30 Mayıs 2008 Cuma

6 ile 10 arası nerdeydiniz??

Siz nerdesiniz bilemem ama ben peşinen söyleyeyim ki, çileğin çığlıkları arasında kaybolmuş haldeyim, kurulu bir saat gibi... akşam olsun istemiyorum, 6 dedimi başlıyor ve saat 10 olana kadar yaklaşık 2 ila 4 saat arası bir zaman diliminde nefesi kesilene kadar çığlıklar atıyor bu süre içerisinde fön makiesinin gürültüsü eşliğinde omzumda zıplatılması gerekiyor ancak böyle sesi kesiliyor ve gözlerini parlata parlata etrafı seyredip çıkan sesi dinliyor, oturmama ve hareketsiz durmama izin yok, omzumda ve zıpla... bu arada benim kafam fön makinesinin uğultusu ile ne hale geliyor anlatmaya takatim yok, ama öyle bir yoruluyorum ki, bir süre sonra yorgunluktan beynim o sesi algılamıyor bile..

Sonunda saat 9 olunca annesi suyunu hazırlıyor bebeği ise hala omzunda... aynı çığlıklar eşliğinde zoraki banyo yapıyor, inleye inleye karnını doyuruyor, ağlamaktan pert olmuş bir halde sızıyor veya bunlarda uyumasına yetmezse annesi yırtınmalarına son bir gayret sabrederek salıncağında son hızla sallıyor ve uyuması için dua ediyor...

Allahım bu günlerin bir an önce geçmesini diliyorum, üç ay beş ay beklemeye tahammülüm yok!! yarın bitmesini istiyorum!! 6 ile 10 arası her anımı, bebeğimin bir sonraki dakika uyuya kalması için sana yalvararak geçiriyorum. Çoğu zaman, onun sesinin arasında kaybolan bağırmalarım ve ağlamalarım da buna ekleniyor. Daha ne kadar buna tahammül edebileceğim bilmiyorum, bir ay içinde bel ve sırt ağrılarımdan ayakta durmaya mecalim yok oysaki, ve her sabah dinlenmiş bir bebek beni harcamaya yeniden başlıyor. Annelik sabrı bu olsa gerek, daha zoru var mı demeyeceğim, zira daha zorunu hafsalam almıyor.

Allahım bana güç ver, sabır ver... tahammül; dayanma gücü ver, bebeğimi ıslah et, ona da huzur ve sukunet ihsan et

29 Mayıs 2008 Perşembe

"sallankaç"ta bir çilek



Herkese Merhabalar...


Çileği uyuttum, genelde o beni uyutuyor ama galip geldiğim zamanlarda ben onu uyutmayı başarıyorum, kızım sen esnediğinde ben de esniyorum ama ben esnediğim de sen esnemiyorsun nolcak bu işin sonu böyle :)



Dün 40 günümüzü tamamladık çok şükür, kırkımızı da sokakta uçurduk. kırkını, üç ayını beklemeyi bilmem ama bebeğimin her geçen gün değiştiğini hissediyorum, bir günü bir gününe uymuyor hızla büyüyor ve dünyaya uyum sağlamaya çalışıyor biz de birbirimize daha çok alışıyoruz



Sesime tepki veriyor artık, sürekli gülümsüyor ben konuşurken, hazinem, güzel bebeğim, uyuduğunda ne kadar tatlı oluyorsun öyle, o iri sulu yanaklarından öpmek öpmek istiyorum, hele de uykuda gerinirken kırmızı kırmızı olmuyorlar mı ısırasım geliyor :) ona baktıkça içim bir tuhaf oluyor, kendi canımdan, benim kanımdan... benim içimden... yanlış anlaşılmasın, enaniyetten söylemiyorum bunları... insanın içinden bir canlının çıkması inanılmaz birşey, ben daha kendi varlığımın sırrını çözememişken, bir de başka bir canlının varlığına sebep olmak inanılmaz birşey...



