraktık çok şükür, merak eden, dua eden herkese çok teşekkürler.

Esracım sana da malum olmuş herhalde :) teşekkür ederiz tekrardan.


arkadaş toplantısı :)
---------
Bugün paşanın doğum günü, yine çalışarak kutlayacak :(
---------

Her sene başında olduğu üzere tarih atma konusunda sorun yaşıyorum. Fotoğraflara 2008li tarih atarken buldum kendimi…

Çileke ait bütün resim ve video görüntülerini mutlaka tarihliyor ve en az haftada bir resim ve video görüntüsü almaya gayret ediyorum. Bu daha da sık olabiliyor bazen. Bazen aynı gün çekilmiş video ve fotolar birikiyor. Tarih atarken kafayı yiyorum 01.01.2009, 01..01..2009, 01..01.2009. 1.ocak.2009, 1..0CAK..2009… vs. böyle uzuyor saçmalıklar listesi…

Çilek uyuyor şu anda. Ben de kendime ait zaman diliminde ne yapacağını şaşırmış danalar gibi evin orasına burasına saldırıyorum. Bu “kıymetli” vakitlerimi ev işi gibi gereksiz unsurlarla öldürmemeye karar verdim. Ya net başında blog gezip dizi izliyorum, ya ders çalışıyor ve ya kitap okuyorum aa unutmadan bazen de banyo yapıyorum tabii :))

Uyku demişken 9. ayımıza girmemizle birlikte bir gazete haberinde okumamla “tamam yeter artık vaktidir” diyerek çileğin gece uykusuna kendi başına yatma çalışmalarına başladım ve hayatımızda çok olumlu gelişmeler oldu.

Nasıl mı?

Öncelikle beni tanıyanlar çileği uykuya yatırma konusunda ne kadar zorlandığımı bilirler 9 ay boyunca ne yöntem denediysek başarılı olamadık. Her seferinde çilek ağlamaktan yıkılır sonunda bayrağı düşürür ve uyurdu. Buna kendi başına yatmak da dâhil, ama o zaman bizim yatağın üzerinde, ben yanına uzanmış olarak ve gündüz uykuları için yatıyorduk. Velhasıl ayakta sallamak, battaniyede sallamak, pışpışlamak hiçbir işe yaramaz, uykudan öldüğü halde sanki zorla uyutuyormuşum gibi direnir, tepinir, gerinir, bir yandan bir elimle onu mu zapt edeyim; diğer yandan hızlı hızlı ayaklarımı mı sallayayım bilemez, sonunda o uyuduğunda ben de dayak yemişe döner, her tarafım ağrırdı.

Artık öyle değil…

İşe çileğe bir uyku tulumu almakla başladım. Evet biz uyku tulumunu yaklaşık 2 aydır falan kullanıyoruz. Öncesinde böyle bir şey aklıma bile gelmemişti (ne biçim anneyim yaa) uyku tulumu gece uykularımıza da yaradı. Üstünü açarak uyuyan çilek sanırım bir de üşüyünce, ya da üzerindeki battaniye yüzünden sağa sola dönemeyince uyanıyordu. Şimdi üstünü açsa bile (ki örtmeme gerek kalmıyor zaten) sağa sola çok rahat dönebildiğinden ve üşümediğinden (sanırım) daha uzun aralıklı uyuyor. Bu bana gece de 3 kere kalkma lüksünü verdi (öncesinde 6-7 kere kalktığını söylememiştim sanırım)

Sallanmadan gece uykusuna yatmaya gelince, bu kısım hiç de korktuğum gibi kavga, kıyamet, ağlama, zırlama eşliğinde olmadı. Ağladı tabii ama daha çok sitemkâr ve uykulu bir tonda. Rutine bağlandıktan sonra ilerleyen günlerde düzenimiz oturmaya başladı. Arada yine eski huysuzluğu tutsa da %80 başarılı buluyorum bu durumu.

Önce gece yatışı için altını temizliyorum. Tulumunu giydirip, karanlıkta emziriyorum. Zaten uyku moduna girmeye başlıyor. Bazen de girmiyor. Oynuyoruz biraz karanlıkta sessizce. Sonra onu yatağına bırakıp hiçbir şey olmamış gibi odadan çıkıyorum. Lavaboya gidiyorum. Tabii şiddetli bir ağlama başlıyor. Bu süreyi bilerek lavaboda geçirdiğim için duymamış oluyorum (vicdansız anne) çilek çoktan ayağa kalkmış, antreyi rahatça görebildiği yatak başlığı kısmına tutunmuş ağlıyor oluyor. Yanına gelip okşayıp öpüp emziğini verip tekrar yatırıyorum. O yine ağlayarak ayaklanana kadar ben yatma hazırlıklarımı yapıyorum. Üzerini değiş, dişini fırçala, saçını tara. Bu sırada antrede gezindiğimi, odaya girip çıktığımı görüyor. Konuşmak yok. Her ayaklandığında tekrar yatırıyorum. Emziğini veriyorum. Bir süre pışpışlıyorum yattığı yerde.

İlk gece çok aşırı ağlamadı, ama uykuya dalması 30 dakikayı buldu.

Haa bu arada ilk gece yatışında ve gece emmek için uyandığı saatlerde onunla birlikte yatağına girdiğimi de ekleyeyim :)))

Bu rutini bir haftaya kalmadan yerleştirdik hamdolsun. Tekrar bozulmamasını umuyorum.

