29 Eylül 2008 Pazartesi

Paşa Çileği

Herkese merhaba
Bir haftadır yağmur yağıyor, puslu havalarda hep bir yorgunluk bıkkınlık uykulu ve depresif hallere büründüğüm için sevmezdim böyle zamanları, ta ki son iki seneye kadar, o kadar susuz kaldık ki şu son iki yıldır, hava kapattığı anda yağmur yağacak diye bir sürûr kaplıyor içimi… boşuna denmemiş rahmet diye…

Efendimmm nerde kalmıştık son postumda güzel bir deneyim yaşadığımdan bahsetmiştim ya, hani şu tadı damağımda akide şekeri yalamış da yetmemiş hissini veren deneyim…
Aslından, öyle yazdığımda birilerine ilham verecek, bilgelik ve deneyim kazandıracak bir şey değil bu, şayet öyle bir beklentiye soktuysam sizleri özrü bir borç bilirim. Bu deneyim yalnızca paşa-kelebek-çilek üçlüsünün yaşadığı, insanlık için bir sinekten daha ufak, ama çekirdek ailem için müthiş bir adım olan bir deneyim… Bilin ki hiç abartmıyorum, şimdiye kadarki yakınmalarım göz önüne alındığında bana hak vereceğinize inanıyorum
Daha fazla sabırsızlanmadan tarihe düşülecek notlarım arasına girecek bu altın harfli deneyime geçiyorum…

Geçtiğimiz cumartesi akşamı paşaya, “Pazar günü ne yapalım Eminönü’ne mi gitsek çileğe bakmak istediğim şeyler var (malum bebek giysileri için en ideal mekanlardan bir kaçı orada) yoksa alışverişe mi gitsek??” (paşa ve benim alışveriş ve market delisi olduğumu söylediğimi anımsar gibiyim. Şehir dışına gezmeye çıktığımızda da İstanbul’da yokmuş gibi market gezmiştik) dediğimde “bana hiç iş çıkarma, yarın dışarıya adım atmak istemiyorum evde dinlencem” cevabını verdi.
İşte o anda bilemiyorum şeytanın mı yoksa yardımcı meleklerimin mi aklımın kenarında yaktığı bir lamba “cevabından memnun kalman mümkün olmaz biliyorsun ama soruver gitsin içinde kalmasın” kışkırtmasında bulununca bir anda boş bulunup hayatımın sorusunu sordum

Yaa gerçekten mi?? paşam çilekle bir yarım saat vakit geçirsen de o zaman ben biraz çıksam hava alsam nolurrr ??