Çilek resimde annesinin pazularını güçlendirirken görülüyor. Şimdilik 4.200 kilomuz ile sorun yok ama olgun ve dolgun bir çilek olduğu zaman ne yapacağım konusunda bir fikrim yok. Daha ana kucağına bile tam anlamıyla alıştırmadım. 5 en fazla 10 dk sonra ağlamaya başlıyor, "gaz değildir huysuzlanıyor" diyorum öyle bir katılıyor ki dayanamayıp alıyorum bazen gaz çıkarıyor bazen ise çıkarmıyor, bu durumda onu ağlarken bırakmak dayanılmaz birşey, hele de dün salıncakta zorla sallarken, gözlerinden iki boncuk iniverdi yanaklarına ağlarken, meğer gazı varmış yavrumun. nasıl tutarlı davranacağımı ve nasıl alıştıracağımı bilemiyorum. ama farkettim ki ilk günlere nazaran ağlama sesine biraz daha alıştım, az biraz daha vicdansız olabiliyorum kimi zaman :))



İnsanların "ona alıştırma aman yorulursun, buna alıştırma aman zorluk çekersin" sözlerinden bıktım usandım, sanki hiç çocuk büyütmemiş gibi konuşuyorlar bazıları. ya anlamıyorum hangi çocuğun programlıdır ki hangisi yedir içir oyna, sıkılınca bırak kenara uyusun sen özleyince uyandır gibi bir programı olabilir böyle bir şey mümkün mü hiç, kısacası programı o yapıyor siz uyum sağlıyorsunuz, benim kızım kolik bir bebek, dolayısıyla dünyaya alışması diğer bebeklere göre daha zor, daha nazlı... daha özel bir ilgi istiyor annesinden, daha önceki postta da dediğim gibi bir yöntem bulmam gerekiyordu uyuması için biz de sallama yolunu seçtik başka ne yapabilirdik ki!? zor olurmuş böylesi, iyi de ben onun ağlamalarını susturamadığım zaman yeterince zorluk oluyordu zaten, öyle zorlanacağıma böyle zorlanayım ne farkeder??



Kırkımızın çıktığı gün Muhammed abimiz ve Hacer teyzemizin hediyesi geldi, çok sevindik, burdan bir kez daha teşekkür etmek istedik, hazır yaz da gelmişken cici iki elbisemiz oldu, bize de çileğin bu cicilerin içinden dışarı sarkan kol ve bacaklarını koklaya koklaya öpmesi kaldı :)



24 Mayıs 2008 Cumartesi

Hain gaz…


Merhaba herkese, uzun bir ara oldu istemesem de… gönlüm günübirlik yazabilmek istiyor, anlatacak o kadar çok şey birikiyor ki… ama işte böyle, çileğin uyuduğu saatlerde ve benim de “uyusam mı” “yoksa evi mi temizlesem” “ya da kendime zaman mı ayırsam” bermuda üçgeninin sac ayaklarında kaybolduğum zamanlarda, zihnimde toplanan ve “bunu bloga mutlaka yazsam” dediklerimi bilgisayar ekranında karalayabilmek epey zaman sonraya denk düşüyor. Kim bilir şu anda anne ve babasının yatağının tam üzerine kurulmuş köy salıncağında tilki uykusunda yatıp annesini kandırmaya uğraşan çileği bir ileri bir geri sallamak için bu postu yazma işlevi sırasında kaç kere kalkacağım. (1)

Son bıraktığımızda çilek ishaldi, ishalimiz nihayet bir iki gün önce geçti elhamdülillah, ilk tahlilinin sonuçlarını almada ebeveynleri tembellik ettiğinden ve dışkıda mikrop çıktığından doktorumuz haklı olarak bize hafiften bir fırça çekti, (Shame on us!) test tekrar edildi ve bu sefer temiz çıktı elhamdulıllah, zaten doktor anne sütü almasının büyük bir avantaj olduğunu ve ilaç tedavisine gerek kalmadan iyileşme gösterebileceğini söylemişti ki nitekim öyle de oldu hamdolsun.

