Artık asla eskisi gibi olmayacak günlerimiz başladı… Şikâyetim yok yanlış anlaşılmasın, Çilek kokulu miss gibi günler bu günler… Baharla birlikte evimize doğan tatlı ılık Nisan güneşi… taaa uzaklardan gelip hiç sormadan yüreğimizin başköşesine yerleşen konuk… Hislerimi anlatacak ne bir söz, yaşadıklarımı ifade edecek ne bir tanım bulamıyorum günlerdir… Bulutların üzerinden ayağımı yere basamıyor her yere dokunduğumda, sanki tekrar göklere yükseliyorum. Sevinç gözyaşları dökmek adına hüngür hüngür ağlamak istiyorum önce, sonra kahkahalar atmak… Bana lütfedilmiş bu hediyeyi birisi elimden alıverecek diye korkuyorum, biri çıkacak “hayır bir yanlışlık oldu bunu size hataen verdiler sahibi siz değilsiniz” diyecek ve seni elimden alıverecekler diye kalbim endişe dolu… Her şey o kadar inanılmaz ki, sen inanılmazsın, göğsümde uyuya kalman, sessiz bir hırıltıyla nefes alışın, küçücük elin ayağın dudakların… yüzünü yüzüme yasladığımdaki sıcaklığın, sen, benim bebeğim… Seni bana lütfeden, bahşeden, hak etmediğimiz şükrünü eda edemediğimiz diğer nimetlerle bizi nasıl bezedi ise Yaratıcı, seni de bize öyle gönderdi. Ne mutlu bize...
Artık hayatımızda sen varsın, uykuya dalacağım zaman yüzünü seyredebilmek için yatağımızın ayakucu kısmında yatıyoruz biliyor musun? Işıkta uyumaktan nefret eden babacığın, gece ara koridorda ışık yakıyor sırf gece yüzünü daha iyi görebilmek için… Yattığım yerden seni seyrediyor gece uyandığımda karyola parmaklarının arasından ilk önce senin melek yüzünü görüyorum. Hep kucağımda ol hep seni koynumda tutayım koklayayım istiyorum, o miss cennet kokunu, süt kokunu… minicik dudaklarını dudaklarıma dokundurmak, yüzünü yüzümden ayırmamak istiyorum… Meleğim, güneşim, artık hayatımızın merkezinde sen varsın, bir sen varsın, hep var ol inşaAllah…
Anneyim ben, hep derlerdi çok güzel çok özel bir duygu diye, ben ise kendimi, senin gibi yeni doğmuş hissediyorum, şaşkınım, sevinç doluyum, sana ve etrafıma bakınıyorum, çok acemiyim, seninle yaşamayı umduğum bir yol var önümde… Heyecanlıyım, endişeliyim, o kadar çok duyguyu bir arada yaşıyorum ki, seni gözümün önünden bir an olsun ayırmak istemiyorum Rabbim ayırmasın…
Hayatımıza katılalı tam 6 gün oldu bugün… Sen tam 6 gündür bir insanoğlusun, oysa sanki daha dün gibiydi senin geleceğini öğrendiğim ve kalbimin deli gibi çarptığı gün… o 9 ayı aşan süreyi sanki ben yaşamadım, sanki seni onca zaman sabırsızlıkla bekleyen bizler değildik… İşte burdasın, sana her baktığımda gözlerime yaşlar birikiyor, ama sevinçten… o kadar masum bir yüzün var ki bebeğim…
Yazmaya, söylemeye, söze nerden başlamalı bilmem. En iyisi en son bıraktığım yere döneyim…
41. haftayı doldurmayı da sabırla bekledin ya bebeğim, işte o gün, 18 Nisan sabahı, bir bayram sabahına uyanır gibi heyecanla uyandım erkenden, içimden bir ses bugün bir şeyler olacak diyordu, farklı bir şeyler… Günlerdir eli boş döndüğüm doktor kapısında bugün farklı bir şeyler olacak, olmasını o kadar çok istiyordum ki, seni sabırsızlıkla öyle bekliyorduk ki… Senin içeride geçirdiğin her an bana uzun yıllar gibi geliyordu çünkü… Gelmelisin artık diyordum içimden…