Deyiverdim…
Paşa şaşkınlıkla “nereye gideceksin ki???”gibi bir çıkış yaptı.
Ben ise “nereye olursa… evin etrafında bile bir tur dolaşmaya razıyım nolur… çok bunaldımm” dedim ağlamaklı bir sesle -kihkihhh-
İstersen “Eminönü’ne git” deyiverdi paşa…
O an
Hayat dondu benim için, akan sular, cıvıldaşan kuşlar, hareket halindeki otolar, süzülen bulutlar…
:))))
İnanamadım kalbime bu kadar yük ağır gelecek diye korktum, bir daha sormaya, o iki saniye içinde fikir değiştirmesi ihtimalinin olmasına korktum. Olur deyiverdim hızlıca… Eminönü’nde ne yapacaktım Pazar Pazar… Olsundu. Paşa çileğe bakacaktı ya, olsundu. İster Eminönü, ister evin önü, fark etmezdi benim için…
Hızlıca hazırlandım apar topar, içimde tarifsiz bir heyecan, sanki ilk defa sokağa çıkacakmışım gibi bir hisle… Sanki tutukluluk hali sona ermiş bir mahkum gibi (çok mu abarttım nee) süt bırakıp eve, hızlıca çıktım.
Eminönü’nde istediğim yerler açık değildi, yine aradığım bir iki şeyi alabildim, paşa aradı ve “Hiç acele etme, çilek sütünü içti ve uyudu” dedi.
İnanamadım, daha gezmem için bana fırsat verdi “gelme gez dolaş” dedi, ben de gezmenin dolaşmanın dibine vurdum, Eminönü’nden ayrıldım, başka yerlere geçtim, hatta itiraf ediyorum bir ara çileğin varlığını dahi unuttum.
Tam 4.5 saat!!!
Eve geldiğimde dolaşmaktan yorgun düşmüştüm, kapıyı paşa ve çilek birlikte açtılar, yeni yeni mızıldanmaya başlamış, o kadar saat emmeden yine iyi dayanmış kuzum. Beni hiç aramamış babasıyla iken…
Yetmedi ertesi gün ikinci bir inanılmazlıkta çileksiz gittiğim iftar davetiydi, bu sefer uzağa değil aynı sokakta oturduğumuz arkadaşıma gittim, kütüphaneden arkadaşları toplamıştı, hepsi de çileği bekliyormuş umutla, onsuz geldiğim için bir güzel azarladılar beni. İki saat durdum geri geldim.
Şimdi söyleyin bakalım, tadının damağımda kalması boşa mıymış bu deneyimin? Tekrar ne zaman böyle bir hakkım olur bilemiyorum, iki gün üst üste olunca joker hakkımı da kullanmış oldum haliyle, ama neyse :P
Aslında amacım çileksiz zaman geçirmek değildi. (Tamam itiraf ediyorum biraz da o tabii) Asıl istediğim paşanın çilekle ben olmadan vakit geçirebilmesi, sadece mutlu ve ihtiyacı olmadığı zamanlarını değil, karnı aç, altı kirli ve uykusuz olduğu ve huzursuzlanıp ağladığı zamanlarda da ilgilenip sakinleştirebilmeyi becerebilmesiydi. Sanırım biraz da olsa bunu sağlamış oldum.
Paşa bunu nasıl kabul etti bilmiyorum ama biraz düşününce çileğin 5 ayda gelmiş olduğu durumun da büyük etkisi var sanırım. Artık eskisi kadar sebepsiz ağlamaları yok, huysuzlandığında oyalamak daha mümkün… Ve en önemlisi babasını ayırt edebiliyor ve dahası onu özlediğini düşünüyorum. Akşam eve geldiğinde sesini duyunca hemen susup dinliyor ve onunla oynarken benimle vakit geçirdiğinden daha çok mutlu oluyor, kahkahalar atıyor. -Alınıyorum biraz… ama yok yokk daha çok böylesi güzel deneyim yaşamak istiyorsan kelebek, hiç zoruna gitmesin bu durum :P-

İşte böyle… bu güzel anımı sizlerle paylaşmak istedim, ne dersiniz yarınlarımız için umut var dimi:P

----------

Bugün arefe…
Ramazan’ın son günü, nasıl da hızlıca geçiverdi.
Yarın bayram
Bu çileğin ilk bayramı…
Bizim evde (annemleri kastediyorum) uzun bir aradan sonra ilk defa bütün aile bir arada olacak. Ablam döndüğü için… Ama yine uzun bir süre böyle olamayacak sanırım. Çünkü tekrar uzaklara gidiyor. Umarım çilek, teyzesini daha sık görebilir, kuzenlerini, eniştesini… Buradan kendilerine sesleniyorum. (bu kısmı İngilizce ve Arapçaya translate etmem gerek :P)

--------

Bayramları çok sevdiğimden bahsederim hep. Çocukluğumuzda bayram benim ve ablam için yeni alınmış kıyafetler demekti. Annem yalnızca bayramda bizi baştan ayağa giydirirdi. Bayram gelmeden bayramda ne giyeceğimiz telaşına düşer, çantadan tokaya çoraptan ayakkabıya tüm kıyafetlerimiz gıcır gıcır olurdu. Annem dikerdi her şeyimizi.

Arefe günü banyo yapmak mühim işti.
Çocuklar bir yaş büyürdü çünkü.
Annem ikimizi de güzelce yıkardı.

Akşam yatmadan önce ertesi gün giyeceklerimizi askılarıyla birlikte yatağımızın başucuna asardık ablamla. Ayakkabılarım hep siyah rugan olurdu. Böyle üzeri kurdelalı, parlak…
Yattığım yerden onlara bakar uyuyamazdım heyecandan. Hemen sabah olsun isterdim.

Sabah olduğunda namaz vakti kaldırırdı annem bizi.
Bugün bayramdı,
Yatılmazdı.

Annem bayram için hep su böreği yapardı bir gün öncesinden.
Onu, böreği açarken pişirirken izlemek, bayramın geldiğinin en büyük müjdecisiydi benim için.
Herkes yalan söylese bile, börek söylemezdi.
Bayram gelmişti.
Çünkü börek bayram demekti.