Geçtiğimiz hafta aylık kontrolumuz vardı, (evet çilek 1 ayını geçti, inanamıyorum, kolik molik ama, vakit yine de o kadar hızlı geçiyor ki anlamıyorum…) kontrolden bir önceki gece 3,5 saat kriz geçiren çilek, sırayla halası, babası ve annesinin kucağında ufacık hain bir gaz yüzünden gözlerini yaşarta yaşarta ağladı inledi… (birkaç gün öncesinde de aynı şekilde, karnı aç, gazı gelmiş ve gün boyu uyumamış uykusu var bir halde ağlaya ağlaya perişan etti kendini yavrum, gazlıyken ne uyuyabiliyor ne emebiliyor sadece katıla katıla ağlıyor, zoraki bağırta bağırta emzirdim yarım dakika, biraz daha fazla hava yutabildi ki, o ufacık gazı daha kuvvetlisiyle birleştirip çıkarabildi, ve inanır mısınız açbiilaç saniyeler içinde kucağımda sızı verdi) (2) doktora da ertesi gün durumu anlattım ve zinc.odan memnun olmadığımızı ilacı değiştirmesini istediğimizi söyledim, S.AB yazmaya başlayınca da, SABdan memnun kalmamış ve Nurs.e Harv.ey’si tavsiye eden bir arkadaşımın sözlerini aktardım. Doktor gülerek “anneler bu konuda birbirlerinin tecrübesine daha çok güveniyor” dedi :) sonra da SA.Bın bitkisel içerikten biraz daha uzak olduğunu, Nurs.e Harv.ey’sin ise bitkisel olduğunu ve zi.nco bir işe yaramadıysa onun da yaramayacağını söyledi, ama yine “isterseniz deneyin” dedi, sonuç bir haftadır Nurs.e Harv.ey’s kullanıyoruz ve saatli krizlerimiz yok çok şükür, gazımız da rahatladı elhamdülillah… teşekkürler hepinize, yaşasın blog anneleri dayanışması :)

Gün içerisinde çilek sürekli kucağımda gazlı ve de nazlı bir bebek olması hasebiyle, hangi ağlamasının gaz hangisinin boş huysuzluk olduğunu ayıramıyorum ve onun öylece “alışsın aman yeter ki” düşüncesi ile yatağın üzerinde tek başına bırakılmasına ve ağlamasına gönlüm razı gelmiyor bu sebepten gün içerisinde koala ve ağaç dalı modunda yapışık bir halde hareket ediyoruz, onu bırakıp lavaboya gitmek, saçımı toplamak, dişimi fırçalamak ve yüzümü yıkamak gibi sıradan eylemler bile benim için tören halini aldı, ne yapalım ilk bebek, hevesimiz de var kucakta yaşasın tesellisi ile bu günlerin geçeceği hayalini kuruyorum, annem de en küçük kardeşimi hiç kucağa alıştırmadığını söyler ve şu anda en çok onun kendisini uğraştırdığını anlatarak üzülür, sebebini buna bağlamaktadır zira, yeterince ilgiyi ona gösteremediğini düşünüyor zamanında, “keşke alıştırsaydım kucağıma” diyor, “dayan, en fazla bir yıl böyle olacak, sonra istesen de kucağında durmayacak” diyor.

Çileğin gittikçe büyüdüğünü söylememe gerek yok sanırım, doğum öncesinde kime benzeyeceğini merak eder dururdum ama gözlerinin rengini düşünmek hiç aklıma gelmezdi, kızımın gözleri çivit mavi! Ne benim ne de eşimin göz rengi mavi, ama eşimin tarafında fazlasıyla mavi gözlü var, üstelik hiç değişecekmiş gibi durmuyor rengi, gittikçe güzelleşen bir mavi renk oldu :)

