24 Nisan 2008 Perşembe

Çilekli Günler


Artık asla eskisi gibi olmayacak günlerimiz başladı… Şikâyetim yok yanlış anlaşılmasın, Çilek kokulu miss gibi günler bu günler… Baharla birlikte evimize doğan tatlı ılık Nisan güneşi… taaa uzaklardan gelip hiç sormadan yüreğimizin başköşesine yerleşen konuk… Hislerimi anlatacak ne bir söz, yaşadıklarımı ifade edecek ne bir tanım bulamıyorum günlerdir… Bulutların üzerinden ayağımı yere basamıyor her yere dokunduğumda, sanki tekrar göklere yükseliyorum. Sevinç gözyaşları dökmek adına hüngür hüngür ağlamak istiyorum önce, sonra kahkahalar atmak… Bana lütfedilmiş bu hediyeyi birisi elimden alıverecek diye korkuyorum, biri çıkacak “hayır bir yanlışlık oldu bunu size hataen verdiler sahibi siz değilsiniz” diyecek ve seni elimden alıverecekler diye kalbim endişe dolu… Her şey o kadar inanılmaz ki, sen inanılmazsın, göğsümde uyuya kalman, sessiz bir hırıltıyla nefes alışın, küçücük elin ayağın dudakların… yüzünü yüzüme yasladığımdaki sıcaklığın, sen, benim bebeğim… Seni bana lütfeden, bahşeden, hak etmediğimiz şükrünü eda edemediğimiz diğer nimetlerle bizi nasıl bezedi ise Yaratıcı, seni de bize öyle gönderdi. Ne mutlu bize...

Artık hayatımızda sen varsın, uykuya dalacağım zaman yüzünü seyredebilmek için yatağımızın ayakucu kısmında yatıyoruz biliyor musun? Işıkta uyumaktan nefret eden babacığın, gece ara koridorda ışık yakıyor sırf gece yüzünü daha iyi görebilmek için… Yattığım yerden seni seyrediyor gece uyandığımda karyola parmaklarının arasından ilk önce senin melek yüzünü görüyorum. Hep kucağımda ol hep seni koynumda tutayım koklayayım istiyorum, o miss cennet kokunu, süt kokunu… minicik dudaklarını dudaklarıma dokundurmak, yüzünü yüzümden ayırmamak istiyorum… Meleğim, güneşim, artık hayatımızın merkezinde sen varsın, bir sen varsın, hep var ol inşaAllah…

Anneyim ben, hep derlerdi çok güzel çok özel bir duygu diye, ben ise kendimi, senin gibi yeni doğmuş hissediyorum, şaşkınım, sevinç doluyum, sana ve etrafıma bakınıyorum, çok acemiyim, seninle yaşamayı umduğum bir yol var önümde… Heyecanlıyım, endişeliyim, o kadar çok duyguyu bir arada yaşıyorum ki, seni gözümün önünden bir an olsun ayırmak istemiyorum Rabbim ayırmasın…

Hayatımıza katılalı tam 6 gün oldu bugün… Sen tam 6 gündür bir insanoğlusun, oysa sanki daha dün gibiydi senin geleceğini öğrendiğim ve kalbimin deli gibi çarptığı gün… o 9 ayı aşan süreyi sanki ben yaşamadım, sanki seni onca zaman sabırsızlıkla bekleyen bizler değildik… İşte burdasın, sana her baktığımda gözlerime yaşlar birikiyor, ama sevinçten… o kadar masum bir yüzün var ki bebeğim…

Yazmaya, söylemeye, söze nerden başlamalı bilmem. En iyisi en son bıraktığım yere döneyim…

41. haftayı doldurmayı da sabırla bekledin ya bebeğim, işte o gün, 18 Nisan sabahı, bir bayram sabahına uyanır gibi heyecanla uyandım erkenden, içimden bir ses bugün bir şeyler olacak diyordu, farklı bir şeyler… Günlerdir eli boş döndüğüm doktor kapısında bugün farklı bir şeyler olacak, olmasını o kadar çok istiyordum ki, seni sabırsızlıkla öyle bekliyorduk ki… Senin içeride geçirdiğin her an bana uzun yıllar gibi geliyordu çünkü… Gelmelisin artık diyordum içimden…
Annemler de o günkü kontrolde farklı bir şeyler olacağını tahmin ediyorlar ve haber bekliyorlardı… kalktım, ılık bir duş aldım… Kafam karma karışıktı… Sana kavuşma arzusu o kadar kuvvetliydi ki içimde… hala gelmek için acele etmiyor olmana kırılıyordum biraz da… Sanki bizimle tanışmak için hiç acele etmiyordun… Sen böyle yaptıkça ben de beklemek istiyordum bir taraftan da… Doktora da söylemeye niyetliydim, halen bir değişiklik yoksa bekleyecek ve hastaneye yatmayacaktım, kararlıydım…

Hastaneye vardık, muayene kaydımız yapıldı doktorumuzun kapısında beklemeye başladık, kapı açılıp içeri çağırıldığımızda o kapıdan her girişimdeki gibi heyecanlıydım, acaba bir değişiklik var mı, acaba gelmeye karar verdi mi beni minik çileğim…

Ama hayır… Rutin muayenemiz yaklaşık 2 haftadır bize verdiği cevabı verdi, açılma yok…

O masadan hayal kırıklığı ile kalktım yeniden…

Aklımda doktora söyleyeceklerim birikmeye başlarken, ultrason muayenesi için uzanıyorum bu kez… Doktor hanım seni incelemeye başlıyor yine… uzun uzun bakıyor, bu sefer gerçekten uzun uzun bakıyor, ben monitöre bakmayı bırakıp doktorun yüzünü inceliyorum, neden bu kadar uzun sürdü bu kez, neden ciddi bir ifade var yüzünde… Sabırsızlanıyorum bir korku iniyor kalbime… Konuşmuyor doktor, konuşmasını o kadar çok istiyorum ki hala sana bakıyor… “Suyun azalmaya başlamış” diyor ciddi bir sesle…”plasentan yaşlanmaya başlamış” diye ekliyor, ne demek bunlar? Korkum artıyor doktora söylemeyi düşündüğüm her şey bir anda siliniyor beynimden… “Bugün yatmalısın, eve gitmen ve daha fazla beklememiz tehlikeli” diyor. O anda bekleme fikrini silip atıyorum beynimden, içimden sadece senin iyi olmanı diliyorum…

Paşa içeri geliyor doktor ona da tekrarlıyor bana söylediklerini… Paşa bir önceki günden kalma endişeleriyle “hemen doktor hanım” gibi bir cümle kuruyor.

Odadan dışarı çıkıyoruz, annemi aramalıyım, o da endişeli ve benden haber bekliyor… Telefonu açması ile “ne oldu” diye sorması bir oluyor doktorun söylediklerini tekrar ediyorum “hemen geliyorum” diyip kapatıyor. Paşa yatış işlemlerimi yapıyor, birkaç kâğıt imzalıyorum, o kadar heyecanlıyım ki… Kayınvalidemleri arıyorum ardından… Onlar da haber bekliyorlar zaten. Ardından sancı odama çıkarılıyorum, hastane giysisi giymemi istiyor hemşire, bense bir yandan “bak doğuma giderken haber ver mutlaka” diye sıkı sıkı tembihleyen eş dostu düşünüyorum. Cep telefonumu elime alıp daha önceden hazır tuttuğum mesajı, rehberimdeki A isminden başlayarak sırayla herkese gönderiyorum “Doğum için hastaneye yatıyorum, dualarınızı eksik etmeyin, kelebek” hemşire ise ben telefonumla meşgul olurken serumumu takmaya çalışıyor, suni sancı veriliyor, bileğimdeki bandajın üzerine 18. 04.2008 11:00 yazıyor. Neler olacağına dair bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum hemşireden, hemen başlamaz sancı diyor ve gidiyor. Bir başka hemşire gelip sorular soruyor, adınız soyadınız yaşınız kaçıncı gebeliğiniz, kürtaj-düşük var mı, alkol-sigara kullanıyor musun tetanoz aşısı oldunuz mu? Sabırla hepsine cevap veriyorum. Bir başka hemşire gelip lavman yapıyor.