Babam namazdan gelince kahvaltı sofrası kurulurdu.
Bütün aile kahvaltı yapardık.
Üstümü giyinmezdim hemen…
Kirlenmesin diye…

Kahvaltıdan sonra aile içinde bayramlaşırdık biz, özel bir usulle…
Babam başköşeye otururdu, annem onun elini öper bayramlaşır sonra yanına otururdu. Ardından ablam, babamın, annemin elini öper yanlarına otururdu. Ardından ben önce babamın, sonra annemin ardından ablamın elini öper otururdum.

Köyde geçen bayramlarımızda bu sıranın başına babaannem ve dedem eklenirdi.
Çocuklar ellerinde poşet kapı kapı dolaşıp bayram kutlar, şeker mendil, çok şanslılarsa zengin bir kapıdan harçlık alırlardı.

Yıllar geçti.
Bayramlar köyde değil, İstanbul’da evimizde yaşanmaya başladı. Halkamızın başında sadece babaannem kalırken, sonuna kardeşlerim eklendi. Herkes birbirinin elini sırayla öptü, en ufağımız şeker gezdirdi.

Bayramlaşma bitince babam güzel bir dua yapar her zaman. Güzel geçen Ramazanımıza şükreder, bir dahaki seneye erişmek için niyaz ederiz hepberaber.

Yarın bu halkanın en ufağı çilek olacak…
Henüz şeker tutmayı bilmiyor, Bayramın ne olduğunu anlamıyor ama, annesinin yatağının ucuna iliştirdiği bayramlığı, yarının olmasını bekliyor.
Bu sene çileğin yerine ben heyecanlanıyorum bayramlığı için…
Bundan sonraki yıllar (inşaAllah) çilek heyecanlanacak…

Herkese ailesi ile birlikte geçireceği mutlu bir bayram diliyorum

23 Eylül 2008 Salı

Yazmayalı ne çok şey birikmiş akıl süzgecimde…

Çilek 5. ayını da tamamladı bu ay, beş aylık çilek, hımm olgun çilek…

Bu ayki kontrolümüzde çilek ro.tar.ix aşısının ikinci dozunu vuruldu.-yedi mi demeliydim- Hem de tadını o kadar beğendi ki bir gramını bile ziyan etmedi, dudaklarını şap şap yaladı :) doktor bile şaşırdı kaldı. Akıllı kızım benim, herhalde tadından pahalı olduğunu anladı da babamın parasını boşa harcamayayım dedi -hehe-

Kilo durumlarımız da pek bir gelişme yok, 15 günde 250 gram almış doktorumuz az buluyor ama geçen 15 günde 220 gram aldığı için “bu bile bir gelişmedir” dedi. Nedense ben hiç sorun etmiyorum kilosunu. Evet görenler “çilek zayıf bir bebek” diyorlar ama ben bunu hiç takmıyorum. Bilmiyorum tuhaf bir anneyim sanırım. Bence kilo sağlık demek değil kesinlikle. Kendim de zayıf olduğum için belki de. Gelişimi, hareketleri ve becerileri oldukça iyi elhamdülillah.

Geçtiğimiz kontrolden not düştüğüm üzere çilek ek gıdalara başladı. İçim burkuluyor bir yandan. Bebeklikten uzaklaşıyormuş gibime geliyor üzülüyorum sanırım…

Düzenli olarak yediremiyorum bir yerlerde aksama oluyor, ilgisiz bir anneyim sanırım, doktor 3 öğünü de yesin dedi. Ama çileğin uyku düzeni bir tuhaf ayarlayamıyorum. Uyanık olduğunda bir işle meşgul oluyorum tekrar uyku vakti geliyor öğün aksamış oluyor, doktor 3 öğün dedi diye bazen akşama doğru 3ünü de sıkıştırmaya çalışıyorum o da sıkılıyor istemiyor haliyle. Bir de bacak kadar boyuyla ağzını kilitlemeyi öğrenmedi mi şaşıp kalıyorum. Bir iki gündür emziğe de aynı şeyi yapıyor. -Kızım lütfen emziğe zor alıştık zaten daha em biraz daha annecim yaaa güzel uyuyorsun böyleee :(- merak ediyorum benim gibi ihmalkar anneler var mı diye, yoksa herkes bebeğinin öğünlerine çok iyi riayet ediyor mu?