Anneliğe dair en özel şey emzirmek olmalı, buna kesinlike eminim, bebeğimle en iyi iletişim anı bu çünkü… her annenin emzirme konusunda bilinçli ve sonuna kadar ısrarcı olmasını diliyorum, anne sütünün faydalarını burada sayıp dökecek değilim elbet, ama emme anı anne ve bebeğinin her şeyden uzak baş başa sessiz ve huzurla vakit geçirdikleri bir an, çileğimin bir yandan emerken bir yandan onunla konuştuğumu fark edip sesimi huzurla dinlediğini görmek harika bir duygu. Özelikle karnı acıktığındaki “ıh ıh” şeklinde yalvarır gibi ağlaması ve yuvaya ağzında yiyecek getirmiş bir kuşun yavrularının ağızlarını yukarı doğru açarak cikledikleri gibi, dudaklarını büzüp yukarı doğru uzatıp kafasını iki yana hızlı hızlı sallayarak memeyi aradığını görmek o kadar hoş bir sahne ki… insanın o anda iki eli kanda olsa yavrucuğunu besleyesi geliyor.

Evlendiğimde çok özgür bir hayatım oldu elhamdülilah, hiç kendimi kısıtlamadan her işe koştum, kafama göre gezdim, tozdum. Tıpkı bekar bir bayan kadar rahattım, o sebepten kendimi hep genç kız gibi hissetmeye ve öyle yaşamaya devam ettim, hamilelik de bu anlayışın bozulmasına sebep olmamıştı, ama çilek doğduğundan beri gerçekten evli ve çocuklu bir bayan olduğumu idrak ettim, geçen sabah uykusuz bir gecenin ardından ayağımda çileği sallarken, gardırobun üzerindeki aynadan halsiz kendimi, dağınık saçlarımı ve uykusuzluktan pörtlemiş gözlerimi seyrediyorum, paşa işe gitmek için hazırlanıyordu, sonra gömleğinin düğmesini dikmek için bana verdi, ben de bir yandan ayağımda çilek bir yandan elimde iğne iplik uğraşırken aynaya bir daha baktığımda, “evet” dedim “işte şimdi gerçekten evlisin kelebek” diye içimden geçirdim… ben yakında orta yaş bunalımına da girerim, haberiniz olsun…

Not 1: yukarıdaki resim çileğin bir süredir edindiği uyuma pozisyonu :) (3)

Not 2: post bitene kadar numara düştüğüm her üç yerde çileğin seslenmesi üzere (!) onu sallamaya kalktım, bir postta üç kez, eh hiç fena sayılmaz…

23 Mayıs 2008 Cuma

Hoşgeldin kardeş bebek!!

Sevgili Arkadaşım MP, bu sabah itibariyle ikinci kez anne oldu,

canım arkadaşımın sesini de duydum, maşaAllah o da bebecikte gayet iyilermiş,

ablasından öğrendiğime göre bebeğin kilosu 3.600 gram maşaAllah...

Mp, ameliyata girmeden önce biraz üzgün olduğunu söyledi, Adam bebeği özlemiş de:)

ay şimdi o ikinci kez anne... eminim tadı çoook daha başkadır.

Rabbim kardeş bebeği hayırlı, salih evlat eylesin, ailesine vatanına milletine hayırlı bir insan olmasını nasip etsin, ömrü boyunca hayırlı işler yapmayı, hep güzel işlerle anılmayı ihsan etsin.

13 Mayıs 2008 Salı


İshal çilek hanımdan sevgiler...

Yorumlarınız için çoook teşekkür ederim arkadaşlar, ayrıca mail atan arkadaşlara da özellikle teşekkür etmek istiyorum, anne dayanışması işte bu... o kadar mutlu oldum ki sıkıntılarıma yardımcı olmak için sunduğunuz tecrübeleriniz sayesinde… Bir kez daha bir internet günlüğünün ne kadar işe yaradığını, görmediğin, tanımadığın insanların nasıl da yardımcı olmak için uğraştıklarını yazdıkları kelimelerden hissettim, tekrar teşekkürler...