Annemler de o günkü kontrolde farklı bir şeyler olacağını tahmin ediyorlar ve haber bekliyorlardı… kalktım, ılık bir duş aldım… Kafam karma karışıktı… Sana kavuşma arzusu o kadar kuvvetliydi ki içimde… hala gelmek için acele etmiyor olmana kırılıyordum biraz da… Sanki bizimle tanışmak için hiç acele etmiyordun… Sen böyle yaptıkça ben de beklemek istiyordum bir taraftan da… Doktora da söylemeye niyetliydim, halen bir değişiklik yoksa bekleyecek ve hastaneye yatmayacaktım, kararlıydım…
Hastaneye vardık, muayene kaydımız yapıldı doktorumuzun kapısında beklemeye başladık, kapı açılıp içeri çağırıldığımızda o kapıdan her girişimdeki gibi heyecanlıydım, acaba bir değişiklik var mı, acaba gelmeye karar verdi mi beni minik çileğim…
Ama hayır… Rutin muayenemiz yaklaşık 2 haftadır bize verdiği cevabı verdi, açılma yok…
O masadan hayal kırıklığı ile kalktım yeniden…
Aklımda doktora söyleyeceklerim birikmeye başlarken, ultrason muayenesi için uzanıyorum bu kez… Doktor hanım seni incelemeye başlıyor yine… uzun uzun bakıyor, bu sefer gerçekten uzun uzun bakıyor, ben monitöre bakmayı bırakıp doktorun yüzünü inceliyorum, neden bu kadar uzun sürdü bu kez, neden ciddi bir ifade var yüzünde… Sabırsızlanıyorum bir korku iniyor kalbime… Konuşmuyor doktor, konuşmasını o kadar çok istiyorum ki hala sana bakıyor… “Suyun azalmaya başlamış” diyor ciddi bir sesle…”plasentan yaşlanmaya başlamış” diye ekliyor, ne demek bunlar? Korkum artıyor doktora söylemeyi düşündüğüm her şey bir anda siliniyor beynimden… “Bugün yatmalısın, eve gitmen ve daha fazla beklememiz tehlikeli” diyor. O anda bekleme fikrini silip atıyorum beynimden, içimden sadece senin iyi olmanı diliyorum…
Paşa içeri geliyor doktor ona da tekrarlıyor bana söylediklerini… Paşa bir önceki günden kalma endişeleriyle “hemen doktor hanım” gibi bir cümle kuruyor.
Odadan dışarı çıkıyoruz, annemi aramalıyım, o da endişeli ve benden haber bekliyor… Telefonu açması ile “ne oldu” diye sorması bir oluyor doktorun söylediklerini tekrar ediyorum “hemen geliyorum” diyip kapatıyor. Paşa yatış işlemlerimi yapıyor, birkaç kâğıt imzalıyorum, o kadar heyecanlıyım ki… Kayınvalidemleri arıyorum ardından… Onlar da haber bekliyorlar zaten. Ardından sancı odama çıkarılıyorum, hastane giysisi giymemi istiyor hemşire, bense bir yandan “bak doğuma giderken haber ver mutlaka” diye sıkı sıkı tembihleyen eş dostu düşünüyorum. Cep telefonumu elime alıp daha önceden hazır tuttuğum mesajı, rehberimdeki A isminden başlayarak sırayla herkese gönderiyorum “Doğum için hastaneye yatıyorum, dualarınızı eksik etmeyin, kelebek” hemşire ise ben telefonumla meşgul olurken serumumu takmaya çalışıyor, suni sancı veriliyor, bileğimdeki bandajın üzerine 18. 04.2008 11:00 yazıyor. Neler olacağına dair bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum hemşireden, hemen başlamaz sancı diyor ve gidiyor. Bir başka hemşire gelip sorular soruyor, adınız soyadınız yaşınız kaçıncı gebeliğiniz, kürtaj-düşük var mı, alkol-sigara kullanıyor musun tetanoz aşısı oldunuz mu? Sabırla hepsine cevap veriyorum. Bir başka hemşire gelip lavman yapıyor.
Kayınvalidem ve görümcem geliyor. Rutin muayene için geldiğimden hazırlıksız bir haldeyim. Daha önceden kararlaştırdığımız gibi bize uğrayıp hastane çantamı, çikolata sepetimizi, annemin bir gün önceden getirdiği ve dolaba koyduğumuz loğusa şerbetini ve kurabiyelerimizi getiriyorlar.