Yeni yeni huylar huzursuzluklar öğreniyor. Anladım ki çilek sinirli bir bebek. Hele öyle ağlatarak terbiye edilecek cinsten kesinlikle değil. Nasıl sinir yapıp sıkına sıkına çığlıklar atıyor görseniz… böyle yanaklarıma yanaklarıma atlıyor sıkıyor saçlarımı yoluyor ben de onunla birlikte bağırmaya başlıyorum öyle canımı yakıyor. Yaptığım da ne mi. Ya lavaboya gitmek –ne kadarlık bir süre olacağını tahmin edersiniz- ya da evi süpürüyor olmak ve makinenin sesinden ne boyutta bir ağlama krizine yükseldiğini duyamamış olmak… geldiğimde ters dönmüş yüzünü gömmüş çılgınlar gibi ağlarken buluyorum hanımı. Kaldırdığımda da niye bu kadar geç kaldın??? meyanında darbelere maruz kalıyor yüzüm. Fena cimcikliyor hanım…

Seyrek kaka yapmalar devam ediyor doktora gitmeden önceki gece bir blog turu yaptım da pratik annenin bahsettiği üzere bu çok sık rastlanan bir mevzuymuş, sandığım kadar panik bir durum yokmuş bu husustan doktora bahsettim o da onayladı, zaten her şeyde “internetten baktım, okudum vs. ” dedikçe “aman ne araştırmacı anaçmış” diye düşünüyor olmalı :)

Çileğin 5. ayına basmasını sabırsızlıkla bekliyorduk, malum artık oturtulabiliyor, doktora da sorup onayladıktan sonra, her hevesli anne baba gibi soluğu kızımıza bir mama sandalyesi almak için IK.EA da bulduk, kısa süreli oturtuyorum şimdilik. İftarda yanımızda olsun sofrada iştaha gelsin istiyorum, gerçi bu aralar iştah konusunda berbatız, nazar ettik kızımıza. İlk zamanlar kuru fasulyenin şehriye çorbasının suyunu veriyordum kaşığı yiyecek gibi alıyordu –“durrr napıyosun onda et var salça kıyma domates bıdıbıdı…” dediğinizi duyar gibiyim, denedim domates, salça hiçbir alerjik durum göstermedi, doktor da bir sakınca görmedi- . Herkese yiyor aman dedik şimdi ağzını bile açmıyor, bir sıkıyor dudaklarını, kendini mama sandalyesinin öbür tarafına kollarıyla birlikte bir atıyor sanırsınız 3 yaşında bıdık. Sanırım ben de yemek konusunda ısrarcı anneler kategorisine girdim istemeden…

------------

Ramazan bitmek üzere… üzülüyorum ama bayram geliyor bu ise çok mutlu edici

Çocukluğumdan beri bayramlar benim için dilimin üzerine konmuş akide şekeri gibidir. Tadına doyamam bitince ağlamaklı olurum. Bayram gelmeden önce ona dair büyük hayaller kurarım sonra bir kısmı olur bir kısmı olmaz. Sevinç ve burukluk içinde geçer gider. Sonra ikinci bayramı beklerim heyecanla bu kadar yakın olmaları hem iyi hem kötüdür benim için… yıl boyu bayramsız kalmak zoruma gider. Keşke araları biraz daha açık olsa derim içimden…

Evet bayram geliyor haliyle kelebeği bayramlık telaşı sardı :) bu sefer giydirmem gereken iki bayan var aman ne hoş :)

Bayram temizliğine başladım ama her zaman bildiğim yaptığım gibi değil, parça parça… eskiden “bu da temizlik mi canım” dediğim biçimde… önceleri benim için temizlik bir günde yapılıp bitirilmezse temizlik sayılmazdı. Bugün burayı yarın orayı yaparsam yarın orayı temizlerken temiz olan burası pislenirdi benim için, tekrar edilmesi gerekirdi. Bir gün boyunca sabahtan akşama koştur kanır bütün evi siler süpürür, cam kapı eser, perde tül bırakmazdım. Akşam olunca bir temiz duş alır (e haliyle temiz eve temiz olmak gerek) paşanın azar seslerinin arasında sırtım belim bacaklarım ağrıdan koparken yüzümde tebessüm tarifsiz bir mutlulukla ağrılarımı dinleye dinleye uyumaya çalışırdım.

Ama çilek bu konuya da değişiklik getirdi.