Çileğin ishal olduğu konusunda şüphemiz kalmadı hanımlar, çünkü doktorun da teşhisiyle hiç pütürsüz bir kakanın (ki çilek sadece renkli su çıkarıyor ve bezin üzerinde hiç bir şey kalmıyor) iyi olmadığını öğrendik, test için sabahın bir saatinde koştur koştur hastaneye gitti paşa. Sonucunu aşı gününde hayırlı haberlerle almayı nasip eder inş. Rabbim

Bu arada yorumlardan anladım ki bir hafta aralıksız içtiğim kayısı suyu da buna sebep olmuş olabilir, ama kayısı suyunu keseli 1 hafta olmasına rağmen ishalimiz hala geçmedi :(

Doktorumuz çok şeker bir bayan, doğum yaptığım hastaneden birini tercih etmiştik başlangıç olarak. mesafe uzak olduğu için sonrasında değiştiririz diye düşünmüştük, ama çok ilgili birisi, kapısının önü gayet kalabalık olmasına rağmen çok iyi vakit ayırıyor, ilgileniyor, ikinci gidişimizde de hemen hatırladı bizi, bu da hoşuma gitti doğrusu… “biberon vermeye devam ediyor musun” diye sordu ben de “hayır” dedim, çilek 2-3 seferde fena alıştı çünkü biberona, biz de şimdilik kestik, ama çileği anneme bırakıp çıkmamın gerekeceği zamanlar için Mp nin tavsiyesiyle şu kaşık biberondan temin etmeyi düşünüyoruz

Çilekli günler çok güzel, iyisiyle kötüsüyle zoruyla :) gazlı bir bebek olmasa hele tadından yenmeyecek :) yememek deyince doktor gaz sebebiyle bana da epey bir perhiz verdi yani... süt peynir yoğurt malum, ayrıca erik, portakal, çikolata ve en önemlisi çilek yasak! nası dayanıcaz :(

çileğim benim, hiç kucağımdan inmesin istiyorum, gazından ağlaya ağlaya fön makinesi eşliğinde (bu arada fön gaz varken de bir işe yaramıyor, önce gazın çıkması gerekiyor ki bu da zaten zurnanın zırt dediği yer, zor kısım…) uyuduğunda ve uykusunda acıdan kıvranarak, ıkınarak inlediğinde ağlayasım geliyor, birkaç gündür yediklerime de daha dikkat etmeye çalışıyorum, ayaklı pijamasının altına mutlaka çorap giydiriyorum, uyuduktan sonra, babacığının altı eczane dolaşarak bulduğu bebek sıcak su kesesini hazırlayıp karnının üzerine koyuyor ve her daim kalın yün battaniyeye sarıyorum kızımı… birkaç gündür daha kolay gibi gaz çıkarması…

Dün de paşa elma yağı almış aktardan, rezene çayıyla birlikte… kokusu viks gibi, ben zeytinyağı kullanıyordum bir de bunu deniyoruz bakalım, anlamadığım yağın çeşidinin gaz çıkarmada ne faydası olduğu…

Bir de muskat rendesi kaynatılıp içiriliyor diye duydum, ama bebeğime sütten başka bir şey vermek hiç içimden gelmiyor.

Gaz için zinco damla kullanıyoruz bakalım bu gidişimizde sizlerin söylediği ilaçları soracağım…

Ömrüm boyunca aspirinden başka ilacın adını ve işlevini tutamayan zihnim, hamile kaldığımdan beri ecza dolabı listesine döndü. İnsan neler neler öğreniyor…

Her şeye rağmen Anne olmak çook güzel… henüz 1 aylık bile olmadık biliyorum, ama hamileyken şu yandaki anket için kendimi “sanırım öncesini özlerim” şeklinde oy kullanır diye bekliyordum, ama bir aydır, “her şeye rağmen” seçeneğini kendime daha yakın buluyorum, en azından kucağımda gazı yüzünden inleyerek acı acı ağlayan bir bebeği çaresizce sallarken ve ben de onunla birlikte ağlarken, ya da önceleri havanın güneşli olduğu bir günün sabahı, paşayı uğurlayıp, çantamı alıp kapıyı çekip çıktığım günleri hatırladığımda evde tıkılı olmanın pişmanlığıyla öncesini özlediğim dakikalar oluyor tabii… Ama çileğimi uyutup yüzünü dakikalarca seyredip, minicik burnuna, alnına ve dolgun yanaklarına dudaklarımı usulca deydirip mis kokusunu içime defalarca çektiğimde ve koynumdan başka bir yerde uyumasını istemediğimde, “yok yokk pişman dilim her şeye rağmen” diyorum. Rabbim hiç pişmanlık vermesin ömrümüz boyunca…

