29 Eylül 2008 Pazartesi

Paşa Çileği

Herkese merhaba
Bir haftadır yağmur yağıyor, puslu havalarda hep bir yorgunluk bıkkınlık uykulu ve depresif hallere büründüğüm için sevmezdim böyle zamanları, ta ki son iki seneye kadar, o kadar susuz kaldık ki şu son iki yıldır, hava kapattığı anda yağmur yağacak diye bir sürûr kaplıyor içimi… boşuna denmemiş rahmet diye…

Efendimmm nerde kalmıştık son postumda güzel bir deneyim yaşadığımdan bahsetmiştim ya, hani şu tadı damağımda akide şekeri yalamış da yetmemiş hissini veren deneyim…
Aslından, öyle yazdığımda birilerine ilham verecek, bilgelik ve deneyim kazandıracak bir şey değil bu, şayet öyle bir beklentiye soktuysam sizleri özrü bir borç bilirim. Bu deneyim yalnızca paşa-kelebek-çilek üçlüsünün yaşadığı, insanlık için bir sinekten daha ufak, ama çekirdek ailem için müthiş bir adım olan bir deneyim… Bilin ki hiç abartmıyorum, şimdiye kadarki yakınmalarım göz önüne alındığında bana hak vereceğinize inanıyorum
Daha fazla sabırsızlanmadan tarihe düşülecek notlarım arasına girecek bu altın harfli deneyime geçiyorum…

Geçtiğimiz cumartesi akşamı paşaya, “Pazar günü ne yapalım Eminönü’ne mi gitsek çileğe bakmak istediğim şeyler var (malum bebek giysileri için en ideal mekanlardan bir kaçı orada) yoksa alışverişe mi gitsek??” (paşa ve benim alışveriş ve market delisi olduğumu söylediğimi anımsar gibiyim. Şehir dışına gezmeye çıktığımızda da İstanbul’da yokmuş gibi market gezmiştik) dediğimde “bana hiç iş çıkarma, yarın dışarıya adım atmak istemiyorum evde dinlencem” cevabını verdi.
İşte o anda bilemiyorum şeytanın mı yoksa yardımcı meleklerimin mi aklımın kenarında yaktığı bir lamba “cevabından memnun kalman mümkün olmaz biliyorsun ama soruver gitsin içinde kalmasın” kışkırtmasında bulununca bir anda boş bulunup hayatımın sorusunu sordum

Yaa gerçekten mi?? paşam çilekle bir yarım saat vakit geçirsen de o zaman ben biraz çıksam hava alsam nolurrr ??

Deyiverdim…
Paşa şaşkınlıkla “nereye gideceksin ki???”gibi bir çıkış yaptı.
Ben ise “nereye olursa… evin etrafında bile bir tur dolaşmaya razıyım nolur… çok bunaldımm” dedim ağlamaklı bir sesle -kihkihhh-
İstersen “Eminönü’ne git” deyiverdi paşa…
O an
Hayat dondu benim için, akan sular, cıvıldaşan kuşlar, hareket halindeki otolar, süzülen bulutlar…
:))))
İnanamadım kalbime bu kadar yük ağır gelecek diye korktum, bir daha sormaya, o iki saniye içinde fikir değiştirmesi ihtimalinin olmasına korktum. Olur deyiverdim hızlıca… Eminönü’nde ne yapacaktım Pazar Pazar… Olsundu. Paşa çileğe bakacaktı ya, olsundu. İster Eminönü, ister evin önü, fark etmezdi benim için…
Hızlıca hazırlandım apar topar, içimde tarifsiz bir heyecan, sanki ilk defa sokağa çıkacakmışım gibi bir hisle… Sanki tutukluluk hali sona ermiş bir mahkum gibi (çok mu abarttım nee) süt bırakıp eve, hızlıca çıktım.
Eminönü’nde istediğim yerler açık değildi, yine aradığım bir iki şeyi alabildim, paşa aradı ve “Hiç acele etme, çilek sütünü içti ve uyudu” dedi.
İnanamadım, daha gezmem için bana fırsat verdi “gelme gez dolaş” dedi, ben de gezmenin dolaşmanın dibine vurdum, Eminönü’nden ayrıldım, başka yerlere geçtim, hatta itiraf ediyorum bir ara çileğin varlığını dahi unuttum.
Tam 4.5 saat!!!
Eve geldiğimde dolaşmaktan yorgun düşmüştüm, kapıyı paşa ve çilek birlikte açtılar, yeni yeni mızıldanmaya başlamış, o kadar saat emmeden yine iyi dayanmış kuzum. Beni hiç aramamış babasıyla iken…
Yetmedi ertesi gün ikinci bir inanılmazlıkta çileksiz gittiğim iftar davetiydi, bu sefer uzağa değil aynı sokakta oturduğumuz arkadaşıma gittim, kütüphaneden arkadaşları toplamıştı, hepsi de çileği bekliyormuş umutla, onsuz geldiğim için bir güzel azarladılar beni. İki saat durdum geri geldim.
Şimdi söyleyin bakalım, tadının damağımda kalması boşa mıymış bu deneyimin? Tekrar ne zaman böyle bir hakkım olur bilemiyorum, iki gün üst üste olunca joker hakkımı da kullanmış oldum haliyle, ama neyse :P
Aslında amacım çileksiz zaman geçirmek değildi. (Tamam itiraf ediyorum biraz da o tabii) Asıl istediğim paşanın çilekle ben olmadan vakit geçirebilmesi, sadece mutlu ve ihtiyacı olmadığı zamanlarını değil, karnı aç, altı kirli ve uykusuz olduğu ve huzursuzlanıp ağladığı zamanlarda da ilgilenip sakinleştirebilmeyi becerebilmesiydi. Sanırım biraz da olsa bunu sağlamış oldum.
Paşa bunu nasıl kabul etti bilmiyorum ama biraz düşününce çileğin 5 ayda gelmiş olduğu durumun da büyük etkisi var sanırım. Artık eskisi kadar sebepsiz ağlamaları yok, huysuzlandığında oyalamak daha mümkün… Ve en önemlisi babasını ayırt edebiliyor ve dahası onu özlediğini düşünüyorum. Akşam eve geldiğinde sesini duyunca hemen susup dinliyor ve onunla oynarken benimle vakit geçirdiğinden daha çok mutlu oluyor, kahkahalar atıyor. -Alınıyorum biraz… ama yok yokk daha çok böylesi güzel deneyim yaşamak istiyorsan kelebek, hiç zoruna gitmesin bu durum :P-