Bir haftadır cam siliyorum, daha doğrusu bu işi ikiye böldüm, ilk parti hafta başında ikinci parti dün tamamlandı. Bugün perdeler ve tüller hallediliyor, yarın kapı, duvar öte gün son olarak yerler falan haledilecek. E peki bu sırada camlar tüller kapılar yine ve yeniden kirlenmeyecek mi ???

aaa ne münasebet öyle saçma şey mi olur :P
diyerek kendimi avutacağım :)

Not: Hafta sonu müthiş bir deneyim yaşadım, tadı damağımda kaldı, bir dahaki postta bundan bahsedeceğim inş.

7 Eylül 2008 Pazar

Kendime yeni giysiler almak çok mutlu eder beni, her kadın gibi… sinirli olsam, üzgün olsam, kırgın olsam hepsi alışverişte geçiverir. Güzel bir şeyler alıp elim kolum poşet dolu evimin yolunu tutuğumda, aldıklarımı kombine edecek evdeki giysileri tasarlarım kafamda, yakında giyebileceğim, düğün, bayram, toplantı varsa neyi nerde ne ile giyeceğimin planını yaparım, ağzım kulaklarımda mutlu mesut sevine sevine evime gider, hepsini tek tek gardırobuma asarım.

Bugün paşa evdeydi. Uzun zamandır çalışmadığı bir hafta sonu. Vakti evde geçirmeyi de severiz, dışarı çıkıp gezmeyi de. Biz karı koca en çok birlikte alışveriş yapmayı seven nadir çiftlerdeniz. Biz de atladık arabamıza outlet mağazaları gezdik tek tek. İndirimden hoş şeyler aldık, çilek hanım için bakındık ona da ciciler aldık. İftarımızı annemlerde yapıp eve dönerken yolda arabada, karanlık caddede otobanın ışıklarını seyredip düşünürken kendimi yine ağzı kulaklarıma varacak kadar mutlu, sevinçli ve hafiflemiş hissettim, evimizin önüne gelip arabayı park ederken birden aklıma geliverdi.

“bi dakka yaa ben bugün kendime bir şey almadım ki! niye ağzım kulaklarımda? kendim için alışveriş yapmadığım halde neden böyle mutlu ve huzurlu, kendine bayramlık almış çocuk edasıyla sevinçle elimdeki poşetlerin saplarını sıkıyorum ki!?”

diye düşünürken fark ettim.

Elimdekiler çileğe alınmış giysilerin poşetleriydi...

Evet, ben bugün kendime bir şey almamıştım. Ama kendime almışım gibi bir mutluluk vardı içimde…

Çünkü çileğe alışveriş yapmış ve onları alırken, çileğe hangi gün neyi giydireceğimin hesaplarını yapmıştım sevinçle.

Tıpkı kendime alışveriş yaptığım da, planladığım gibi…

Çilek için yaptığım alışveriş beni böyle mutlu etmişti.

Ve ben kendime bir şey almadığım halde aynı mutluluk ve yüreği kıpır kıpırlıkla, yine sevine sevine ve heyecanla, evime gelmiştim.

5 Eylül 2008 Cuma

Aşçı çilek

Aksama kayınvalidemler iftara davetli…


Aslında ilk gün almak istiyordum ama emzikli bir bayan olarak orucuma güvenemedim, çok şükür rahat geçiyor oruç, nazar değmesin inşaAllah


Yemeğe misafir almayı çok severim ben, önce yemek bloglarından hazırladığım bilgisayarımdaki “cooks” arşivini tektek gezer menü dizerim, sonra yemek bloglarındaki güncel tariflere bir göz atarım menüm en az 1 hafta önceden hazır olur. Ardından o hafta boyunca her yemek için gerekli malzemeyi çıkarırım. Soğana salçaya baharata kadar tek tek. hafta içi eksikler tamamlanır.


O gün gelip çattığında önce sabahtan akşama programını yaparım kafamda, şu saatte et hazır olacak, pirinç ıslanmış, malzemeler yıkanmış bekliyor olacak. Şu saatte çorba salata bitmiş, sofra kurulmuş olacak. Tezgah üstü dağınıklıktan da nefret eder sürekli yıkar süzdürür toparlarım bir yandan da. Mutfakta zaman geçirmeyi pek severim ben.

Evliliğimin ilk senesi Ramazan’a dair pek bir hevesliydim ama oruçlu bir halde tek başına iftar sofrası hazırlamaya cesaret edemiyordum bir türlü. İftar sofrası normal yemek davetlerinden farklı. Saatlerdir aç olan bir insan güzel bir sofra bekliyor. Ona göre hazırlanmak gerekiyor.