Ardından hemşire gelip NST ye bağlıyor beni, kalp sesini ilk kez duyan eşim ve ailesi heyecanlanıyorlar. Evet işte bu bebeğimin kalp sesleri… Makinede sancım gözüküyor ama ben henüz bir şey hissetmiyorum.
Saat 12:30… Annem geldi, çok heyecanlı, endişeli, Gülümseyerek konuşuyor ama ben heyecanını hissediyorum, ben ise o kadar sakinim ki. Sanki oraya benim doğumum için toplanılmamış, sanki günün konusu ve merkezi ben değilmişim gibi… Yatağımda yatıyorum, kolumda serum… Konuşuyoruz, şakalaşıyoruz, mesajımı alan eş-dost sürekli arıyor, Mp de bunlardan birisi, saolsun nerdeyse 15 dk da bir ya hastanenin oda telefonunu ya benim ya annemin cebini arıyor, telefonla meşgul olmaktan NST cihazını kaydırmışım. Telefonumu kapatıyorum…
Hemşire tekrar geliyor, cihazı çıkarıyor, odada dolaşmamı istiyor, memnuniyetle… Yatmaktan sıkıldım zaten…
Ardından ebe geliyor, açıklık muayenesi yapılıyor bir değişiklik yok! Yaklaşık 2 saattir serum yiyorum hala açılma yok…
Saat 14:00 muayene için doğumhaneye indiriliyorum, iki doğum odası var yan yana… birinden inleme sesleri geliyor, tekerlekli sandalyede ve arkam dönük olduğu için içeriyi göremiyorum, doktorum muayene ediyor, açıklık 1 santim… çıkışta yan odaya bakıyorum, yerler kan içinde, doğum olmuş, ne mutlu ona… hizmetliler içeri giriyor temizlik için, “doğum olmuş” diye mırıldanıyorum, “yok yokk muayene yapıldı” diyor hizmetli gülerek, ben de gülümsüyorum, korktuğumu sanmış olmalı… o an ordan ayrılan bayanın yerinde olmak için neler vermezdim diye geçiyor içimden… Asansörde hemşire muayene bulgumu soruyor 1 santim diyorum iç geçirerek, “oooo yolun başındasın” diye gülüyor. Asansörün kapısında annemler bekliyor onlarda heyecanlı… Odaya getiriliyorum tekrar, tekrar NST bağlanıyor, kalp sesleri, sancı eşiğim…
Arada bir, hafta içinde hissettiğim sancılar geliyor bir süredir, ama açılma olması için yeterli değil… Kalkıp dolaşıyorum paşa resimlerimi çekiyor… vakit geçiyor…
Hastanenin o katı doğum için bekleyenlere ayrılmış, sancı katı… yan odada bir anne adayı öğlenden beri bağırıyor, refakatçileri beni odada serum ayağına tutunarak dolaştığımı görüp şaşırıyorlar ve içlerinden biri fütursuzca odama kafasını uzatıp “hiç sancın yok mu senin!?” deme cüretini gösteriyor…
Saat 15:00 ebe yeniden muayene ediyor, ı ıh değişiklik yok… kolumdan iğne yapıyor, bu kaslarımı yumuşatmak içinmiş… NST ye bağlanıyorum tekrardan…
Saat 16:00 tekrar doğum odasına indiriliyorum doktorum tekrar muayene ediyor 2 santim! Nihayet… su kesemi açıyor ve “iyi, bebek kakasını yapmamış, keseni açtım bu süreci hızlandırır” diyor, ardından “NST de sancıların çok kuvvetli gözüküyor hissetmiyor olduğun için gerçekten çok şanslısın” diyor, çok acılı olmasa da sancı çekiyorum elbette, ama açılma olması için yetmiyor…
Tekrar odadayım, telefonlar telefonlar… Sabahtan beri hastanede olduğumu bilenler merak ediyor, kurulan cümle aynı… “bir değişiklik yok bekliyoruz” sinirlerim bozuluyor, neden böyle oluyor ki sanki… oysa ben çok rahat ve çok kolay bir doğum yaşayacağımdan o kadar emindim, kendime o kadar güveniyordum ki…
Sancılarım sıklaşıyor saate bakıyorum 15 dk da bir sancım var. Serumum bitmek üzere… odada dolaşmaya devam, sancılar sıklaşıyor, artık odada çalan telefon sesine ve konuşmalara tahammül edemiyorum, sancım var ve ben etraftaki seslere karşı aşırı duyarlıyım, canım sıkılıyor…
Saat 18:00 ebe yeniden muayene ediyor, yok değişiklik yok aynı 2 santimi geçmiyor… onunda yüzünde endişe ve hayal kırıklığı, “bebeğinin kafası o kadar güzel yerleşmiş ki” diyebiliyor sadece, Allahım neden açılmıyor hala???