Kayınvalidem ve görümcem geliyor. Rutin muayene için geldiğimden hazırlıksız bir haldeyim. Daha önceden kararlaştırdığımız gibi bize uğrayıp hastane çantamı, çikolata sepetimizi, annemin bir gün önceden getirdiği ve dolaba koyduğumuz loğusa şerbetini ve kurabiyelerimizi getiriyorlar.

Ardından hemşire gelip NST ye bağlıyor beni, kalp sesini ilk kez duyan eşim ve ailesi heyecanlanıyorlar. Evet işte bu bebeğimin kalp sesleri… Makinede sancım gözüküyor ama ben henüz bir şey hissetmiyorum.

Saat 12:30… Annem geldi, çok heyecanlı, endişeli, Gülümseyerek konuşuyor ama ben heyecanını hissediyorum, ben ise o kadar sakinim ki. Sanki oraya benim doğumum için toplanılmamış, sanki günün konusu ve merkezi ben değilmişim gibi… Yatağımda yatıyorum, kolumda serum… Konuşuyoruz, şakalaşıyoruz, mesajımı alan eş-dost sürekli arıyor, Mp de bunlardan birisi, saolsun nerdeyse 15 dk da bir ya hastanenin oda telefonunu ya benim ya annemin cebini arıyor, telefonla meşgul olmaktan NST cihazını kaydırmışım. Telefonumu kapatıyorum…

Hemşire tekrar geliyor, cihazı çıkarıyor, odada dolaşmamı istiyor, memnuniyetle… Yatmaktan sıkıldım zaten…

Ardından ebe geliyor, açıklık muayenesi yapılıyor bir değişiklik yok! Yaklaşık 2 saattir serum yiyorum hala açılma yok…

Saat 14:00 muayene için doğumhaneye indiriliyorum, iki doğum odası var yan yana… birinden inleme sesleri geliyor, tekerlekli sandalyede ve arkam dönük olduğu için içeriyi göremiyorum, doktorum muayene ediyor, açıklık 1 santim… çıkışta yan odaya bakıyorum, yerler kan içinde, doğum olmuş, ne mutlu ona… hizmetliler içeri giriyor temizlik için, “doğum olmuş” diye mırıldanıyorum, “yok yokk muayene yapıldı” diyor hizmetli gülerek, ben de gülümsüyorum, korktuğumu sanmış olmalı… o an ordan ayrılan bayanın yerinde olmak için neler vermezdim diye geçiyor içimden… Asansörde hemşire muayene bulgumu soruyor 1 santim diyorum iç geçirerek, “oooo yolun başındasın” diye gülüyor. Asansörün kapısında annemler bekliyor onlarda heyecanlı… Odaya getiriliyorum tekrar, tekrar NST bağlanıyor, kalp sesleri, sancı eşiğim…

Arada bir, hafta içinde hissettiğim sancılar geliyor bir süredir, ama açılma olması için yeterli değil… Kalkıp dolaşıyorum paşa resimlerimi çekiyor… vakit geçiyor…

Hastanenin o katı doğum için bekleyenlere ayrılmış, sancı katı… yan odada bir anne adayı öğlenden beri bağırıyor, refakatçileri beni odada serum ayağına tutunarak dolaştığımı görüp şaşırıyorlar ve içlerinden biri fütursuzca odama kafasını uzatıp “hiç sancın yok mu senin!?” deme cüretini gösteriyor…

Saat 15:00 ebe yeniden muayene ediyor, ı ıh değişiklik yok… kolumdan iğne yapıyor, bu kaslarımı yumuşatmak içinmiş… NST ye bağlanıyorum tekrardan…

Saat 16:00 tekrar doğum odasına indiriliyorum doktorum tekrar muayene ediyor 2 santim! Nihayet… su kesemi açıyor ve “iyi, bebek kakasını yapmamış, keseni açtım bu süreci hızlandırır” diyor, ardından “NST de sancıların çok kuvvetli gözüküyor hissetmiyor olduğun için gerçekten çok şanslısın” diyor, çok acılı olmasa da sancı çekiyorum elbette, ama açılma olması için yetmiyor…

Tekrar odadayım, telefonlar telefonlar… Sabahtan beri hastanede olduğumu bilenler merak ediyor, kurulan cümle aynı… “bir değişiklik yok bekliyoruz” sinirlerim bozuluyor, neden böyle oluyor ki sanki… oysa ben çok rahat ve çok kolay bir doğum yaşayacağımdan o kadar emindim, kendime o kadar güveniyordum ki…

Sancılarım sıklaşıyor saate bakıyorum 15 dk da bir sancım var. Serumum bitmek üzere… odada dolaşmaya devam, sancılar sıklaşıyor, artık odada çalan telefon sesine ve konuşmalara tahammül edemiyorum, sancım var ve ben etraftaki seslere karşı aşırı duyarlıyım, canım sıkılıyor…

Saat 18:00 ebe yeniden muayene ediyor, yok değişiklik yok aynı 2 santimi geçmiyor… onunda yüzünde endişe ve hayal kırıklığı, “bebeğinin kafası o kadar güzel yerleşmiş ki” diyebiliyor sadece, Allahım neden açılmıyor hala???

Sancılar artık iyice sıklaştı, saate bakıyorum 3 dk da bir sancım var, karnımın ortasına doğru kenarlardan toplanan ve ortaya gelince şiddetlenen bir ağrı, kulaklarım uğulduyor sanki, dolaştığım yerde çakılı kalıyorum sancım varken, ardından kalçama iniyor, penisilin iğne yemişçesine bir uyuşukluk bütün bacağıma dağılıyor… yatağa uzanıyorum, saat sanki artık hiç ilerlemiyor gibi, o 3 dk ların arasında gelen sancı geçmek bilmiyor sanki. Konuşmaya mecalim yok. Paşa başucumda, elimi tutuyor, ama ben serum ayağını iki elimle kavrıyorum, soğuk metal sanki ben onu sıktıkça bana güç veriyor.

Yan odadaki bağırtılar sinirimi bozuyor, kayınvalidem “bağır kızım sen de bağır ağla istersen de, çekinme” diyor. Bağırmak mı… Ağzımı açıp konuşmaya takatim yok, nefesimi bağırmak için nasıl harcarım ki… Ebe “sakın ıkınma, bebeğinin kafasını şişirirsin, sakın” diye tembihliyor, ıkınmaya bile halm yok oysa benim…

Saat 20:00 doktorum odama geliyor, muayene ediyor, hala aynı… Serumum bitti. Endişeli… kollarını bağlayıp, “kelebek, bu durum hiç normal değil… şimdiye en azından 4-5 santimlik bir açılma olması gerekiyordu bu saatten sonra açılması mümkün değil!!, hala beklemek istiyor musun” diye soruyor, ben beklemek istiyorum, dayanacağım… Sezaryen olmak istemiyorum… “Sana yeni bir serum takmam ama” diyor, “bütün suni sancı yöntemlerini denedik, normalde kadınlar bir serum bitmeden doğurmuş oluyorlar, bu kadar ilaçla rahim kasların da yoruldu ve böylesi durumda beklemek, doğum sonrasında durdurulamayan kanamalara sebep olabiliyor”… diyor

Doktor birkaç saat daha beklememe izin veriyor… O odadan çıkar çıkmaz, göz yaşlarına boğuluyorum, ama olmaz ki!? Ben Sezaryen olmak için gelmedim buraya… neden Allahım diye kendi kendime soruyorum, hıçkıra hıçkıra ağlıyorum, kendimi o kadar yenilmiş ve zavallı hissediyorum ki, 9 ay boyunca taşıdığım yüksek moral, cesaret…hepsi biranda yok oluyor, neden bu kadar uğraştım ki ben, hani hareketli geçen hamilelikler çok kolay oluyordu, aylarca neden yüzmeye gittim ben, evimin önündeki, normal bir insanın bile iflahını kesen yokuşu 9 aylık karnımla neden her gün inatla inip çıktım ki, neden günlerce kilometrelerce yürüdüm, hareketin alasını neden yaptım ben.. neden!!!