Velhasıl ben de gün boyu aç olacağımdan gücüme kuvvetime güvenemiyorum haliyle. (tabii o zamanlar çırpı gibi bacaklarım kollarım… ahh ahh :P ) oruç tutmadığım günlere program yapıp davet alıyorum özellikle eşimin tüm akrabalarını, onun ve benim arkadaşlarımı tek tek iftara almıştım ilk Ramazan’da. Çok da güzel sofralar kurmuştum keyifle.


Sonraki sene yine aynı şekilde geçti. Tek farkla. Artık 1 yılın verdiği beceri ve deneyimlerle hız kazanmış ve kendimi çok yormama gerek kalmadan da aynı güzellikte sofralar kurmaya başlamıştım. Oruçlu iken de misafir alabilmek gurur veriyordu bana.


Geçtiğimiz yıl ise hamile olduğum için ne oruç tutabildim ne de misafir alabildim. Kendimden geçmiş haldeydim zahir. “Artık bir de çocuğum olacak böylesi davetlere gücüm olmaz herhalde” diye düşünüyordum.


Bu yıl evliliğimde 4. ramazanım. İlk davetim de bugün. Hiç de azımsanmayacak bir sofra kurdum. Hem de 4,5 ayık bir bebeyle…


işte menüm:


Yayla çorbası
Kıymalı taze fasülye
Fırında kuzu
Karışık salata
Pilav
Ev yapımı vişne suyu
Ve kaymaklı elma tatlısı


Öğlen 12:30 dan beri hazırlıklara başladım ve saat 5:00 da her şey hazır. Ayrıca evi de sildim toz aldım.


Bütün bunları marifet mi de anlatıyorsun diyebilirsiniz. Hem öyle; hem değil. Kendi içimde bu 4 yılın muhasebesini yaptığımda geldiğim noktada bunlar benim için sanırım marifet. diyorum ki “kadının sınırı yok”... kendini paralamada, gücünü feda etmede, canını dişine takıp iş görmede… yapamam sanıp önce, sonra bir gayret herşeye koşturmada... o yüzden yıllar sonra çöküp kalıyoruz belkide. Ve eminim yukarıda saydıklarımı 2 hatta 3 çocukla yapanlar var aranızda. Siz de kendi içinizde bir muhasebesini yapın yıllarınızın, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Çilek bu süre içerisinde kah uyudu, kah mutfak halısının üzerinde tepişti, kah annesinin kucağında çorba karıştırdı. Annesi de bir yandan ona yemek yapmada küçük püf noktalarını anlattı. “mercimek çorbasının ve makarnanın pişerken, yayla çorbasının piştikten sonra ağzı kapatılmaz annecim, ilk ikisi taşar, üçüncüsü kesilir kuzum” gibi…

Ben bu postu yazarken de kah ayağımda kah salıncağında sallanıp, annesinin işini bitirip onu yıkamasını hafiften mızıklayarak bekliyor.


Herkese iyi iftarlar…

....

Güncelleme: saat 22:24 mısafırımı agırladım hersey cok guzeldı. cılek gec saate kadar uyumak ıstemedı yaklasık 1 saattır uyuyor her davet sonrası oldugu gibi bu sefer de tezgah basında cok vakıt gecırmem sebebiyle sırtım agrıyor, tatlı bır yorgunlukla bılgısayarımın basındayım

3 Eylül 2008 Çarşamba

Döner çilek

Çilek geçtiğimiz Salı gününden beri dönmeyi öğrendi, ama ne dönme…

O gün bu gündür en büyük keşfi, en iyi becerisi bu oldu

Habire dönmek istiyor

Tam da yatağında yatırmaya alıştırma çalışmalarına başladığım dönemde.

Uykuyu zaten orada uyuyamaz oldu, kocamannnn alan dön döne bildiğin kadar

Salıncakta uyutup beşiğine geçirmek istediğimde de aynı şeyi yapıyor

Daracık salıncaktan koca yatağa geçip de eli kolu boşta kalınca uykunun arasında başlıyor soluna doğru ıkınmaya yekinmeye

Ve uykunun arasında ters dönüyor

Sonuç yeni uyumuş ama bak aaaa uyanmış çilek :(

Salıncakta yatmaktan da huzursuz oluyor hareket alanı dar olduğu için.