Sancılar artık iyice sıklaştı, saate bakıyorum 3 dk da bir sancım var, karnımın ortasına doğru kenarlardan toplanan ve ortaya gelince şiddetlenen bir ağrı, kulaklarım uğulduyor sanki, dolaştığım yerde çakılı kalıyorum sancım varken, ardından kalçama iniyor, penisilin iğne yemişçesine bir uyuşukluk bütün bacağıma dağılıyor… yatağa uzanıyorum, saat sanki artık hiç ilerlemiyor gibi, o 3 dk ların arasında gelen sancı geçmek bilmiyor sanki. Konuşmaya mecalim yok. Paşa başucumda, elimi tutuyor, ama ben serum ayağını iki elimle kavrıyorum, soğuk metal sanki ben onu sıktıkça bana güç veriyor.
Yan odadaki bağırtılar sinirimi bozuyor, kayınvalidem “bağır kızım sen de bağır ağla istersen de, çekinme” diyor. Bağırmak mı… Ağzımı açıp konuşmaya takatim yok, nefesimi bağırmak için nasıl harcarım ki… Ebe “sakın ıkınma, bebeğinin kafasını şişirirsin, sakın” diye tembihliyor, ıkınmaya bile halm yok oysa benim…
Saat 20:00 doktorum odama geliyor, muayene ediyor, hala aynı… Serumum bitti. Endişeli… kollarını bağlayıp, “kelebek, bu durum hiç normal değil… şimdiye en azından 4-5 santimlik bir açılma olması gerekiyordu bu saatten sonra açılması mümkün değil!!, hala beklemek istiyor musun” diye soruyor, ben beklemek istiyorum, dayanacağım… Sezaryen olmak istemiyorum… “Sana yeni bir serum takmam ama” diyor, “bütün suni sancı yöntemlerini denedik, normalde kadınlar bir serum bitmeden doğurmuş oluyorlar, bu kadar ilaçla rahim kasların da yoruldu ve böylesi durumda beklemek, doğum sonrasında durdurulamayan kanamalara sebep olabiliyor”… diyor
Doktor birkaç saat daha beklememe izin veriyor… O odadan çıkar çıkmaz, göz yaşlarına boğuluyorum, ama olmaz ki!? Ben Sezaryen olmak için gelmedim buraya… neden Allahım diye kendi kendime soruyorum, hıçkıra hıçkıra ağlıyorum, kendimi o kadar yenilmiş ve zavallı hissediyorum ki, 9 ay boyunca taşıdığım yüksek moral, cesaret…hepsi biranda yok oluyor, neden bu kadar uğraştım ki ben, hani hareketli geçen hamilelikler çok kolay oluyordu, aylarca neden yüzmeye gittim ben, evimin önündeki, normal bir insanın bile iflahını kesen yokuşu 9 aylık karnımla neden her gün inatla inip çıktım ki, neden günlerce kilometrelerce yürüdüm, hareketin alasını neden yaptım ben.. neden!!!