Bekleyeceğim… birkaç saat mi.. olsun bekleyeceğim, doktorumu şaşırtacağım ben…

Odadan çıkıyor herkes, ışığı kapattırıyorum, kapı aralık ve koridorun ışığı sızıyor sadece, yan odadaki bağıran ve benim sesine sinir olduğum kadın doğum yapalı saatler oldu… sancı katında benimle beraber bekleyen bütün kadınlar doğum yaptılar, sadece ben varım…

O kadar kırgınım ki… ama kime olduğunu bilemiyorum, hala gelmemek için inat eden bebeğime mi, bu kadar umutla normal doğum yapacağına inanan, kendine bunu inandıran kendime mi, sanki bir şey yapması mümkün olduğu halde yapmayan doktoruma, ebelere ve hemşirelere mi… bilmiyorum ama çok kırgınım, ağlıyorum hala…

Saat 10:30 u geçiyor, ebe yeniden muayene etti, bir değişiklik olmadığını tekrar etmeme gerek yok sanırım. Bana yengesinin de 24 saat 2 santimlik açıklıkla beklediğini ve sonunda sezaryena girmek zorunda kaldığını, kordonun bebeğinin boynuna dolandığını ve kakasını yaptığını anlatıyor. “NSTen çok iyi sen o durumda değilsin, bak ama beklemek bir şey değiştirmeyecek" diyor. O güne kadar bana sezaryenın yan etkilerini anlatan görümcem ve kayınvalidem sezaryena girmem için beni ikna etmeye çalışıyorlar.

Ah bir ihtimal verse doktor, “belki” dese “açılabilir” dese, sabaha kadar beklemeye razıyım, ama o kadar kesin konuşuyor ki… kendi kendime verdiğim cesaret ihtimalleri de yok oluyor, “açılma olması mümkün değil, bu vakte kadar olmadı bundan sonra mümkün değil”… (Kayınvalidemin bana daha sonra söylediğine göre dışarda doktor annemlere "siz herhalde mucize bekliyorsunuz!?" demiş...)

Bebeğimi düşünüyorum bir yandan, ya ona zarar verecek olursam, ya ona bir şey olursa… bir ömür bunun vicdan azabıyla nasıl yaşarım!? Onun yüzüne nasıl bakarım, buna hakkım var mı, kimle inatlaşıyorum ki sanki…

Tamam, artık alın bebeğimi nasıl biliyorsanız öyle…

Ebe gülerek dışarı çıkıyor, bekleyenlerime “Kelebek pes etti” diyor…

Sedye geliyor odama epidural olmak istiyorum doktorum bunun iyi bir fikir olmadığını anlatmaya başlıyor, “neden istiyorsun kelebek?” “bebeğimi görmek istiyorum” “istersen yaparız ama epidural olup ardından yaşam boyu baş ağrısı için doktor doktor gezenler var, ben de sezaryen oldum ve bilerek genel anesteziyi tercih ettim, üstelik önce epidural alıp sonra bir de genel anesteziyle uyutmak zorunda kaldığımız hastalar oldu” diyor artık savaşacak takatim yok doktor… Herkes sabırsız kayınvalidem “sen istemezsen sen ayılana kadar bebeğe bakmayız, söz” diyor, “tutamayacağınız sözler vermeyin” diyorum acı acı gülerek…

O kadar çok korkuyorum ki, kalbim çıkacak sanki, utanmasam sedyede ağlayacağım, “istemiyorum, korkuyorum” diye bağıracağım, o kadar hazırlıksızım ki sezaryen fikrine…

Asansöre doğru ilerliyoruz, keşke birisi durdursa bu filmi, başa sarsa, benim istediğim gibi yeniden çekse, ahhh keşke… el sallıyor herkes bana, ben de sallıyorum numaradan… başımda o gün boyu yanımda olan tatlı ebe, konuşuyor benimle…

Ve işte o an aklıma ne geliyor biliyor musunuz, ameliyata girecek bir kimsenin bilmesi, hatırlaması gereken en son şey aklıma geliyor ve beynimde bir şimşek çakıyor…

Anestezi filmi!!!

Aman Allahım kafamdan aşağı kaynar sular boşalıyor, bir hafta kadar önce t.v. de reklamını gördüğüm ve "yakın zamanda ameliyat olacak olanların kesinllikle izlememesi tavsiye edilir" denen film! sedyeden kalkıp bağıra bağıra hastaneden kaçmak istiyorum, Allahım nerden geldi şimdi aklıma bu... ya gerçekse, ya oluyorsa böyle şeyler, sabahtan beri en olmadık olumsuzluklar zaten beni bulmamış mıydı, bu da kesin benim başıma gelecek, Allahım ne kadar şanssızım!!!

Asansör ameliyathaneye inerken korkarak yanımdaki ebeye soruyorum, bu filmi izledin mi diye “ay evet berbat birşey” diyor “peki olabilir mi böyle birşey” diye ağlamaklı bir sesle soruyorum, “Hayır canımmm!!! Mümkün değilll” diyor, hiç ama hiç ikna olmuyorum…

Ameliyathane koridorunda doktorum, aynı filmlerdeki gibi, ellerini dirsekleriyle beraber yıkıyor, yüzündeki maskeyi düzeltiyor aynaya bakarak. Üzerinde görmeye alışık olduğum önlüğü yok bu sefer, yeşil giyinmiş…

Ve ameliyathanedeyiz, kocaman spotlar altında ameliyat masası, ben yattığım yerden kafamı çevire çevire etrafı seyrediyorum, korkudan kalbim yerinden çıkacak. İçeridekiler kendi aralarında sinirimi bozacak şekilde sıradan mevzularını konuşuyorlar, sanki ben orda yokmuşum gibi davranıyorlar, offf Allahımmm o kadar yalnız hissediyorum ki kendimi, keşke yanımda tanıdığım birisi olsa, elimi tutsa…

Sedyeden Ameliyat masasına geçiriliyorum, doktoruma birisi kocaman bir önlük giydiriyor, son gördüğüm elinde pamuklu makas…

Önüme bir perde çekiliyor, doktorumun elindeki pamukla karnımın her yerine soğuk soğuk batticon sürdüğünü hissediyorum, üşüyorum… o kadar üşüyorum ki bütün vücudum zangır zangır titriyor, dişlerim çarpıyor…

İçeri son birisi daha giriyor, beklenen kişi… Anestezi uzmanı, vakit kaybetmeden başıma geçiyor, sol kolumdan iğne yapıyor, kafamı çevirip ışıklara bakıyorum, son hatırladığım ağzıma doğru kapanan maske ve “iyi uykular” sözü…
……….