İşte böyle… bu güzel anımı sizlerle paylaşmak istedim, ne dersiniz yarınlarımız için umut var dimi:P

----------

Bugün arefe…
Ramazan’ın son günü, nasıl da hızlıca geçiverdi.
Yarın bayram
Bu çileğin ilk bayramı…
Bizim evde (annemleri kastediyorum) uzun bir aradan sonra ilk defa bütün aile bir arada olacak. Ablam döndüğü için… Ama yine uzun bir süre böyle olamayacak sanırım. Çünkü tekrar uzaklara gidiyor. Umarım çilek, teyzesini daha sık görebilir, kuzenlerini, eniştesini… Buradan kendilerine sesleniyorum. (bu kısmı İngilizce ve Arapçaya translate etmem gerek :P)

--------

Bayramları çok sevdiğimden bahsederim hep. Çocukluğumuzda bayram benim ve ablam için yeni alınmış kıyafetler demekti. Annem yalnızca bayramda bizi baştan ayağa giydirirdi. Bayram gelmeden bayramda ne giyeceğimiz telaşına düşer, çantadan tokaya çoraptan ayakkabıya tüm kıyafetlerimiz gıcır gıcır olurdu. Annem dikerdi her şeyimizi.

Arefe günü banyo yapmak mühim işti.
Çocuklar bir yaş büyürdü çünkü.
Annem ikimizi de güzelce yıkardı.

Akşam yatmadan önce ertesi gün giyeceklerimizi askılarıyla birlikte yatağımızın başucuna asardık ablamla. Ayakkabılarım hep siyah rugan olurdu. Böyle üzeri kurdelalı, parlak…
Yattığım yerden onlara bakar uyuyamazdım heyecandan. Hemen sabah olsun isterdim.

Sabah olduğunda namaz vakti kaldırırdı annem bizi.
Bugün bayramdı,
Yatılmazdı.

Annem bayram için hep su böreği yapardı bir gün öncesinden.
Onu, böreği açarken pişirirken izlemek, bayramın geldiğinin en büyük müjdecisiydi benim için.
Herkes yalan söylese bile, börek söylemezdi.
Bayram gelmişti.
Çünkü börek bayram demekti.

Babam namazdan gelince kahvaltı sofrası kurulurdu.
Bütün aile kahvaltı yapardık.
Üstümü giyinmezdim hemen…
Kirlenmesin diye…

Kahvaltıdan sonra aile içinde bayramlaşırdık biz, özel bir usulle…
Babam başköşeye otururdu, annem onun elini öper bayramlaşır sonra yanına otururdu. Ardından ablam, babamın, annemin elini öper yanlarına otururdu. Ardından ben önce babamın, sonra annemin ardından ablamın elini öper otururdum.

Köyde geçen bayramlarımızda bu sıranın başına babaannem ve dedem eklenirdi.
Çocuklar ellerinde poşet kapı kapı dolaşıp bayram kutlar, şeker mendil, çok şanslılarsa zengin bir kapıdan harçlık alırlardı.