Bekleyeceğim… birkaç saat mi.. olsun bekleyeceğim, doktorumu şaşırtacağım ben…
Odadan çıkıyor herkes, ışığı kapattırıyorum, kapı aralık ve koridorun ışığı sızıyor sadece, yan odadaki bağıran ve benim sesine sinir olduğum kadın doğum yapalı saatler oldu… sancı katında benimle beraber bekleyen bütün kadınlar doğum yaptılar, sadece ben varım…
O kadar kırgınım ki… ama kime olduğunu bilemiyorum, hala gelmemek için inat eden bebeğime mi, bu kadar umutla normal doğum yapacağına inanan, kendine bunu inandıran kendime mi, sanki bir şey yapması mümkün olduğu halde yapmayan doktoruma, ebelere ve hemşirelere mi… bilmiyorum ama çok kırgınım, ağlıyorum hala…
Saat 10:30 u geçiyor, ebe yeniden muayene etti, bir değişiklik olmadığını tekrar etmeme gerek yok sanırım. Bana yengesinin de 24 saat 2 santimlik açıklıkla beklediğini ve sonunda sezaryena girmek zorunda kaldığını, kordonun bebeğinin boynuna dolandığını ve kakasını yaptığını anlatıyor. “NSTen çok iyi sen o durumda değilsin, bak ama beklemek bir şey değiştirmeyecek" diyor. O güne kadar bana sezaryenın yan etkilerini anlatan görümcem ve kayınvalidem sezaryena girmem için beni ikna etmeye çalışıyorlar.
Ah bir ihtimal verse doktor, “belki” dese “açılabilir” dese, sabaha kadar beklemeye razıyım, ama o kadar kesin konuşuyor ki… kendi kendime verdiğim cesaret ihtimalleri de yok oluyor, “açılma olması mümkün değil, bu vakte kadar olmadı bundan sonra mümkün değil”… (Kayınvalidemin bana daha sonra söylediğine göre dışarda doktor annemlere "siz herhalde mucize bekliyorsunuz!?" demiş...)
Bebeğimi düşünüyorum bir yandan, ya ona zarar verecek olursam, ya ona bir şey olursa… bir ömür bunun vicdan azabıyla nasıl yaşarım!? Onun yüzüne nasıl bakarım, buna hakkım var mı, kimle inatlaşıyorum ki sanki…
Tamam, artık alın bebeğimi nasıl biliyorsanız öyle…
Ebe gülerek dışarı çıkıyor, bekleyenlerime “Kelebek pes etti” diyor…
Sedye geliyor odama epidural olmak istiyorum doktorum bunun iyi bir fikir olmadığını anlatmaya başlıyor, “neden istiyorsun kelebek?” “bebeğimi görmek istiyorum” “istersen yaparız ama epidural olup ardından yaşam boyu baş ağrısı için doktor doktor gezenler var, ben de sezaryen oldum ve bilerek genel anesteziyi tercih ettim, üstelik önce epidural alıp sonra bir de genel anesteziyle uyutmak zorunda kaldığımız hastalar oldu” diyor artık savaşacak takatim yok doktor… Herkes sabırsız kayınvalidem “sen istemezsen sen ayılana kadar bebeğe bakmayız, söz” diyor, “tutamayacağınız sözler vermeyin” diyorum acı acı gülerek…
O kadar çok korkuyorum ki, kalbim çıkacak sanki, utanmasam sedyede ağlayacağım, “istemiyorum, korkuyorum” diye bağıracağım, o kadar hazırlıksızım ki sezaryen fikrine…
Asansöre doğru ilerliyoruz, keşke birisi durdursa bu filmi, başa sarsa, benim istediğim gibi yeniden çekse, ahhh keşke… el sallıyor herkes bana, ben de sallıyorum numaradan… başımda o gün boyu yanımda olan tatlı ebe, konuşuyor benimle…
Ve işte o an aklıma ne geliyor biliyor musunuz, ameliyata girecek bir kimsenin bilmesi, hatırlaması gereken en son şey aklıma geliyor ve beynimde bir şimşek çakıyor…
Anestezi filmi!!!
Aman Allahım kafamdan aşağı kaynar sular boşalıyor, bir hafta kadar önce t.v. de reklamını gördüğüm ve "yakın zamanda ameliyat olacak olanların kesinllikle izlememesi tavsiye edilir" denen film! sedyeden kalkıp bağıra bağıra hastaneden kaçmak istiyorum, Allahım nerden geldi şimdi aklıma bu... ya gerçekse, ya oluyorsa böyle şeyler, sabahtan beri en olmadık olumsuzluklar zaten beni bulmamış mıydı, bu da kesin benim başıma gelecek, Allahım ne kadar şanssızım!!!