Gözümü açtım, nerdeyim ben… karnımda kuvvetli bir acı var. İnlediğimi duyuyorum, birisi başucumda kulaklarımı çekiştirerek “uyan” diyor, neler olduğunu hatırlamaya çalışıyorum, ah evet doğum yapmış olmalıyım, her şey bitmiş olmalı… hala Ameliyathanedeyim, çok üşüyorum, uyanmamla birlikte sedye hareket ediyor, her sarsıntıda karnımda kuvvetli bir acı. Daha yüksek sesle inliyorum, aklıma ve dilime gelen ilk şey: “Bebeğim, bebeğim nasıl, iyi mi” sanki kimse beni duymuyor, cevap veren yok, “bebeğim iyi mi” acıyla tekrar tekrar soruyorum, “bebeğin iyi, annenler gördü bile” diyor, o kadar sıradan kuruyor ki bu cümleyi, inanmıyorum sanki…

Odama çıkarılıyorum, yatağa geçirildim, kapıda annemleri görüyorum, gülümsüyorlar… Ardından bir hemşire kucağında topak gibi birşeyle içeri giriyor, o an neler hissettiğimi tarif edemem. Sadece ağlamaya başladım, eğilip yüzünü açtıklarında ve yüzüme yaklaştırdıklarında kokladım kokladım…

Hemşire kızımı emzirmem için yerleştirdi, ben ise kırmızı suratlı buruş buruş yüzüne bakıyorum… Allahım işte geldi… Aylardır hasretle merakla beklediğimiz hayatımızın anlamı işte geldi… işte kucağımda, minicik… o kadar ufak ki… artık seni hiç bırakmayacağım, Rabbim izin verdiği müddetçe hep yanında olacağım…

……

Artık evimizdeyiz, minik çilek kızımla yeni bir sayfa başladı hayatımızda… Sanki onun doğumuyla ben de yeniden doğdum. Artık önceden tanıdığım insanlarla, kızımla birlikte yeniden tanışıyorum, yeniden başlıyor her şey. Her şey kızımla birlikte yeniden yeni bir anlam kazanıyor…

Rabbim senin sevgini gönlümden hiç ayırmasın, seni bizden, bizi senden ayırmasın…
Amin…

20 Nisan 2008 Pazar

"Rabbim, şayet bize kusursuz bir evlat ihsan edersen, muhakkak ki şükredenlerden olacağız"

Çileğim...

Koynumda artık elhamdülillah...

40+7. gün kontrolü için gittiğimiz 18 Nisan Cuma günü, günün çıkmasına 1 saat kala 23:09 da 3.190 gram kilosu, 48 cm boyuyla mis kokulu çilek kızım dünyaya merhaba dedi.

Elhamdülillah...

Onu bize gönderen Rabbimize şükürler olsun

bu güzel duyguyu dileyen, isteyen, bekleyen tüm kullarına nasip etsin

İnanılmaz birşey bu, kucağıma her aldığımda Allahım bu benim kızım diye ağlamak istiyorum kalbim çırpınıyor.

Doğum sancılarımın başladığı andan kızımı kucağıma aldığım ana kadar herkese, herkişiye dua ettim, blog dünyasından sizlerde nasibinizi aldınız inşaAllah

şu anda benim ve kızımın da sağlık durumu çok iyi elhamdülillah

heyecandan ve acemilikten yazacak birşey bulamıyorum, rüyadan uyanıp gözümü araladığım zaman kaldığım yerden anlatmaya devam edeceğim inşaAllah

yorum yazan, dua gönderen, dua eden, bizleri arayan soran, düşünen, herkese teşekkür ediyorum aklımda hep sizler vardınız.

17 Nisan 2008 Perşembe

40+6 lık çilek hanım



Bu sabah küçük sancılarla uyandım yine, geçmemesi için çook dua ettim ama o da geçti…



Doktor muayenemiz için yarın sabaha randevu aldım, eğer doktor yatmam için ısrar ederse (ısrar ederse diyorum çünkü açılma yoksa yatmak istemiyorum) Cuma gününden yatmış olmak istedim.



Sabah paşayla karar almıştık, açılma yoksa doktora bir hafta daha beklemeyi teklif edicektik, sakıncalı bir durum yoksa tabii ki, zira suni sancılara gerek kalmasını istemiyorum, doğal sancılarla başlasın istiyorum doğum… Fakat gün içinde nedense paşa fikir değiştirdi, arkadaşları saolsunlar kocamı bir iyi korkutmuşlar, ka.kas.ını yaparsa aptal olurmuş zehirlenirmiş, suni sancıyla da açılma olurmuş (ya sen erkek arkadaşlarınla niye açılma muhabbeti yapıyosun ki hayret bişi!? Yok onlarda çocuk sahibiymiş anlıyorlarmışmış bu işten!?) tamam biliyorum sakıncalı bir durum, ama o tür bir riski doktor elbette haber verecektir bize, üstelik ben gün içerisinde bebeğimin hareketlerini sürekli takip ediyorum, tehlikeli bir durumda bebeğin hareketlerinin duracağını biliyorum, inşaAllah bu tehlike senaryolarına gerek kalmaz, paşa zaten randevuyu yarına ertelediğimize bile pişman olmuş belli…



Çilek şu an bilgisayarın üzerinde durduğu masayı adam akıllı itekliyor ve masa sallanıyor maşaAllah sübhanAllah



Dün yürüyüşe çıktığımda farklı yerlere gitmek istedi canım, dolana dolana Ba.hçel.ievl.er civarında hafif bir kaybolma vakası yaşadım :) o sırada aklıma şimdi doğuracak olsam nolur fikri geldi, o kadar sakin ıssız yerler ki, bırakın bir taksi, minibüsü, normal bir otomobil bile geçmiyordu o derece yani :) koca koca yollar ve sokaklar arasında küçük çaplı bir adrenalin artışı yaşadım, zaten yolumu da buldum sonunda, sanırım 2 kilometreden fazla yürüdüm bu sefer de…



Bugün annem geldi, çilek kızımın nevresim takımının üzerine inciler dikmiştik, süs yastığında yarım kalanlarını tamamladı, bir de uzun zamandır hayalini kurduğumuz şeyi yaptık ve bir adet ye.nido.ğan modeli s.li.ng diktik, Esra’nın sitesinde uzun zaman önce görmüş ve saklamıştım linklerini, Esracım g.oog.ledan sürekli kim bu slingli sayfama düşen kişi diyorsan, o bendim :)



Met.al ha.lka.larını bulmamız biraz uzun sürdü, Emi.nö.nü’nde hep top.tan.cılar olduğu için kimse bize iki halka vermek istemedi, neyse ki M.er.can yokuşunda bir abi acıdı da 4 tane halka verdi, ikisi de yedeğimiz :)



Başta annemin aklına yatmamıştı bu gavur icadı :) sonra bizde de çin.g.ene modeli versiyonlarını anlatınca ikna oldu dikti ve onun da çok hoşuna gitti, senin haberin yok ama bir süre sonra da şu biraz daha büyük bebek modelini diktirteceğim sana annecim :)



Yarına kadar Allah'a emanet olun duadan unutmayın



16 Nisan 2008 Çarşamba

40+5 den merhaba

mısır patlakcığım merak etmiş, bir baktım bugun post yazmamısım hakikaten :)
bugün yine bir haftadır olduğu gibi sancılı bir gün, her sancı basladıgında inşAllah budur beklenen sancı dıyorum ama nafile, o da geçip gidiyor diğerleri gibi...
çilek kızım çoook rahatsın içeride anladım, umarım bu rahatı dışarıda da arayıp bulamayınca anneciğini üzmezsin bebeğim...
herkese sevgiler bugünde başka haber yok :(

15 Nisan 2008 Salı

40+4

Merhaba
Yeniden bilgisayar başındayım ve yazıyorum, dünkü postu yazdıktan sonra günlük yürüyüşümü yapmak için dışarı çıktım, hızımı alamamışım sanırım, kulağımda mp3 ile 4 kilometreden fazla yürümüşüm, artık dizlerim ağrımaya başlamıştı, durup küçük bir parkta dinlenmek için oturdum, sallanmak için gelen ufaklıkları seyrettim, bir ara kavga bile çıktı. Ufaklıklar arasında, hem de ne kavga, kıyamet! kıyamet! Uzun süre paylaşamadılar oyuncakları, anneleri deliye döndü, ben bile bir ara hafiften fenalaştığımı hissettim :)

Paşa aradı bu sırada, bu kadar yürüdüğümü duyunca çok şaşırdı, geri dönüş için beni almak istedi, bekledim. Yürüdüğüm mesafeyi de zaten geri dönüş yolunda arabanın yaptığı kilometreden anladık,