Yıllar geçti.
Bayramlar köyde değil, İstanbul’da evimizde yaşanmaya başladı. Halkamızın başında sadece babaannem kalırken, sonuna kardeşlerim eklendi. Herkes birbirinin elini sırayla öptü, en ufağımız şeker gezdirdi.

Bayramlaşma bitince babam güzel bir dua yapar her zaman. Güzel geçen Ramazanımıza şükreder, bir dahaki seneye erişmek için niyaz ederiz hepberaber.

Yarın bu halkanın en ufağı çilek olacak…
Henüz şeker tutmayı bilmiyor, Bayramın ne olduğunu anlamıyor ama, annesinin yatağının ucuna iliştirdiği bayramlığı, yarının olmasını bekliyor.
Bu sene çileğin yerine ben heyecanlanıyorum bayramlığı için…
Bundan sonraki yıllar (inşaAllah) çilek heyecanlanacak…

Herkese ailesi ile birlikte geçireceği mutlu bir bayram diliyorum

12 yorum:

Adsız dedi ki...

ya ben de annemin evinde ki bayramları özldim. daha 1 sene oldu halbuki.o kalabalık bayram kahvaltılarını da özlemişim farkettim. zaten demin annemle konuştuk gelecekler mi ablamlar falan dedim hüzünlü bi sesle.
bizde de annem hep su böreği yapardı,bu sefer cevizli çörek yapacakmış.. :( uf..

bayramlık çilekli şekerinizle daha nice mutlu beraber bayramlar dilerm canım.

GeCe dedi ki...

hep okuyorum ama galiba ilk defa yazıyorum, çok güzel yazmışsınız gözlerim doldu. İnşallah küçük çilekle nice güzel bayramlara erişirsiniz. İyi bayramlar.

Ben de baba evindeki bayram günlerini özleyenlerdenim.

Elif dedi ki...

çok güldürdün beni.ben de ilk çıktığımda kuşlar gibi özgür hissetmiştim kendimi.yalnız çıkmanın hali bir başka oluyor.ileride daha fazla babasına bırakabilirsin asıl zor olan zamanları atlattın artık.
seneye ramazan bayramında büyüklerin ellerine tatlı bir öpücük kondurur çilek...
şimdiden bayramınız mübarek olsun

annesininoglusu dedi ki...

ne güzel içini dökmüşsün:))
size de mutlu bayramlar...

december dedi ki...

ya uffff yaa gozlerim doldu be kelebek...
artık anlattıgın gıbı degıl bayramlar ama belkı cocuklarımız oyle seyler yasarlar..
elıne saglık harıka bır bayram yazısı olmus....

Pembelinin Mutfağı dedi ki...

Bayramınız mübarek olsun.

Anne ve Bebisi dedi ki...

Iyi bayramlar:)

Cok sevindim senin adina:) Boyle arada sirada (mumkunse haftada 1 :P) kendi basina ya da arkadaslarinla takilabilmen dilegiyle :)))

Ayşe dedi ki...

Bayraminiz mubarek olsun, Rabbim daha nice bayramlara hayirlarla ulasmayi nasip etsin...

Kelebek seni okuyorum hep ama nadir yazabiliyorum..bu yazi da oyle guzeldi ki, yogun duygularla akti ve bittiiii...

Ayrica cok iyi yapmissin yalniz disari cikmakla, bunu arada bi yap ve kendine ait zamanin olsun derim ;)

Sevgilerimle...

YAVRU KUŞUN ANNESİ ANNEKUŞ(*YASEMİN*) dedi ki...

Geç te olsa bayramızı kutlar, güzel çileğin yanaklarından öperim.

SEVGİLER

mummy dedi ki...

Hakkaten pek hoş bir deneyim olmuş ben anneme bırakıp çıkmaya alışkınım da babasına hiç bırakmadım daha..Ama denemek lazım tabi..öptüm çileğimi..

aysarayı dedi ki...

bayramda istanbuldaydık biz de ama malum havalar yüzünden uğramak istediğim halde size gelemedik..hatta sizin muhitten haznedardan geçtik de aklıma geldin....neyse efenim bu deneyimini ben bayaa önce yaşamışım yihuuu...hem de aynı güzergaha..eminönüne..5 saate yakın misler gibi kurt döküp durdum...sanki bekarmışım gibi..ne koca ne çocuk....çocukluk arkadaşımla it ayağı yemiş gibi gezdik iftara yarım saat kala eve varıp fedakar kocama mütevazi bir sofra bile kurduk...unutulası bir gün değildi...

AYSUN dedi ki...

Ne güzel anlatmışsın küçüklük bayramlarını:) Ve çilek artık kocaman olmuş...


Ben berk'e 15 gün dayanabilmiş, 15. günde kaçarak çıkmıştım evden 10 dakikalığına bile olsa:P Tabbii hemen geri çağırmışlardı... Şimdi babamız saatlerce bakabiliyor. Altını açmamak şartıyla:P