Beşiğine yatırdığım ilk gece (ki dönme işlemini henüz bu kadar profesyonel hale getirmemişti daha o zaman :P) bir deli deli yatmıştı yavrum. Koca yatağı bulunca neresini dolduracağına şaşıp sevindirik olmuştu, ertesi gün çileği görmeye anneme gelecekler için salata ve kek yapmak için mutfakta olduğumdan geç saat yatmış, gelip gidip ne yapıyor diye baktıkça her seferinde bir pozisyonda bulmuştum çileği. Bir seferinde nasıl becerdiyse, yatak başlığına paralel olarak yapışmış halde bile buldum.

Sonraki gece uykusunda, kızdığı zamanlarda yaptığı gibi emekleme hareketleri yapmış ve kafasını yatak başlığına yapıştırmış başlamış itmeye. Uykumdan bir uyandım ki kafasıyla yatak başlıgını zorluyor ve ağlıyor. Haliyle de ilerleyemiyor

Alt açarken, banyo yaptırdıktan sonra, üstüsünü giydirip soyundururken sürekli ters dönmek için zorluyor, yeni bir şey öğrense de şu huyuna ara verse azıcık.

---------

Motor gelişimi, algı, ilgi ve becerileri önden önden gidiyor maşaAllah, soranlara 6 aylık demek zorunda kalıyorum

---------

Geçtiğimiz gün alışveriş merkezinde yine ilgi odağıydı küçük hanım, yanlarından birkaç kez geçtiğimizi fark ettiğim birileri bir seferinde arkadan gelen arkadaşına (güya bana çaktırmamaya çalışıyor) “bak bak şu gelen bebeğe bi bak lütfen” diye fısıldadı biz marketten çıkana kadar da defalarca karşılaştık ve hep gözleri çileğin üzerindeydi.

Bugün hastanede 3-4 koltuk ilerimizde oturanlar pişt pişt sesleriyle kızımla oynadılar, hanımefendide sanki onlarla kırk yıllık ahbapmış gibi bir de gülümsemiyor mu iyice fıttırıyorum. Millet de gülücüğü görünce daha bir cesaretlenip yanımıza gelip isteme cüretini gösteriyorlar. Bir önceki hastane ziyaretimizde öyle olmuştu zira. Kadının biri ısrarla istedi çileği. Her seferinde “hayır lütfen” dememe rağmen. Sonunda yanındaki kadın “ısrar etme vermek istemiyor annesi” dedi. Bana da ilk çocuğunuz mu diye sordu. Vermek istemememi buna bağlayarak. (Görmemişin ilk çocuğu hesabı…)

Neden çocuğumu senin kucağına vereceğim! Seni tanımıyorum ki bayan! Bebeğime çılgınca bir zarar vermeyeceğini, bir anlık dalgınlığımdan faydalanıp kaçırmaya çalışmayacağını nerden bileyim!? Elin ağzın yeterince hijyenik mi bakalım? Çünkü kucağına aldığın çocuğu şapur şupur öpmene kimse engel olamayacaktır eminim… üstelik leş gibi nikotin kokundan sigara içtiğinde besbelli… hala niye 4.5 aylık bebeğimi senin kucağına vermemiş olmamdan dolayı beni görmemişlikle itham ediyorsun ki…

Bu işe en kısa zamanda bir hal çaresi gerek…

--------

Doktor çileği az kilo almış buldu, tahlilleri temiz çıktı. 3 günde bir ilginç bir kaka yaptığı için bir de gayta testi yaptırmıştım doktor istemediği halde. Onda da bir sorun yok hamdolsun. Dışkının bağırsaklarında uzun süre beklemesinin koku ve biçim değişikliği yapmasının normal olduğunu söyledi. Herhangi bir huzursuzluk durumu olmadığı için şimdilik beklemedeyiz.

Emme aralığımız tekrar 1-2 saate döndü çok şükür. Ama yeterli kilo almadığı için ek gıdalara başlamamızı istedi. Bu sandığım gibi kaşık ya da biberon maması olarak değilmiş meğerse. Meyve, sebze çorbası ve yoğurt şeklinde. İçinde birkaç örnek tarifin yer aldığı bir de kitapçık verdi. İçindeki örnek tarifleri buradan da yayınlayacağım inş.