Bu sabah yine beklenen doktor kontrolümüz vardı, her seferinde olduğu gibi umutla heyecanla ve dua ede ede gittik, yarım saat erken gittik ki NST ye girip ortam kalabalıklaşmadan dönebilelim... Hastane gerçekten çok yoğun oluyor bazen bunalıyorum o kadar hastadan, hele doğum katı çok yoğun oluyor, özellikle bir doktor çok tercih ediliyor acayip hastası var, çok iyi birisi olduğunu önceden de biliyordum ama bilerek tercih etmek istemedim, hastalarına 5 dk bile ayıramıyor yoğunluktan...
Neyse bize dönelim
NST hemşiresi farklıydı bu sefer. Epey ilgiliydi sonuçlarımla, sancıların başladı mı vaktin geçti mi ne kadar geçti, epey soru sordu. Doktor da NST sonuçlarımı çok iyi buldu, düzenli sancılarım başlamış, ama yine açılma yok, "açılma olsaydı yatıracaktım seni " dedi. "Ani hareket etme suyun gelebilir, bu akşam sancıların başlayabilir, bir şey olmazsa perşembeye gel" dedi, sanırım perşembeden sonra suni sancıyla doğurtmak istiyor beni... Suni sancıya gerek kalmasını hiç istemiyorum, umarım doğal bir sancıyla başlar doğum...
Artık sona yaklaştığımı hissediyorum, tuhaf bir his var içimde... Heyecan, merak belki biraz da endişe, korktuğumu söyleyemem, ama tam bir merak sarıyor her yanımı, ben zaten her işimi heyecanla yaşarım, çok heyecanlı bir insanımdır, paşa panik bir insan olduğumu stres yaptığımı söyler hep, öyle birşey değil ama bu. Sadece ilk defa yaşayacağım ve nasıl bir his olduğunu bilmediğim bir duygu için heyecanlıyım, hani insanın hayatı boyunca tek başına yaşaması gereken bazı tecrübeler vardır ya, çok önemli bir sınava girmek gibi, evlenmek gibi... Birisine diyemezsiniz ki sen benim yerime yaşa bu duyguyu, işte öyle bir durum bu da, azcık da cahil cesareti de var bende, bakalım neler olacak nasıl olacak...
Allahım bana ve tüm hamilelere kolay hafif sağlıklı doğumlar ihsan eyle, bebeklerimizi sağlıklı bir şekilde kucağımıza alabilmeyi nasip eyle, bizi bebeklerimize bebeklerimizi bize sağlıkla bağışla, onlara hayırlı güzel bir ömür yaz hayırlı işler yapmalarını parmakla gösterilen özel hayırlı insanlar olmalarını nasip eyle
Amin...

Not: Annesinin beyin ölümü gerçekleştiğinden anne karnında yaşatılan ve dünyaya gelen S.ad.i bebek dün C.erra.hp.aş.a hastanesinden taburcu edildi, hastane 18 yaşına gelene kadar bebeğin her tür tedavisini karşılamayı taahhüt etti, İst. Be.l. Baş.ka.nı bir ev hediye etti, kadın merkezleri bebeğin ihtiyaçlarını karşıladı, her şeyi tamam bebeciğin, ama en önemli şeye sahip değil... Anneciğine... Allahım aileleri olarak evlatlarımızın, ihtiyaçları olduğu sürece yanlarında olabilmeyi bizlere nasip et...

14 Nisan 2008 Pazartesi

40+3

Bulutlu ve kapalı bir hafta başı günü…

Yine plansız programsız evde öldürülen vakit…

Ama böyle olmamalı, olmayacağını yazmıştım bir önceki posta, bu postu da yazdıktan sonra yürüyüşe çıkacağım, hım önce güzel bir sütlü kahve yapacağım kendime ve bir meyve yiyeceğim, sonra yürüyüşten gelince öğrencilerin sınav kâğıtlarını okuyacağım. Az önce öğrencilerimden birisi arayıp çilek hanımı sordu ve yine aynı cevap: “henüz gelmedi kızım…”

Çilek kızım o kadar güzel kıpırdanıyor ki bu günlerde maşaAllah sübhanAllah, o kadar şeker ve iç gıdıklayıcı cici hareketler yapıyor ki, keyfinin gerçekten yerinde olduğuna inanıyorum, o can acıtıcı direnmelerini yapmıyor artık, kıvır kıvır geziyor sadece… Kocaman bir bebek olduğunu çok net hissedebiliyorum, bazen kucağıma koyduğum tabak kitap gibi şeyleri bir ittiriyor görmeniz lazım, şu anda da kucağımdaki laptopu itekleyip duruyor :) sanırım gerçekten çok rahat içerde, böyle olunca gelmek istememesini daha iyi anlıyorum. Keyfine bak güzel kızım benim, keyfin ne zaman olursa o zaman gel inşaAllah

Bu gidişle benden daha geride olan hamişler Mummy Betül ve hatta Mp doğuracak ben daha bekliyorum. :P

Dün annemlerle birlikte pikniğe gittik, hava da çok güzeldi, resim çekemedim ama güzel mangal keyfi yaptık ayıptır söylemesi, hayatımda yemediğim kadar çok yemişim, sağolsun kimse de dur demedi, babam bile… Babam sağlıklı beslenmeye çok düşkündür maşaAllah az yeme, spor yapma konusunda hem gayretli hem de bol öğüt vericidir. O bile sesini çıkarmayıp hatta gülümseyerek beni izlediği için daha bir keyifle yedim içtim sanırım :) mangalı annemle birlikte yaktık, arada da hayal kurduk seneye geldiğimizde inşaAllah minik çilek bıdır bıdır geziyor olur etrafımızda ben de yüksek sesle “kızım çekil şurdan, üstün başın is kokacak” diye bağırıyor olurum dedim, gülüştük :) Rabbim o günleri de gösterir inşaAllah

Yarın yine doktor kontrolümüz var, artık sıkıldım, boşa gittiğimi hissediyorum, dahası canım sıkkın geri geliyorum, hiçbir şey değişmiyor, her seferinde muayene olmaktan usandım, sanırım yarın artık planımızın ne olduğunu konuşuruz doktorla, bir de doktorun planına göre 40 haftam dün doldu. Neden farklı bir takvim tuttuğunu da anlayamadım, o yüzden pek aceleci gözükmüyordu doktor, sanırım onun takvimini de geçirdiğime göre ciddi ciddi konuşacak oluruz. Hayırlısı…

Bu arada doğum müjdemi inşaAllah sizlere Mp haber verecektir, merak etmeyin :)

12 Nisan 2008 Cumartesi

40+1 den merhaba

Bugün cumartesi, hava çok güzel… Kahvaltıdan sonra paşayı uğurlayıp ardında ben de yürüyüşe çıkmaya karar verdim, mp3ü taktım kulağıma, saat 11 gibi dışarı çıktım, oturduğum semti çok sevmiyorum ama geniş caddeler var birkaç tane, dolaşmak ve mağazalara bakıp vakit geçirmek için fena sayılmaz, tempolu bir yürüyüş ile sanırım 35 dk da 3-4 kilometreden fazla yürüdüm. Doktor günde iki tur 30-45 dk arası yürüyüş yapmamı söylemişti. Bir haftadır her günüm zaten dışarıda geçiyor, ama yürümek için de özellikle çıkmaya, günde iki vardiya mahalleyi turlamaya gayret ediyorum. Paşayı işe gönderdikten sonra evde yapacak bir şey bulamıyorum kendime… aslında bu zamanlarımı değerlendirmek için çektirdiğim 200-300 sayfalık makaleler ve ansiklopedi maddeleri okunmak için beni bekliyorlar, ama elim bir türlü varmıyor onlara… Güya evde çalışmak için hazırlanmışlardı. Ama ev sanki üstüme üstüme geliyor yalnızlıktan… Kendimi dışarı atmak dahası nerden geldi başıma bilmem deli gibi alışveriş yapmak istiyorum, hayatımın hiçbir döneminde bu kadar kısa zaman diliminde kendime bu kadar çok giysi alışverişi yapmadım ben… Hani kıyafetleri deneyemiyorum ya, sanırsınız ki almayacağım, aksine ben daha da hırslanıp bunun içine gireceğim diyorum ve alıyorum… Allah sonumu hayr etsin bakalım…

Gördüğünüz üzere bu postta çilek yakınması yok… Artık bıraktım beklemeyi, nasılsa geleceksin kızım amannn… Son günlerim bari keyfini çıkarayım dimi?