Asansör ameliyathaneye inerken korkarak yanımdaki ebeye soruyorum, bu filmi izledin mi diye “ay evet berbat birşey” diyor “peki olabilir mi böyle birşey” diye ağlamaklı bir sesle soruyorum, “Hayır canımmm!!! Mümkün değilll” diyor, hiç ama hiç ikna olmuyorum…
Ameliyathane koridorunda doktorum, aynı filmlerdeki gibi, ellerini dirsekleriyle beraber yıkıyor, yüzündeki maskeyi düzeltiyor aynaya bakarak. Üzerinde görmeye alışık olduğum önlüğü yok bu sefer, yeşil giyinmiş…
Ve ameliyathanedeyiz, kocaman spotlar altında ameliyat masası, ben yattığım yerden kafamı çevire çevire etrafı seyrediyorum, korkudan kalbim yerinden çıkacak. İçeridekiler kendi aralarında sinirimi bozacak şekilde sıradan mevzularını konuşuyorlar, sanki ben orda yokmuşum gibi davranıyorlar, offf Allahımmm o kadar yalnız hissediyorum ki kendimi, keşke yanımda tanıdığım birisi olsa, elimi tutsa…
Sedyeden Ameliyat masasına geçiriliyorum, doktoruma birisi kocaman bir önlük giydiriyor, son gördüğüm elinde pamuklu makas…
Önüme bir perde çekiliyor, doktorumun elindeki pamukla karnımın her yerine soğuk soğuk batticon sürdüğünü hissediyorum, üşüyorum… o kadar üşüyorum ki bütün vücudum zangır zangır titriyor, dişlerim çarpıyor…
İçeri son birisi daha giriyor, beklenen kişi… Anestezi uzmanı, vakit kaybetmeden başıma geçiyor, sol kolumdan iğne yapıyor, kafamı çevirip ışıklara bakıyorum, son hatırladığım ağzıma doğru kapanan maske ve “iyi uykular” sözü…
……….
Gözümü açtım, nerdeyim ben… karnımda kuvvetli bir acı var. İnlediğimi duyuyorum, birisi başucumda kulaklarımı çekiştirerek “uyan” diyor, neler olduğunu hatırlamaya çalışıyorum, ah evet doğum yapmış olmalıyım, her şey bitmiş olmalı… hala Ameliyathanedeyim, çok üşüyorum, uyanmamla birlikte sedye hareket ediyor, her sarsıntıda karnımda kuvvetli bir acı. Daha yüksek sesle inliyorum, aklıma ve dilime gelen ilk şey: “Bebeğim, bebeğim nasıl, iyi mi” sanki kimse beni duymuyor, cevap veren yok, “bebeğim iyi mi” acıyla tekrar tekrar soruyorum, “bebeğin iyi, annenler gördü bile” diyor, o kadar sıradan kuruyor ki bu cümleyi, inanmıyorum sanki…
Odama çıkarılıyorum, yatağa geçirildim, kapıda annemleri görüyorum, gülümsüyorlar… Ardından bir hemşire kucağında topak gibi birşeyle içeri giriyor, o an neler hissettiğimi tarif edemem. Sadece ağlamaya başladım, eğilip yüzünü açtıklarında ve yüzüme yaklaştırdıklarında kokladım kokladım…
Hemşire kızımı emzirmem için yerleştirdi, ben ise kırmızı suratlı buruş buruş yüzüne bakıyorum… Allahım işte geldi… Aylardır hasretle merakla beklediğimiz hayatımızın anlamı işte geldi… işte kucağımda, minicik… o kadar ufak ki… artık seni hiç bırakmayacağım, Rabbim izin verdiği müddetçe hep yanında olacağım…
……
Artık evimizdeyiz, minik çilek kızımla yeni bir sayfa başladı hayatımızda… Sanki onun doğumuyla ben de yeniden doğdum. Artık önceden tanıdığım insanlarla, kızımla birlikte yeniden tanışıyorum, yeniden başlıyor her şey. Her şey kızımla birlikte yeniden yeni bir anlam kazanıyor…
Rabbim senin sevgini gönlümden hiç ayırmasın, seni bizden, bizi senden ayırmasın…
Amin…