Karma aşımızın ikinci dozunu vurulduk hastane dönüşü. Aynı aşıların sağlık ocağında ücretsiz vurulduğunu yeni öğrendik. İlk dozu hastanede vurulmuştu ve oldukça maliyetli olmuştu. Aynı işlemi aynı koşullarda bedavaya yaptırmak varken özel hastanede aynı aşı için neredeyse özel aşı ücreti vermek acımasızca geldi bana. Üstelik doktorumuz ve danıştığım bir başka doktor da bunun hiçbir mahsuru olmadığını söyledi. Yine bir başka doktor sağlık bakanlığının aşılar konusuna çok önem verdiğini ve sağlık ocaklarının yakında pnömokok aşısını da vuracağını haber verdi. Güzel şeyler de oluyor bu ülkede bazen…

Aklıma gelmişken, çocuk felci aşısı hakkında şaibeler var duymuşsunuzdur. Türkiye'de çocuk felcinin 90lardan beri görülmemei sebebiyle gereksiz olduğu söylenmekte ve çocuk felci olan (Allah korusun) bir çocuğunun bunu aşıdan kaptığı iddia edilmekte. Bu bahsettiğim doktor aşıların artık canlı aşı olarak vurulmasının kaldırıldığını ve böyle bir riskin de tamamen ortadan kalktığını söyledi. artık canlı aşı vurulmuyormuş Türkiye'de. Zaten yaptırmama gibi bir tercih hakkımız olduğunu sanmıyorum. Çünkü bu aşı da karma aşının içindeki 5 aşıdan biri ve topluca vuruluyor artık.

Aşımız ilkinde olduğu gibi yine huzursuzluk yaptı, vurulurken hiç ağlamadı çilek. Sadece ilacı verirken azcık yandı sanırım. O zaman biraz ağladı ama anında sustu. Eve geldikten bir saat sonra huzursuzluğu tavan yapınca daha önce doktorumuzun tavsiye ettiği yarım fitil par.a.no.x S verdim. Kucağımda salladım, şimdi içeride uyuyor. Yaralı ceylanım benim, içini çeke çeke ağladı. Aşı yeri kızardı. Bunun için, içine limon damlatılmış suya batırdığınız pamuk iyi geliyor. Aşı yerine sürün, kızarıklığı geçiyor.

Kucağımda uyutmayı unutmasını istiyorum, ayağımda sallamaya başladım birkaç gündür. Uyuyor da. Ama bugün özel bir gün. Acısı vardı kuzumun, o yüzden kucağımda uyuttum. Anne kucağının acıyı azalttığının bilimsel olarak keşfedildiğini okumuştum gazetede. Çok doğru bence de. Anne kucağının yeri bir başka.

Rabbim hiçbir evladı annesinin kucağına hasret bırakmasın. Âmin.

Not: Bir önceki yorumlardan arzu solmaz hanıma; uçağa binerken de yukarıda bahsettiğim fitilden yarım vermiştim. Sadece bebeğin uyumasını sağlıyor. Başka bir sebeple kullanmadık. Uçak konusundaki tecrübelerimize buradan ulaşabilirsiniz. Umarız sorunsuz bir uçuşunuz olur. Daha ayrıntılı sormak istediğiniz bir şey olursa mail atabilirsiniz. (Kendimi uzman sandım birden :) Siz sakın öyle sanmayın ama. sevgiler)

1 Eylül 2008 Pazartesi

hoşgeldin ey ramazan ayı!

Bugün ilk orucumuzu tuttuk ilk iftarımızı yaptık elhamdülillah

bu sene ramazan cok özel geliyor bana, yıllardır hissetmediğim bir ruhu hissettim bugün, özenle hazırladım yemeğimi, soframı, kendimi,

güzelce karşıladım eşimi...

daha bir kolay geçti sanki gün..

3 yılın ardından bir aile olduğumu, bir ailenin annesi, eşi, evin kadını, hanımı olduğumu hissettim

yıllar sonra çileğin tutacağı ilk oruçları düşündüm

benim onu nasıl teşvik edeceğimi, nasıl yüreklendireceğim, paşa oruçları tutturacağımı, nasıl ödüllendireceğimi düşünüm

kızıma ramazanın ne olduğunu anlattım

onun da ilerde büyüyüp kocamannnn bir insan olduğunda şeker tadında hatırlayacağı ramazanlar olması için neler yapmam gerektiğini düşündüm

gerçek bir aile olmak nasip oldu bizlere de çok şükür...

bu sene ramazan işte bu yüzden bir başka güzel...

herkeslere hayırlı bereketli Ramazanlar...