Dün fakülteden bir arkadaşım aradı nasılsın diye. Uzun zamandır konuşmamıştık. (İnsanın sevildiğini bilmesi ne kadar güzel bir duygu. Hamilelikte bunu çok iyi anladım, arayıp soran bütün arkadaşlarımdan Allah razı olsun, insan çok mutlu oluyor gerçekten, tabi bir de burada yorum yazıp merak eden arkadaşlar da var, yani sizler… hepinize çooook teşekkür ederim) onunda yaklaşık 1,5 yaşında dünyalar tatlısı bir kızı var. Arkadaşım uzun uzun teselli verdi telefonda. Kızını o da on gün geç doğurmuş, "hiç merak etme" dedi, Yüreğime epey su serptin, teşekkür ederim Büşracım…

Dışarı çıkmak gezmek dolaşmak sürekli bir yerlere gitmek, eski performansıma kavuşmak istiyorum, aslında hiç ağırlaşmadım hamdolsun, hamileliği bilinçli olarak hareketli geçirdiğim için halen kendimi çok iyi hissediyorum elhamdülillah. Yine de hamile olmak insana bir sorumluluk veriyor, eski çılgın hayatınızı terk ediyorsunuz, arkadaşlarımla buluşmayı, onlarla vakit geçirmeyi çok özledim, çileğim inşaAllah sen de annenin temposuna alışacak ve bu hayatı yadırgamayacaksın

Bugünkü yürüyüşün ardından duşda bir karar verdim kendi kendime düşünürken… Doğar doğmaz çilek için de bir programlı hayat hazırlamalıyım dedim. Nasıl alışırsa öyle gitmez mi sizce de… En azında annesi gibi hızlı yaşamayı öğrenmeli… AH o kadar çok hayalim var ki bu konuda, kaçını gerçekleştirebileceğim bilmiyorum…

NOT 1: Yukardaki takvimin süresi doldu, 40 haftayı aşan hamilelikler için bildiğiniz bir takvim var mı?? :((

NOT 2: Nazar olmasın diye kimseciklere söylememiştim çatlağımın olmadığını, ama iki gün önce bana merhaba diyen çatlaklarımı söylememde artık bir sakınca yok sanıyorum, sağ olasın canım kızım, bak geç gelmen nelere sebep oldu, ama sen de haklısın “senin de anneliğin külfetlerini tatman lazım” dediğini duyar gibiyim…

napalım, sağlık olsun…

11 Nisan 2008 Cuma

40 haftalık nazlı çilek ve beklemekten bitap kelebek...


Dün akşam paşa eve erken geleceğini söyledi, ben de yürüyüş için dışarı çıkmak üzereydim, bekle birlikte çıkalım dedi, uzun zamandır birlikte vakit geçiremiyoruz, birbirimize vakit ayıramıyoruz, çok yoğun çalışıyor geç ve yorgun geliyor. Kısacası erken geleceğini söylemiş olması bir müjde niteliği taşıyordu benim için…

Semt pazarına uğradık önce, mevsimin yeni meyveleri harikaydı, bahçe ürünü olduğuna inandığım bir tezgâhtan 1,5 kilo çilek ve biraz da yeşil erik aldım (evet hamilelere duyurulur yeşil erik mevsimin ilk ürününü vermeye başladı, üstelik ufak taneli olmalarına rağmen hiç de ekşi değil gayet lezzetliler) paşa beğenmedi görüntüsünü ama tezgah buram buram çilek kokuyordu.

Çileklerin bir kısmını yolda bir camii şadırvanında yıkadık, ardından sahile gidelim gezeriz dedik, ben Bakırköy sahiline gidelim dedim ama paşa orayı pek sevmiyor, tee Avcılar’a kadar gittik, ilk defa gittim Avcılar sahile, akşamın o saatinde çok ıssız ve puslu bir havası var gibi geldi bana, ürperdim sokaklarında dolaşırken… Hep aklımda deprem vardı yıkılan evleri hatırladım ve yeni yapılan lüks dairelerin satış tabelalarına baktıkça “insanoğlu unutma nimetini sonuna kadar kullanıyor” diye geçirdim içimden… Avcılar’ı hiç sevmedim. (Oralı arkadaşlar alınmasın, geç saatler olduğu için öyle hissetmiş de olabilirim) Sahilde yürüyüş yaparken meyvelerimizi yedik, çilek tahmin ettiğim gibi harikaydı, keşke daha çok alsaymışım, haftaya aynı amcayı bulursam yine alacağım.

Ardından göl tarafına geçtik arabayla, bir saat kadar daha orda oyalandık gece yarısına yaklaştığı için vakit tek tük araba vardı kıyıda, bizde arabamızın kapısını açıp göl kenarına oturup çekirdek çitledik paşayla flört eden çiftler gibi :) sık sık da birbirimize bakarak güldük halimize, kendimi daha yeni nişanlanmışım gibi heyecanlı hissettim nedense :) ardından göl boyu uzun uzun yürüdük…

Eve döndüğümüzde saat 1 di, yatağın yolunu zor buldum yorgunluktan bir uyumuşum kolumu bile kaldırmadan, sağımdan soluma dönmeden… sabah yataktan bacak ağrılarıyla uyandım. Gece birkaç kez yön değiştirmezsem, tek yönde uyuduysam, yataktan kalkmak çok acılı oluyor zira…

Dün MP’ye bugünkü kontrole gitmeyeceğimi söylemiştim, o da ablasıyla bir olup beni korkutunca telefonda, paşa da programını erteledi, sabah soluğu hastanede aldık. Sanırım gecenin yorgunluğundan hafif regl ağrısı gibi sızlamalarım vardı akşamdan… sabahta aynı şeyleri hissedince heh dedim geliyor bugün kızım hissediyorum, bugün gelecek. Yatakta daha gözümü açmadan annem aradı, gece rüyasında bebeğimi görmüş, tosun gibi sapsarı bir bebekti iştahla biberon emiyordu dedi. Ben hemen “kız mıydı” diye sordum tabi :) “kızdı sanırım” dedi. Bu rüyayı da anneme malum olduğu şeklinde anlayarak büyük bir heyecan ve umutla hastaneye gittik. Sonuç NST de gözüken sancılar ve sıfır açılma :( eli boş karnı dolu tekrar evin yolunu tuttuk…

Bugün M.ilu.pa’dan gelen cep mesajı:

"Bebeğinizin doğum gününü en içten dileklerimizle kutlarız. Sevgilerimizle M.ilu.pa"

!?
İyide ben daha doğurmadım ki :(((

Zaten eş dost vaktimin gelip geçtiğini biliyor sürekli sitem için arıyorlar "hani bizi aramadınız haber verecektiniz" diye, her telefona aynı cevabı veriyorum "merak etmeyin daha doğurmadım doğurunca ben size haber vereceğim"

Hadi kızım fazla naz âşık usandırırmış, bekletme artık bizi…

Not: Önceki posta baş sağlığında bulunan bütün arkadaşlardan Allah razı olsun, hala üzerimden atamadım bu üzüntüyü…
Dedeciğim seni çok özleyeceğim…

10 Nisan 2008 Perşembe



Doğumu beklemek…
Törenlerle sevinçlerle bir doğumu beklemek,

hazırlık yapmak, sürekli bunu düşünmek,

Gelecek olanı, yeni katılacak bireyi sevinçle beklemek, hayalini kurmak, onunla geçirilecek güzel zamanlarını planını yapmak, kötü şeyler düşünmekten uzak pembe bir dünya kurmak adeta…

Doğumu ve doğacak olanı beklemek ne kadar zevkli ve heyecan verici değil mi???