Not: ziyaretimize gelen, gelmek isteyip gelemeyen blog teyzelerimizin hepsine teşekkür ediyoruz, bizi çok mutlu ettiniz

7 Mayıs 2008 Çarşamba

Herkese merhaba


Doğumun ardından ilk hafta "yiyorum ediyorum uyuyorum" modunda günlük iki saatlik sürecin ardından 2-3 saat uyuyan bir çilek bebek bulunca amma sevindirik olmuş ve "ne güzel şeymiş annelik" türküleri söylemeye başlamıştım, sanal oyuncaklarımız vardı bir ara lisedeyken, ismini unuttum her elektronik eşya gibi japon malı olan bu alette, bebek, kedi köpek bilumum canlı beslerdik hani, düzenli olarak yedirip içirdiğim zaman benim bebek büyüyüp iş adamı olur, bir süre ilgisiz kaldığım iyi bakamadığım zaman hapse düşerdi :) işte o sanal bebekler gibi düzenliydi herşey... ne güzel


ilk kontrol günümüzde doktor "15 inden sonra gaz sancıları başlar" dediğinde başımdan aşağı kaynar sular boşalmış, hayallerim suya düşmüştü, bir iyi de moralim bozulmuştu...


Gezginci annesi babasını da ayartmak suretiyle 9 günlük çilek bebekle dışarı çıktığında sütümü sağıp bir biberona koymuş ve dışarda acıkırsa rahat edeceğimi düşünmüştüm. ama tecrübesiz kelebek elinde gezdirdiği biberonun 13-14 derece havanın soğuğunda buz gibi olduğunu farkedemeden çileğe içirdi ve doktorun ön gördüğü 15. gün gazı, 9. günün gecesi peydah etti.


şimdi gazlı ve uyuma konusunda inatçı bir çileğim var, nasıl uyutacağımı henüz öğrenemedim bir düzene oturtamadım, emerken çok güzel uykuya dalıyor, aman ellemeyeyim kalsın dediğimde, 5 dakika sonra emdiği sütün gazıyla ağlayarak uyanıyor, hadii gazını çıkartınca gözler yine faltaşı gibi, tekrar başa dönüyoruz, emzir, uyut, gaz için uyansın... araya bir de 2 saatte bir alınan altını da ekleyince çilek örneğin dün akşam tam 4,5 saatini uykuya geçmeye çalışarak geçirdi, uyumak istiyor ve huysuzlanıyor farkediyorum, ama bir türlü dalamıyor, kucağımda daldığında ise yerine bıraktığım anda uyanıyor, ne kadar uzun süre kucağımda tutsam da nafile, en derin uykudan kendini kaldırmayı beceriyor, bu postu da o kucağımda uyurken yazıyorum, artık o vücuduma yapışıkken akrobatik hallerde ev işi görmeyi öğreniyorum.



onun için yatak odamıza duvardan duvara salıncak bile kurduk, ama sallanmaktan da pek anlamıyor, bir de uykusunda nefesini tutuyor, bir iki saniye sonra güçlü ve sesli bir nefes alıp yine kendisini uyandırmayı beceriyor, bir bebek nasıl uyutulur parlak fikirlerinizi bekliyorum anneler...