Hafta içi annemde kaldığımda zorlanacağımızı sanmıştım ama öyle olmadı. Onun için hazırlanmış yatakta yine aynı şekilde uyudu. Bazen çok uykusu olduğundan krize bağlıyor ağlamayı. Tekrar emziriyorum susuyor.

Bu durum gündüz uykularımıza da olumlu yansıdı. Sallarken daha kısa sürede uykuya dalıyor, hem de direnmeden. (Gündüz ayağımda sallıyorum evet, bu durum gece uykusunun farklı bir şey olduğu bilgisini pekiştiriyor)

Umarım bu düzen böyle devam eder.

Uygulamayı ta doğumdan öncesinden düşündüğüm halde, gazıdır koliğidir, aman 3 ayı geçsin yok bi 6 aylık olsun daha iyi olur diyerek ertelemiştim. Hata etmişim. Tavsiyem bu yöntemi kullanmak isteyenler için mümkün olduğunca erken başlasınlar işe, özellikle dönmeye hatta ayağa kalkmaya başladıkları zaman daha da zor oluyor çünkü.

Son olarak en önemli şey ağlamaya dayanıklı olmak. Biz çok zorlanmadık şükür. Ama sizin bebeğiniz daha çok ağlayabilir. Bu sizi yıldırmamalı ve denemeye devam etmelisiniz. (ciğerleri açılıyor diyerek kendinizi avutun) Çünkü bu durumda bebeğinize “yeterince ağlarsam beni alıyor” mesajını verecek ve tekrar en başına dönmenize ve bir dahaki denemede daha çok zorlanmanıza sebep olacak.

Bir tavsiye daha;

Uygulamaya geçmeden önce eşinizi de bilgilendirin ve kararlı olmasını isteyin. Çünkü “çocuğumu üzüyorsun” diyip müdahale ederek programınızı mahvedebilirler.

Bu fotoğrafın ne ifade ettiğini bir sonraki postta yazacağım, tabi tahminlere açığız :)

1 Şubat 2009 Pazar

hasta çilek

Yazmayalı biz 9.5 aylık olduk yani iki gün sonra olacağız inş. (Erken erken söylüyoruz, büyümesine pek meraklıyız, sonralarda küçüklüğünü özleyeceğimi hissediyorum)

Çilek 9.5 aylık oldu, bu hafta iştahsız, huysuz ve hasta :(

Evet burada yazmayı hiç istemediğim şeydir hastalık. Çocuğum hiç hasta olmasın isterdim. Hiç bir çocuk olmasın anneler üzülmesin. Hakikaten ne kadar zor bir şeymiş. Kucağımda ateşler içinde sere serpe yatışı o kadar zoruma gitti ki ağladım. Zar zor nefes almalar… ateş ateş… Gerçi 38 in üzerine çıkmadı sanıyorum çok şükür. ama o kadarına bile dayanamadı bebeğim serildi kaldı. İstedim ki kalksın yaramazlık yapsın dolandırsın beni peşinde. Razıydım

Annemdeydim o gün. Aksilik o ya çilekle dışarı çıkasım geldi. Hava soğuk değil ama rüzgârlıydı. Hem de çok rüzgarlı. Dışarıda teyzemize rastladık. Birlikte yemek yedik. Her şey iyiydi. Çilek gündüz uykusunu uyuyamadı pusetinde. Huysuzlanınca eve döndük. Zar zor bir şeyler yedi ve uyudu. Bir saat sonra uyandığında ateşi vardı. Çok panikledim haliyle. İlk defa ateşi çıkıyordu çünkü. Ölçtük 37.5 sonra halsizleşmeye başladı iyice mayıştı kuzum. İnlemelere başladı. Ardından dedemiz geldi 38 i görünce hadi dedik doktora. Doktor amcamız çileğin boğazında kızarıklık görünce “yeni başlıyor” dedi. Oraceftin verdi. Antibiyotikleri hiç sevmiyorum. Pek razı gelmedim. Ama doktor “bu hafta çok vaka geldi. Salgın var nelerle uğraştık bir bilseniz” deyince sustum. Velhasıl kelam ibufen ve peditus ağrı kesicilerle birlikte ertesi gün ara ara artmak geri gelmek suretiyle ateşi iyice düştü. Hamdolsun şimdi gayet iyi. Antibiyotiğe devam ediyoruz.

İlaç içme seanslarımız dehşet. Ortalığı yıkıyoruz. Bir kişi kollarını bacaklarını tutup bir diğeri ağzını açıp ilaç veriyor kriz geçirdiğini söylememe gerek bile yok sanırım.

İyice iştahsızlaştı. İlaç düşmanlığından ağzını hiçbir şeye açmaz oldu. Şikâyetçi olduğum hallerini özler oldum meğer öncesinde ne iştahlıymış benim bebeğim :(

Huysuzluğuna bir sebep de 10 gündür ağzından salyalar saçmasından belliydi ki ve evet dün akşam 5. dişimizi de görmüş olduk. Çok huysuzlandı akşam kafamı oydu sesiyle. Kucağıma aldım yere koydum, yürüttüm olmadı. Ağla ağlaya mahvoldu. Kaka yapacak sandım (kaka yapmayışının 3. günüydü dün) fitil verdim. İnanır mısınız kaka yapmadı. Sup gliserin lavman etkisi yapmıyor muydu? şaştım da kaldım meğer bomboşmuş bebeğimin bağırsakları!! Hem de 3. gününde!