Peki ölümü neden böylesine bekleyemiyoruz?? neden ölebilecek olduğumuzu, hayatımızdan birilerinin her an ölümle yanımızdan ayrılabileceğini hayal edemiyoruz, doğacak olanın 9 ay sonra gelecek olduğunu bildiğimiz halde onu sabırsızlıkla beklerken, neden ölümün her an her saniye bizim yanımızda olduğunu unutuveriyoruz??
Bu cümleleri yazıyorum çünkü, kızımın doğumunu beklediğim şu günlerde bir ölüm haberini alacak olduğumu ben de hiç düşünmemiştim ve bunu neden düşünmüyor olduğumuzu sorgulamak istedim kendimce… Dedeciğimi biricik dedemi kaybettim hafta sonu… nur yüzlü ak sakallı dedeciğime en son ne zaman hatırını sorduğumu düşünerek kahrettim kendi kendime, en son ne zaman sesini duyduğumu düşündüm, en son onu ne zaman düşündüğümü, hatırladığımı düşündüm, o kadar kendimizle kendi halimizle birlikteyiz ki büyüklerimize ayırdığımız vakit o kadar az ki… oysa onlar bizden gelecek bir telefonun özlemi ile günlerini geçiriyorlar, bir haber bekliyorlar… tıpkı bizim doğumu beklediğimiz gibi…
Canım dedem, seni kaybetmeye hiç hazır değildim inan ki… Ölüm kimseye yakıştırılmaz elbet, ama o kadar hayat dolu ve cıvıl cıvıl, etrafına sürekli pozitif enerji yayan bir insandın ki…
Sen zihnimde hep o gülümseyen yüzün, bembeyaz sakalların ve sürekli anlattığın hatıraların ve bizi gülmekten kırıp geçirdiğin hikayelerin ile kalacaksın, babacığım ne kadar temiz ve mütebessim bir yüz ile gittiğini anlattığı zaman gözlerim doldu, ölümün ne kadar hakk olduğunu bir kez daha anladım, doğmak kadar hakk olduğunu …
Yaşamın her günü bizim için bir imtihan, sevinçler de imtihan, üzüntüler de… önemli olan sevinçlerin yanında, başımıza gelen sıkıntı ve üzüntülere sabır gösterebilmek, bela, musibet ilk geldiğinde metanet gösterebilmek, sabredebilmek…
Mekanın cennet olsun dedeciğim, rabbim mükafat melekleri ile karşılasın seni, rabbim herkese, hepimize güzel yaşamın yanı sıra, güzel ölümler nasip etsin, hepimiz bir gün nasılsa öleceğiz, önemli olan güzel bir ölümle ödüllendirilmek, bunu hak edebilmek…

Canım dedem…
Kızımı görmeni o kadar çok istemiştim ki…

----

39+6. günümüz, eşimin teyzesi bu konulardan iyi anlar, karnımı muayene etti, kızımın hiç de ufak bir bebek olmadığını söyledi, karnım çok aşırı büyük değil zira, sadece tam ortada bir top duruyor, iç karnımın geniş olduğunu, çileğin başının daha çok yukarda olduğunu söyledi, o muayene ettikçe kızımın her şeyini tastamam hissettim elhamdülillah, daha vaktimiz varmış en az 3-4 gün daha…
Beklemeye alıştım sanırım, şimdi aklımı bir kurt gibi kemiren ve etrafımdaki inanlarında sağ olsunlar körüklediği bir şüphe var içimde… ya bu bebek kız mı gerçekten??? Bu kadar beklemesi hayra alamet mi, çevremdekiler karnıma bakıp bakıp “aaa bu biraz sivri gibi, bu kadar da bekledi, erkek mi yoksa???” demeye başladılar, böyle bir şoku herhalde uzun zaman atlatamam… Allahım lütfen… bekliyor olmanın getirdiği bütün şikayet ve yakınmalarımı geri alıyorum affet… beklemeye razıyım, yeter ki bebeğim sağlıklı, hayırlı bir kız bebek olarak dünyaya gelsin lütfen…

7 Nisan 2008 Pazartesi

39+3

Merak eden arkadaşlar için söyleyeyim ki hala doğurmadım :)


40 haftasını tamamlamayı bekleyen kaç kız bebek var acaba… güya on gün erken gelirdi bunlar hani??? Yok yok sabırsızlığım tavan yapmış durumda… Kızım hadi gel artık annecim, seninle tanışmak istiyorum artık, 9 ay karnımda misafir ettiğim küçük misafirimi görmek koklamak öpmek istiyorum artık, herkesten daha yakınız biz, her an seninle olan seni hisseden benim… Ama bir kez bile öpemedim daha seni :(

Son postumda vitaminleri bıraktığımı yazmıştım. Alev ve Elif’in yazdıklarından sonra kendimi vicdansız anne gibi hissettim ve bir günlük aradan sonra tekrar başladım vitaminlere, ne yapalım çilek hanım biraz balıketli bir anneye sahip olacak, varsın olsun yeter ki o iyi olsun da :))

Hamileliğim güzellikleri ve de zorlukları ile birlikte sonlanmak üzere… Düşününce neler yaşadığımı çok ilginç hatıralar geliyor aklıma… Mesela hamileliğin güzel ve zor taraflarını düşündüm geçen… Buraya da yazarak tarihe bir not düşeyim istedim, nelerini özleyeceğim bu hamileliğin ve nelerini özlemeyeceğim? Bir kere hamile bir bayan olmak dışarıda size pek çok avantaj sağlıyor, “iki canlı” kavramı boş yere söylenmiyormuş meğer. Herkes size kutsal varlık muamelesi yapıyor, son bir ayımda ancak tadabildim bu nimeti, çünkü öncesinde hamile olduğum anlaşılmıyordu veya ben bilerek saklıyordum.

Öncelikle anneme giderken sıkça kullandığım metroda hiç yer sorunu yaşamıyor olduğumu özleyeceğim. Orta duraklardan bindiğim için % 70 ayakta kalıyordum normalde, ama hamile olduktan sonra, dahası hamileliğimin dışardan anlaşıldığı son bir ayda hiç ayakta kalmadım, birileri sürekli yer verdi sağ olsunlar :) sokakta gayet özgür davranabiliyorsunuz, izbe yerlerden geçiyorum aman serseriler var falan demenize gerek yok, çünkü onlar bile, size dikkat edilmesi gereken “abla, bacı” gözüyle bakıyorlar, kısacası dışarıda özgürlük sizin…
Bir diğer özleyeceğim şey, sınırsız yeme özgürlüğü… (bir yıl önce, bu cümleyi kuracağım ölsem aklıma gelmezdi) kimse sana kilo alacaksın ya da aldın muamelesi yapmıyor, aksine her şeyin iyisi, güzeli seçilip sizin önünüze konuyor, aman kızım ye deniyor, eşiniz canınızın çektiği bir şey olup olmadığını soruyor sürekli, dahası ikinizde televizyon başındayken, canınızın meyve çekmesinden ve eşinizin mutfağa gidip bir meyve tabağı hazırlamasından daha doğal bir şey olmuyor :) market çıkışı ufak poşeti dahi taşımanıza izin vermiyor…
Aile fertlerinin gözbebeği ve gündemi haline geliyorsunuz (her iki taraftan ilk torun olması da cabası) herkes elinden geldiğince bir şıklık bir güzellik yapmak için can atıyor, iş yapmanız kesinlikle yasak ve herkes etrafınızda pervane :) bir ilgi bir alaka… Bazen dozunu kaçırsalar bile olsun, keyifli yanları daha fazla :)
Her görenden güzel dualar iyi dilek ve temenniler almak ise harika… Girdiğiniz mağazalarda dükkân sahipleri tezgâhtarlar… Market reyonlarında karşılaştığınız insanlar gülümseyerek iyi dileklerde bulunuyorlar. O kadar çok kişiden dua aldım ki çok kolay bir doğum yapacağıma inancım sonsuz…
Arkadaşlarınız sürekli sizi arayarak durumunuzu merak ediyor ve mutlaka haber vermenizi sıkı sıkı tembihliyorlar, 2-3 yıldır sesini duymadığım üniversitede çok yakın olduğum arkadaşlarımdan birisi bu vesileyle aradı beni, dünyalar benim oldu…

sonra elimi karnıma koymak, küçük kızımı hissetmek, dahası onunla konuştuğum zaman hareket ederek bana cevap verdiğini görmek, herkesten çok bana yakın olduğunu bilmek... inanılmaz anlatılmaz hisler... işte bunları çok özleyeceğim...