vaktin nakit olduğunu çok iyi öğrendim, o nakti nasıl harcayacağımı bilemiyor, harcamaya kıyamıyorum, en iyi kıydığım şey ise, o vakitte uyumak.. eğer uyumazsam o yorgunluğun üzerine, iki saatliğine dinlenmiş ve dinç bir şekilde uyanmış çileğin bir sonraki uykusuna kadar "annemi nasıl harcasam acaba" işlevlerine yorgunluktan dayanamıyorum, eskiden "aman yaparım dur iki dakka" dediğim işler için şimdi çilek uyur uyumaz "hemen yap" diye ayağa fırlıyorum, vakit ne kadar değerliymiş meğer...



not: bir haftadır çileğim ishal modunda, daha önceden pütürlü kaka yapardı, bir haftadır bıraktı, sürekli sıpsıvı halde çıkarıyor, emzirirken elim karnında ve gurul gurul bağırsakları... o soğuk süte bağlıyorum sebebini, bugün doktora gideceğiz hayırlı haberler alırız inş.

2 Mayıs 2008 Cuma

Çilek ve Kelebekten merhaba...


Yorum yazan bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum, güzel dileklerinizi okudukça gülümsedim, okudukça nasıl bir dünyanın kapısından girdiğimi idrak etmeye başladım, tam 14 gündür bir anneyim, böyle bir cümle kurduğuma hala inanamıyorum, sanki başkası konuşuyor benim yerime, bir başkası oynuyor bu rolü, ben dışardan seyrediyorum, şaşkın şaşkın bakıyorum sadece kendime... Tam 14 gündür hayatımız değişti, hızlı ve acemi bir hayat artık... Sıkılmaya vaktim yok. Öncesini düşünüyorum da, gün içinde yapıp bitirdiğim ve oturup sıkıntıdan "şimdi ne yapsam" dediğim işleri (çilek hanımın şayet uyursa ve bana izin verirse ve beni de çok yorarak uyumadıysa ve ben de uyumak istemiyorsam) iki saat içerisinde koşa koşa halletmeye çalışıyorum, hızlı, çok hızlı bir tempoda seyrediyor hayat... Demek anne olmak, uykusuz kalmak, yorulmak, sadece çocuğu için yaşamak, dahası o büyürken kendine vakit ayıramamak ve günün birinde sadece yaşlandığını anlamak böyle başlıyor...

Karamsar bir tablo çizmek istemiyorum sakın... Sakın henüz anne olmamış olanlar bu yazdıklarıma bakıp endişe duymasınlar. Evet bu 14 gün içinde kafamı ellerimin arasına alıp zonklayan beynimi sıkmadım mı ya da çilek sancıdan ciğerlerini yırtarcasına ağlarken çaresizlikten ben de ağlamadım mı gözümden uyku akarken gecenin bir yarısı paşa ile saatlerce kollarımızı uzata uzata bebeğimizi sallamadık mı ya da ne kahvaltı ne öğle yemeği yiyemeden bebeğimin başından bir an olsun ayrılmadan durmadım mı...

şimdi diyeceksiniz ki ne 14 günmüş ama... Sadece bu kadarla anne olunmaz, daha neler yaşayacaksın, haklısınız da... Daha yolun o kadar çoook başındayız ki... Sadece söylemek istediğim tüm bunlara rağmen, bütün sıkıntılarına rağmen, kucağınızda tuttuğunuz meleğin uykuya daldığında, dahası herkesin kucağında ağlarken, sadece sizin koynunuzda sakinleşip sustuğunda, avucunuzun içinde atan minik kalbini hissettiğiniz ya da, nefes alıp verişini dinleyip ufacık yüzüne baktığınızda, uykusunda bilinçsizce de olsa size gülümsediğinde her şeye ama bütün her şeye değdiğini düşünüyorsunuz ve bu size yetiyor da artıyor bile...

Anne olduğuma hala inanamıyorum bu melek büyüyüp de bana "anne" sözcüğünü hediye ettiğinde inanabilecek miyim bilmiyorum…


Not: blog sayfasının başlığındaki "çilek bebek" minik meleğin annesinden özenle seçilmiş ve süpriz gönderilmiş çok özel bir hediyedir, huzurlarınızda tekrar teşekkür etmek istedim.