Evet, şimdilik aklıma gelenler bunlar, hamile olmanın şeker tarafları…
Peki hamilelikte yaşanan zor şeyler neler…
Bir kere mahkum olduğunuz 3-5 kıyafet sıkıcı olmaya başlıyor, açıkçası çok fazla giysi almayı gereksiz bir harcama olarak gördüm, 5 buçuk aydan itibaren giremedim kendi kıyafetlerime… Ve geri kalan süre için gardrop oluşturmak insafsızca geldi bana, 3 pantolon 2 üst kıyafet aldım sadece, body ve gömleklerim gayet üzerime göreydiler. Çok aşırı bir kilo ve görüntü değişimi olmadığı için büyük beden penyeler bana elbise gibi geldi. Ama zor olan ise bu süre içerisinde azıtan alışveriş yapma aşkım oldu. Dayanamayarak bir dahaki kışa güzel bir mont ve yaz için indirimden etek pantolon ceket derken birkaç şey aldım, hem de denemeden… Ne yapıp edip o kıyafetlerin içine girmem lazım… Dahası birkaç ay içerisinde ev sahipliği yapacağım iki önemli düğünümüz var, görümcemin ve kız kardeşimin… Ben ise daha önümde duran koca göbekle, giyeceğim şeylerin modelini dahi düşünemiyorum :(
İnsanların size hasta muamelesi yapması bir diğer sinir bozucu taraf… Bebek alışverişi yaptığımız bir gün kayınvalidemle birlikte taksiyle eve dönüyoruz. Hava güneşli ve taksinin içi çok sıcak… Ben camımı açtım, hemen şoförün arkasındayım. Taksici ensesine vurduğu için kapatmamı istedi, kayınvalidem de “o halde klimayı açar mısınız” dedi. Adam bir söylenmeye başladı, bu havada ne klimasıymış insan bu kadar savruk olurmuymuş… yol boyu söylenecek… (kayınvalidem akıllı kadındır hiç tartışmaya girmeden lafı değiştirdi nerelisiniz falan, adamın sinirini anca aldık, yoksa tepemize çıkacaktı) ben de dayanamayarak “beyefendi, hamileyim ve içerisi çok sıcak bunaldım” dedim. Demez mi bana “iyi ya işte hastasın madem cam sana dokunur!?” “Ne münasebet! Hasta falan değilim sadece hamileyim” diye çıkıştım ama adamın umru değil, o kadar sinirlendim ki elimdekileri dannn diye kafasına geçiresim geldi taksicinin…
Pazar günü annemlerle birlikte Belgrad ormanlarına gittik, annem ve babam her hafta sonu düzenli olarak koşuya gidiyorlar ben de ormanda yürüyüş yapmış olurum dedim, yolun 1 km sini yürüyüp geri geldim, 2 km yürümüş oldum ve başlangıç noktasında annemlerin koşuyu tamamlamasını beklemeye başladım, derken yanıma bir yaşlı kadın oturdu, işte muhabbet edecek güya. “Ne için geldin” falan, dedim “annemler koşuyor ben de onları bekliyorum.” “Sen niye koşmuyorsun” dedi. Dedim “teyze hamileyim”, ne dese beğenirsiniz “Aaa hastasın demek, anladım geçmiş olsun, Allah kurtarsın!?” (yani ben daha sana ne diyeyim) anladığım kadarıyla normal bir insan da değildi kız beklediğimi duyunca “ya tüh” dedi !? “kaçıncı” diye sordu ilk olduğunu öğrenince de “hee iyi iyi, olur o zaman sonra” dedi!? (anlaşılacağı üzere dünyaya bir erkek daha getirmiyor olmam teyzeyi çok üzdü) daha önce hiç böyle düşünen biriyle karşılaşmamıştım, yani erkek yerine kız beklediğimi öğrenince erkek olmadığına üzülen ve beni bozmaya çalışan birisine…
Hamileliğimde sık duyduğum ve sinirimi bozan bir cümle “Aman kızım ağır kaldırma” bu cümleden çok sıkıldım artık, sanırım hamilelik sonrasında da loğusalıkta hatta emzirme döneminde de duymaya devam edeceğim bir cümle olacak…
Hantallaşmış olmak bir diğer sıkıcı taraf… bir an önce karnımın üzerinde yapışık olan 6-7 kiloyu bir seferde vermemi sağlayacak olan doğumu bekliyorum, tekrar eski hızlı hayatıma dönmek istiyorum ama bebekle bu da mümkün olmayacak sanırım :(

Sanırım bu kadar…
Evet ben de Mummy ve Betül’ün hamileliklerinden özleyecekleri ve özlemeyecekleri şeyleri öğrenmek istiyorum diyerekten bir sobe başlatmış olayım, hamilelik sobesi :)

--------

Cuma günü eşimin amcasının gelinine gittik o da yeni doğum yaptı ikinci çocuğuna, gerçi yeni dediğim biz gidemeyeli bebek 3 aylık oldu, yavrucum hastaneden çıktıktan ve eve geldikten 15 gün sonra gelen giden trafiğinden mikrop kapmış, zatürre olmuş!? Tam bir hafta hastanede kalmış, bu süre içerisinde annesi emzirme işlemini tam anlamıyla yapamadığından çocuk memeyi unutmuş, şu an sadece mama ile besleniyor, ne kadar acı… (neymişşşşş??? Bebeğimi herkese öptürmücem alnına “öpmeden uzaktan sev” yazıcam demekle haklıymışım) Şimdi iyi maşaAllah mamadan mıdır nedir gürbüz bir bebek olmuş. Babası pat diye getirip kucağıma koyunca bir tuhaf oldum, sanki dan diye duvara toslamış gibi hissettim kendimi, Allahım dedim içimden, bir hafta sonra benim de kucağımda böyle bir sorumluluk olacak!! Sanki hamile olduğumu o an anladım, sanki anne olmanın sorumluluğu birden o anda omuzlarıma çöküverdi, açıkçası korktum, bir an için anne olacak olmanın sorumluluğundan kaçıp kurtulmak istedim…
Allahım bu işi bana ve tüm anne olacak olanlara kolaylaştır, bebeklerimizi sevgi ve ilgiyle bağrımıza basmayı, bize yüklediğin bu vazifeyi hakkıyla yerine getirebilmemizi, emanet ettiğin dünyanın en güzel hediyelerine gözümüz gibi bakmayı nasip et!! Amin

Bugün doktor kontrolümüz vardı çilek 3.300 gram olmuş!? İnanamadım bir haftada 400 gram almış, bence ultrason verilerine çok güvenmemek lazım nasıl mümkün olabilir ki böyle bir artış, şaşırdım kaldım… NST sonuçlarından düzensiz sancılarımın başladığını öğrendik, “ama hiç açılma yok” dedi doktor… Ve hiç açılma olmamasının iyi bir şey olmadığını, çileğin yeterince aşağıya inmemiş olduğunu söyledi. Hiç hoşuma gitmedi, dahası sinirim bozuldu ve canım sıkıldı, napıcam ben kızımın aşağıya inmesi için yapabileceğim bir şey var mı arkadaşlar??
Bir dahaki posta kadar sağlıcakla kalın, duadan unutmayın…